Yener Çıracı yazdı: Arjantin, Hollanda... Küresel faşizmin yükselişi

Bugün olağanüstü halin ve çözümlerin normalleşmeye başladığı yeni bir döneme girdik. Ve bu yeni dönemde kapitalist yıkıcılığın sonuçlarının sosyalizme hiç uğramadan doğrudan faşizme kaydırılması yönünde büyük bir çaba olduğu söylenebilir.

2023’ün sonuna doğru yaklaşırken Arjantin ve Hollanda’da sağcı partilerin iktidara gelmesi dünyadaki faşizm tartışmalarına hız kazandırdı. Elbette çağdaş dünyada faşizmin dönüşü yeni değildir ve bir süredir çeşitli biçimleriyle dile getirilmektedir. Söz gelimi “sağ popülizm”, “otoriterleşme” ya da benzer kulvardaki terimlerin çoğu bu yeni rejimlerin özelliklerini tanımlamak için kullanıldı. Madalyonun diğer tarafında ise parti liderlerinin bireysel ve karakteristik özelliklerini merkeze alan ve günlük kullanımda da sıkça başvurulan “deli, manyak, ruh hastası” gibi ifadeler yer aldı. Bu argüman temelde şunu iddia etti; olağandışı kolektif bir ruh halinin varlığında sıradışı bir liderin aykırı söylemleri, bu olağandışı ruh haliyle bütünleştir. Böylece kitleler temsiliyetini bu ruh halinde bulur.

Yener Çıracı yazdı: Arjantin, Hollanda... Küresel faşizmin yükselişi - Resim : 1
Arjantin'de seçimleri aşırı sağcı popülist Javier Milei kazandı

Bu argümanlar, çoğu zaman var olan durumun sonuçları üzerinden şekillenir. Bu nedenle burada daha tarihsel bir çerçeveye ihtiyaç vardır çünkü bugün içinde yaşadığımız krizi anlayabilmek için bu olağan dışı kolektif ruh halini yaratan koşullara bakmak önemlidir. Bu hem faşizmi “istisnai” bir durum olmaktan çıkarmak hem de kapitalizm ile ilişkisini görmek açısından da kritiktir.

Yener Çıracı yazdı: Arjantin, Hollanda... Küresel faşizmin yükselişi - Resim : 2
Hollanda'da sandıktan aşırı sağcı Wilders birinci çıktı

KAPİTALİZMİ TARİHSELLEŞTİRMEK

Günümüzde Marksistler arasında Marx’ın Kapital’inin her zamankinden daha güncel olduğuna dair yaygın bir kabul vardır. 2008 krizi, ana akım teoride bile Marksist tartışmaları etkin hale getirmiştir. “Marx’ın haklılığı” üzerine süregiden bir onaylama söz konusudur. Kitabı bu kadar güncel kılan Marx’ın anlattığı hikâyenin yani sermayenin üretim ve yeniden üretiminin günümüzde hala devam etmesidir. Bu koşullar ortadan kalkmadan kitabın da güncelliğini yitirmeyeceğini ifade eden çok sayıda Marksist vardır.

Ancak Marx’ın anlamaya çalıştığı bir diğer durum kapitalizmin yükselişinin getirdiği altüst oluşların nasıl yeni bir toplumsal ilişkiler bütünü yarattığıdır. Örneğin Marx, bu ilişkilerin temelinde üretim araçlarıyla üreticilerin ayrışması, köylü nüfusun kentlere doğru göçe zorlanması ve ortak kullanıma ait olan şeylerin özel mülkiyet haline getirilmesi olduğunu düşünür. Bir başka ifadeyle Marx için kapitalizmin hikayesi aynı zamanda proleterleşme, mülksüzleştirme ve metalaşmanın hikayesidir. Marx’ın çeşitli biçimlerle ifade ettiği bu altüst oluş hali 1980’lerden itibaren neoliberalleşmeyle birlikte de devam etmiştir. Çünkü sermayenin aynı mantıkla hareket etmesi benzer dönüşümlerin yaşanmasına neden olmuştur.

Bu büyük altüst oluşların ne gibi toplumsal sonuçlar ortaya çıkardığını anlamak için çağdaş dünyada pek çok kişi Kapital ile birlikte Karl Polanyi’nin Büyük Dönüşüm adlı kitabına da dönüş yapar. Çünkü Polanyi, kapitalist piyasa ilişkilerini merkeze alarak bu büyük dönüşümlerin, altüst oluşların izini sürer. Polanyi için kapitalist piyasa doğal olmayan bir kurumdur ve bir kere yayılmaya başladıktan sonra devasa yıkıcı sonuçlar açığa çıkaracaktır. Friedrich Hayek gibi neoliberalizmin öncülü ideologlarla girdiği tartışmada serbest bırakılan ve kendi kendini düzenleyen bir piyasalaştırmanın asla demokratik ya da hukuksal bir ortam yaratmayacağını, bunun uzun vadede toplumu parçalayacağını ifade eder. Dahası Polanyi için bu hareket tek taraflı da değildir. Bir taraftan köktenci bir piyasalaştırma dalgası ortaya çıkarken toplum da bir noktada kendini koruyacak ve kendi karşı hareketini yaratacaktır. Örneğin Polanyi’ye göre on sekizinci yüzyılın sonlarına doğru başlayan piyasalaşma dalgasının 20. yüzyıla damgasını vuran üç büyük sonucu vardır: Sosyalizm, Faşizm ve New Deal. Polanyi, her birinin toplumu piyasa ekseninde yeniden şekillendiren sermayenin yarattığı büyük yıkımın bir sonucu olarak ifade eder.

GÜNÜMÜZDE KARŞI HAREKETLER

Bugün pek çok kişi neoliberalizmi Polanyici anlamda “yeni bir piyasalaştırma dalgası” olarak tanımlar. Bu dönemde sermaye sınırsız bir hareket alanı kazanmış ve kapitalist piyasalar küreselleşmiştir. Ancak bu dönüşümün yıkıcı sonuçları da küresel ölçekte pek çok biçimde hissedilmek ve görülmektedir. Arap Baharı’yla başlayan ve süregiden küresel ayaklanma dalgaları bunun en belirgin özelliğidir. Diğer taraftan dünya çapında güvencesizleşme, yoksullaştırma, kaynakların adil olmayan paylaşımı, eşitsiz bölüşüm, işsizlik bu yıkıcılığın her gün ve tekrar tekrar deneyimlenmesini beraberinde getirmektedir. Polanyi’nin karşı hareketleri tam da bu zeminde şekillenmektedir.

Yine de burada bir ayrım noktasını belirtmek önemlidir. Karşı hareketler aynı yıkıcılığın sonuçlarından beslense de bunları neoliberal ideologların yaptığı gibi “piyasaya dışsal müdahale” anlamında eşitlemek, kapitalizmle faşizm arasındaki ilişkiyi görünmez hale getirecektir. Hem New Deal hem de faşizm, sosyalizmden farklı bir harekettir. Her ikisi sosyalizmi zayıflatmayı ve kapitalizmi korumayı birincil öncelik haline getirmiştir ancak yöntemsel açıdan aralarında önemli bir fark vardır. Söz gelimi klasik faşizmden başlayarak faşizmin büyük sermaye tarafından nasıl desteklendiği, işçi sınıfı hareketlerinin bastırılmasında nasıl konumlandırıldığı, 1960’lardan sonra özellikle Üçüncü Dünya ülkelerinde dönemin toplumsal hareketlerine yönelik saldırıları üzerine pek çok örnek vardır. Bu nedenle faşizm, olağanüstü koşullarda kapitalist restorasyonu yeniden sağlayan riskli ama kullanışlı bir çözümdür.

Günümüzde her üç biçimiyle (New Deal, Sosyalizm ve Faşizm) de olsa karşı hareket formu ete kemiğe bürünmüş değildir. Kapitalist yıkıcılık bu hareket oluşumu için bir potansiyel sağlasa da bunu garanti etmez. Örneğin New Deal adıyla bilinen, işsizler ve yoksullar için görece rahatlama, toparlanma, iyileşmeyi hedefleyen yapısal reform stratejileri bugün oldukça cılızdır. Hatta çoğu kişi kapitalizmin belirli reformlarla kurtarılamayacak boyutlara geldiği düşünür. Bu nedenle daha köktenci ve sistemden bütünüyle kopuşu hedefleyen arayışlar önem kazanmaktadır. Sosyalizm onlardan biridir ve geçtiğimiz yıllarda hareket biçiminde olmasa da fikri anlamda önemli bir etki kazandığı söylenebilir. İşte bu nokta, sosyalizmi zayıflatmayı ve kapitalist ilişkileri de ortadan kaldırmayacak radikal çözüm arayışlarını güçlendirmektedir.

BİR KARŞI HAREKET OLARAK FAŞİZM

Faşizm, bugün bu radikal çözüm arayışı bir sonucu olarak güçlenmektedir. Kapitalistler için kitlesel hoşnutsuzluğu sistemden kopuş etrafında tasarlayan ve kapitalist piyasanın dışında bir alternatif geliştirmeyi hedefleyen sosyalizm tehdidi hala günceldir. Bu nedenle faşizm gayet sıradan bir biçimde ana akım haline gelmekte, önerdiği fikirler ve çözümler devasa bir propaganda aygıtı aracılığıyla yayılmaktadır. Enzo Traverso, sağın toplumsal hafızasının soldan daha güçlü olduğunu ve geçmişte ders çıkarma konusunda daha becerikli olduğunu ifade ederken haklıdır. Ancak buraya bir başka ekleme daha yapılabilir; sağın ve sermayenin kitle hareketinin tepkiselliğini sosyalizm dışındaki kanallara yöneltme yeteneği ve olanakları da soldan daha güçlüdür. Bu nedenle faşizmin yükselişi, istisnai bir durumdan çok kapitalizmi kurtarmak için bile isteye güçlendirilen bir süreç olarak görülebilir.

2016’da Trump’ın başkan seçilmesi, giderek kitle tabanı kazanan faşizmin aynı zamanda önemli temsilcilerinin ana akım siyasette görevler alması açısından bir dönüm noktasıdır. O günden bu yana bu ivme yükselmeye devam etmektedir. Arjantin ve Hollanda’nın seçim sonuçları, İsrail ve Filistin savaşının özellikle ABD ve Avrupa ülkelerinde solu zayıflatmaya dönük bir kampanya biçiminde örgütlenişi, Dublin’de Cezayir asıllı birinin bıçaklı saldırı sonucunda yakın dönemde ilk defa doğrudan göçmen karşıtlığı merkezinde ayaklanmaların yaşanması bu yeni dönemin ilk belirtileri olarak görülebilir.

SONUÇ

Dünyada kapitalizmin sonuna gelindiğine, bu sistemin mevcut biçimleriyle sürdürülemeyeceğine dair süregiden pek çok tartışma vardır. Bu tarz yorumlara kapitalizmin mevcut durumu olağan biçimleriyle sürdürmeyeceğine dair bir ön kabulle katılmak mümkündür. Ancak bugün olağanüstü halin ve çözümlerin normalleşmeye başladığı yeni bir döneme girdik. Ve bu yeni dönemde kapitalist yıkıcılığın sonuçlarının sosyalizme hiç uğramadan doğrudan faşizme kaydırılması yönünde büyük bir çaba olduğu söylenebilir. Günümüzde sosyalizmin itibarsızlaştırılması ve solun zayıflatılması küresel bir öncelik haline gelmiş gibi görünüyor.

Etiketler
Hollanda aşırı sağ Arjantin faşizm sosyalizm