Onlarca Başlık, Onlarca Soru Varken! Fayda Maliyet Analizi mi?

"Korku içinde soluk alıp veren kadınlar, hayvanlara eziyet etmede sınır tanımama, özgürlük ve hoşgörü kavramlarından uzaklaşma, sisteme uymayanlarla hesaplaşma, üretim- tüketim çarkı içinde ezilenleri görmeme neden bu ülkenin gündeminden düşmüyor?"

A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Unutsak da unutmuş görünsek de küçük harfler- düşük ses tonuyla sırf adet yerini bulsun diye açıklamalar yapılsa da gözardı edilemeyecek kadar önemli bir deprem gerçeğimiz var. Erzurum’dan Erzincan’a, Lice’den Bingöl’e, Gölcük’ten Düzce’ye, Adana- Ceyhan’dan Kahramanmaraş’a uzanan depremleri, ölüp giden insanları, ne kadar yaşadı, ne yaşadı ve neden öldü sorularının havada asılı kaldığı çocukları ve gençleri nasıl unuturuz? Haritadan silinen ilçeleri, yerle bir olan evleri, “çalıyor ama çalışıyor!” mantığını, sık sık gündeme gelen imar affını, “feleğin işi, kör talih, kara yazgı, kader” gibi kolaya kaçan teselli sözcüklerini nasıl unuturuz? Yine ihmaller, hatalar, yetersizlikler, beton sevdası bilinip ve fakat asla kabullenilmezken eleştiri hakkımızı niçin kullanmayız? Hele de dünyanın doğal kaynaklarının en hoyratça tüketildiği dönemde…

Gönüllü tercihimiz bunların havada asılı kalmamasıdır…

Politik hırsları arşı alada olan yönetim erbabının, esip gürleme şampiyonu büyüklerimizin dur durak bilmeden gerilimi tırmandırdığı ülkemizde; Açlık riski arttıkça tüketici ucuz ve kalitesiz merdiven altı ürünlerin peşine düşmüş. Yoksulluk nedeniyle halkımız yeterli ve dengeli beslenmediği için bağışıklık çökmüş. Ağız ve diş sağlığı başta olmak üzere pek çok sağlık sorunu ertelenmeye, ötelenmeye, gözardı edilmeye başlamış. Öğrenciler okula aç gitmesin diye muhalefetin çocuklara bir öğün yemek verelim önerisi iktidarın oylarıyla “fayda -maliyet analiz çalışması” yapılarak uygun görülmediği için reddedilmiş. Hal böyle iken yoksulluk sınırının altında kalanların durumu ve çilesi sorulmasın mı?

Liderlik karizmalarına çok şey borçlu olduğumuz yöneticilerimizin ileri görüş ve vizyonları sayesinde 4 ildeki havaalanına 2022’de uçak inmedi. Aydın Çıldır, Balıkesir Merkez, Çanakkale Gökçeada, Uşak. Yolcu garantisi verilen hava limanlarına yolcuların inmemesi, örneğin Zafer Havalimanına 1.3 milyon yolcu garantisi verilirken sadece 24 bin yolcunun inmesi planlama, istihdam ve öngörü açısından tam isabet değil midir? Şanslı bir ülkeyiz bu kesin. Nokta…

Şimdi temel soru şu! Önce içine sonra odasına kapananlar için MEB ne düşünüyor?

Yorum ya da tahminde bulunalım mı? Yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı, yolsuzluk, rüşvet iddiaları, barınma sorunu, çevre katliamı, çaresiz gençler, aç çocuklar, kadına şiddet, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması hakkında siyaseti yönlendiren siyasi aktörler ne der ne düşünür bilemeyiz ama bilinen o ki sorunlar çok ve derinlerde.

Ne diyor Mansur Başkan; “Çocukların üşüdüğü bir kentte hiçbir kalp ısınamaz!” başkanın sesini duyar kaç kişi var? Keşke duyulsa, duyulabilse…

Geçenlerde Esenyurt’ta oturan bir hemşehrimle karşılaştık dedi ki; “Yurtdışına gitmeye gerek yok. Esenyurt’ta her üç kişiden biri göçmen, huzursuz ve tedirginiz!”

Bir süre önce Avcılar’daki konuşmama katılan genç dedi ki; “Sinirli, gergin, kaygılı ve kasvetli bir hayat! Gelecek hayalleri ellerinden alınan, yarın planları yitip giden bir gençlik! Yurtdışına giden doktor sayısının binleri bulduğu bir ülke! Eğitimli işsizler ordusunun tavan yaptığı bir memleket! Ahlak ve vicdan terazisinin rafa kaldırıldığı bir düzen! Kucaklaşma yerine kutuplaştırmayı yeğleyen yöneticiler! Müthiş siyasi manevraların ve siyasi dizaynların egemen olduğu bir düzen! Dalga dalga yayılan hukuksuzluk, sık sık değişen roller! Bu hız başımızı döndürüyor, bu toplum gençliğini ve geleceğini neden bu kadar kolay harcıyor?”

Genç arkadaşa yanıt vermek yerine şunları da ilave ettim. Korku içinde soluk alıp veren kadınlar, hayvanlara eziyet etmede sınır tanımama, özgürlük ve hoşgörü kavramlarından uzaklaşma, sisteme uymayanlarla hesaplaşma, üretim- tüketim çarkı içinde ezilenleri görmeme neden bu ülkenin gündeminden düşmüyor?

Hızımı alamadım. Yine vicdanları yaralayan öyküler, yanıt bekleyen sorular, birbirini izleyen soru işaretleri, eğitimde çocukların kimlere emanet edildiği, gıdada ardı arkası kesilmeyen hile ve sahtekârlıklar, sus pus olan diller, kapanan gözler, duymayan kulaklar neden bu kadar artıyor?

Son olarak da neyse ki ülkenin kalkınmasının kime ve neye borçlu olduğumuzu yazan ve siyasi görev beklentisi olmayan yazarlar, kalemler, sanatçılar var da içimiz bazen açılıyor diyerek az biraz da olsa umut rüzgarları estirmeye çalıştım.

Sözlerime noktayı da şöyle koydum: İngiliz Oyun yazarı Edward Bond diyor ki; “Yönetenlere baktığımızda, şiddetin sokaklara taşmasını beklemek olağandır!” Yazar kuşkusuz ki kendi ülkesini kastediyor. İyi ki oralarda yaşamıyoruz. Bu son sözüm ve yorumum salondan ciddi alkış aldı demeli miyim?