Yazmaya Elin Gitmediği, Söylemeye Dilin Yetmediği Konular…

Bazen insan ne yazacağını bilemez, eli gidip gelir ya klavyeye, kaleme. Süreci izleyen, gittiği yönü, gideceği yeri takip eden herkes gibi ve herkes kadar kaygılı ve tedirgin olur ya! Hele bir de önü konularla doluyken hangisini yazmalı diye düşünüp durur ya! İşte tam da öyle bir şey…

A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Emeğin görülmediği, özgürlüğün rafa kaldırıldığı, isyan ve tepkinin önemsenmediği, yoksul emekçinin- işsiz gencin, atanamayan öğretmenin, çarşıda pazarda fiyatlara bakıp iç çekerek evine boş dönen emeklinin yok sayıldığı bir ülkede hangisinden söz etmeli diye nasıl düşünmezsiniz?

Hele de hukukun üstünlüğü sıralamasında 117. sırada yer alarak Ruanda ve Burkina Faso’nun gerisinde kalmışsanız! Yine sendikal haklarda Myanmar ve Nijerya ile anılıyorsanız! Yoksulluk ve korkunun at başı gittiği bir ülkede Hac rekoruna koşan yönetici eşlerine sahipseniz! Göze batmak ve sinmek arasında gidip geliyorsanız! Sıralamaya kalksanız köşelerin yetmeyeceği konusunda dostlarınızla hemfikirseniz!

Hal böyle iken; Kadını yıllar önce Cumhuriyet projelerinin temeline oturtmuş bir ülkenin bugünkü yerini, okur yazarlık oranını, temsil oranını içine sindiremeyenlerden biri olarak insanın kanını donduran acılarla anılan kadınları nasıl yazmazsınız?

Anadolu’da doğan, kadın kimliğinin görmezden gelindiği topraklarda büyüyen, daha sonra direnerek bir şeyleri görmeğe ve göstermeye çalışanların başarı öykülerinden nasıl söz etmezsiniz?

Derin sularda yüzmeyi kolay öğrenmeyen, önüne hedefler koyan, bilgi ve belgenin peşinden koşan, arşivler tarayan, notları, kitapları, gazete ve dergileri yutarcasına okuyan köklü ve uzun araştırmalar yapan, soran, anlatan, yazan, paylaşan, kişisel zevk ve öncelikleri erteleyenleri nasıl anmazsınız?

Bu araştırmaları sırasında bazen bir aşkın kahramanıyla, bazen bir dramın, çoğu kez bir trajedinin kahramanıyla buluşan, böylece konulara, konuklara, çağa, olaylara bir nevi tanıklık edenleri nasıl yok sayarsınız?

O halde yazmak ve paylaşmak neyi değiştirir ki demek yerine çarpıcı örneklerle ilerleyelim…

Türkiye’nin ilk kadın bakanı Prof. Dr. Türkan Akyol anlatıyor; “Aktif hekim olarak çalıştığım yıllarda muayenehaneme genç ve güzel bir kadın ve eşiyle birlikte geldi, muayene ettim, kadının ileri derecede verem olduğu tanısını koydum. Reçetesini yazıp, eşine uzattım. Kadının kocası ilaçların kaç lira tutacağını sordu, bende hastalığın ciddiyetini ve süreci anlatmaya çalıştım. Yüzüme bakarak; “Sen ne deyirsen dohtur hanım ben bu kadar ilaca vereceğim parayla bu garının yenisini alaram dedi.” Yorumsuz!

Dr Halil Değertekin anlatıyor; “Mardin’den gelen kadın hastayı muayene ettim. Ciddi bir hastalığı vardı, eşine hastalığın önemini anlatmaya çalıştım. Eşi gayet kararlı bir şekilde bana şunları söyledi; “Hocam, sen ne yaparsan yap bu garıyı iyileştir. Vallahi benim ikinci garı alacak param yoktur.” Yine yorumsuz…

İki hekimden iç acıtan iki anıyı dinledikten sonra gel de o zorlu koşullarda kadını cumhuriyet projelerinin temeline oturtan Büyük Atatürk’e helal olsun, selam olsun deme…

Yazıya kırdığımız rekorlarla devam edersek…

Rekorlarımızdan biri daha doğrusu en önemlisi kadın cinayetlerindeki sınır tanımayan başarımız. Biz kadınlar kendi hayatlarımızı sorgulamak, yönlendirmek, eğitim almak, çalışmak, bağımsız yaşamak, bir erkeği reddetmek, boşanmak, ya da barışma teklifini kabul etmemek gibi hak ve özgürlüklere neden sahip olamıyoruz? Sorunun yanıtı nettir, açıktır ve şudur! Çünkü yasalar, yasaklar, gelenekler, erkek egemen söylem, toplum baskısı buna izin vermiyor. Kadın kararlı olunca da yaşam hakkı elinden alınarak tetiğe basılıyor…

2024 yılı kadın cinayetlerinde kayıtlara, arşivlere rekor olarak geçti. 394 kadın öldürüldü, 258 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti.

Bu kadınları kimler mi öldürdü? Eşi, birlikte olduğu erkek, babası, akrabası, oğlu, kardeşi. 7 kadın da tanımadığı erkekler tarafından öldürüldü.

Neden mi öldürüldüler? Boşanmayı istemek, evlenmeyi ve ilişkiyi reddetmek, kendi hayatına dair kararlar almak, ekonomik bahaneler, nefret duymak ve diğerleri.

Nerelerde öldürüldüler? Evlerinde, sokakta, ıssız bir yerde, kamusal alanda, arabada, iş yerinde, suda, arazide, otelde, eğlence mekanında.

Neyle öldürüldüler? Ateşli silahlar, kesici aletler, boğularak, darp edilerek, yakılarak, yüksekten atılarak, zehir içirilerek. Bu kadınların 72’si 18 yaşından küçüktü. Öldürülen kadınlardan geriye 210 annesiz çocuk kaldı. (Kaynak: Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu)

Özetle demem o ki: Kitaplarının, yazılarının, konuşmalarının büyük bölümü kadın olan yazar yanım diyor ki; Keşke bunları yazacak nedenler ortadan kalksa da mutlu, umutlu, hayalleri olan, hedeflerine yürüyen kadınları yazsak, yazabilsek…

Yine kadınlarla ilgili farkındalık yaratan oluşumları başlatanları, buluşmaları sağlayanları, kadın konulu projelere katkı sunanları, el uzatan, kapıları zorlayan, arka çıkanları, göz ve söz buluşması sağlayanları, örnek olan ustaları, konuya yeni boyut, yeni anlam ve sorumluluk yükleyenleri yazabilsek ve onlara “iyi ki varsınız” diyebilsek…

Soru notu: Sizce o günler gelir mi? Keşke dediğinizi duyar gibiyim…

Etiketler
Kadın cinayetleri Türkiye