Yener Çıracı: Negri’den sonra

Negri ve Hardt'ın iddialarında, çıkarım ve sonuçlarında tartışılacak çok şey vardır. Ancak Marksizm içinden bir eleştiri gelecekse bile cevap aradıkları iki sorunsal hala güncelliğini korumaktadır.

Antonio Negri'nin 16 Aralık 2023'teki ölümünün ardından günümüz dünyasına teorik katkıları yeniden hatırlandı ve anıldı. Anmanın yanı sıra Michael Hardt ile birlikte önerdikleri teorik çerçeveye dair eleştiriler de yeniden gündeme geldi. Negri ve Hardt’ın kuramsal çerçevesiyle toplumsal hareketler ilişkisi üzerine çalıştığım için birkaç şey söylemek istedim.

Bilindiği gibi Negri ve Hardt, 1970'lerde İtalya’daki otonomcu mücadeleyi küreselleşme dönemi için bir kalkış noktası olarak ele alır. Felsefi arka planı ağır basan bir tartışmayla küreselleşme dönemi için yeni kavramsal setler sunar ve bu teori, özellikle karşı küreselleşme hareketleri içinde önemli bir yer edinip popüler hale gelir.

Negri ve Hardt’ın birlikte yazdığı İmparatorluk, Çokluk, Ortak Zenginlik gibi kitapların neden bu kadar popüler hale geldiğine yönelik bir dizi iddia sıralanabilir. Dahası hem farklı disiplinlerden oluşan eklektik yapıları hem de sansasyonel iddialarının bu popülerliği arttırdığı da söylenebilir. Yayınlandığı dönem itibariyle kitaplar oldukça yoğun eleştiri aldı. Hatta Negri ve Hardt güncel verileri önemli ölçüde görmezden geldiği için en temel veriler bile bazen bu sansasyonel iddiaları çürütmek için yeterli olabilir[1]. Yine de Negri ve Hardt’ın sadece sansasyonel iddiaları ve kitapların eklektik yapıları itibariyle popüler hale geldiğini belirtmek biraz acımasızdır. Bu nedenle eleştirinin tarzını ve öncülünü değiştirmek ve karikatürleştirmemek önemlidir.

Bana göre, yukarıdaki iddialar dışında Negri ve Hardt'ı küreselleşme döneminde öne çıkaran ve kuramlarını bu kadar etkili ve tartışılır kılan iki temel nokta vardır; bunlardan ilki sınıf tartışmalarını genişletme yönündeki iddialarıdır. Maddi olmayan emek adıyla bilinen bu tartışma, en genelde kapitalist üretimin küreselleşme dönemindeki yönelimine dair kimi görüşleri sunar. Bu teorinin bütün eleştirilecek taraflarını ve açmazlarını bir kenara bıraksak bile maddi olmayan emek teorisi, Marksizm içinde eksik olduğunu düşündükleri teorik bir boşluğa yanıt üretme girişimidir. Negri ve Hardt’ın Marksist değer teorisini reddettiği eleştirileri akılda tutulmalıdır. Yine de değer teorisini yeniden düşünmek adına bu önemli bir adımdır.

İkincisi, 1970'lerde otonomcu hareketin İtalya'da “işçi sınıfı bileşimi” merkezinde yürüttüğü stratejik yaklaşımı küreselleşme döneminde karşı küreselleşme hareketleriyle birleştirme çabalarıdır (Her ne kadar dönemin toplumsal hareketleriyle Negri ve Hardt’ın kuramının rastlantı sonucunda bir araya geldiği sıkça söylense bile). İtalya'da otonomcu mücadele, işçi sınıfı hareketlerini sermaye hareketinin bir sonucu ya da reaksiyonu olarak değil, kendi mantıksal çerçevesinden incelemeyi öneren bir hattı öne çıkardı. Özyönetim ya da otonomi stratejisinin kapitalizmi aşmak için yeterli olup olmadığı hala tartışılan bir konudur ancak işçi sınıfı hareketlerini ve en genelde toplumsal hareketleri merkeze alan teorik bir çerçeve için Negri ve Hardt'ın katkısı önemlidir. Bu nedenle Çokluk öznesi, tüm eleştirilecek taraflarına ve çıkarımlarına rağmen sınıfı toplumsal hareketlerle yeniden düşünme girişimidir.

Kısacası Negri ve Hardt'ın iddialarında, çıkarım ve sonuçlarında tartışılacak çok şey vardır. Ancak Marksizm içinden bir eleştiri gelecekse bile cevap aradıkları iki sorunsal hala güncelliğini korumaktadır. Bunlardan ilki “maddi olmayan emek” diye adlandırılan sorunsala yönelik teorik çerçevedir. Son yıllarda “yeniden üretim alanı” tartışmaları kısmen bunlar için bazı cevaplar sunmaktadır. Ancak Negri ve Hardt'ın kuramı reddedilse ve eksik bulunsa bile onların eleştirisinin ötesine geçen kuramsal bir ihtiyaç hala günceldir. Nitekim bu alanda önemli karmaşalar devam etmektedir.

İkincisi, Andre Gunder Frank'ın bahsettiği gibi eski toplumsal hareketlerin eksikliğinden ve krizinden yükselen "yeni toplumsal hareketler" ve bu hareketleri gözeten bir Marksizm ihtiyacıdır. Toplumsal hareketlerin kendi gözlerinden dünyayı gördükleri bir Marksizm bugünün önemli tartışmalarından biridir. Negri ve Hardt, kitaplarında tüm eksik ve kimi zaman yanlış sonuçlara rağmen bu ihtiyacın farkındadır. Dolayısıyla bu iki temel alan hala Marksizm içinden cevaplanmayı beklemektedir.

Kısacası burada vurgulanmak istenen şudur; Negri ve Hardt'ı 20 yıl önce değerlendirmekle bugün değerlendirmek arasında önemli bir fark vardır. Çünkü 20 yıl önce, sosyalizmin reel varlığının ortadan kalktığı, toplumsal hareketlerin siyasal iktidar perspektifinden geri çekildiği, kültürel alanda sınırlı kaldığı, kapitalizmin tüm dünyada zafer naraları attığı bir dünyada yaşıyorduk. Bu dönem, Marksist teoriyi belirli eksikliklerinden "yenileme" ve zaman zaman radikal bir kopuş tasarlayan pek çok girişime şahit oldu. Marksizmi hem bu girişimlere hem de genel olarak kapitalist ideologlara karşı (hala dünyayı açıklayan önemli bir kuram olduğunu iddia etme vs.) savunma ihtiyacı önemliydi. Ancak bugün bu ihtiyacın ya da öncülün değiştiği söylenebilir. Bugün işlemeyen sistem kapitalizmdir. Nasıl bir belirsizliğe gittiğimizi kimse tahmin edememektedir. Bu nedenle eskisi gibi kapitalist ideologlara ve Marksizm içindeki "yenileme" ya da "kopma" eğilimlerine karşı Marksizmi savunma güdüsüyle devam etmek için neden yoktur. Kapitalizmin bir sistem olarak sadece insanlara büyük bedeller ödeterek ayakta kalmaktadır. Marksizm açısından ise onun belirli ilkelerini savunmanın ötesine geçen ve teorik olarak boşlukta kalan alanları doldurma ihtiyacı vardır. Negri ve Hardt, en genelde bu ihtiyacı yönelik bir girişimde bulunmuştur. Bu nedenle sorunsallaştırdıkları yerler önemlidir. Diğer türlü savunma refleksi, kapitalizmin yarattığı sorunlar karşısında Marksizmi haklı çıkma sanatının sınırlarında ve ahlaki ya da açıklayıcı üstünlük noktasında bırakmaktadır. Bu nedenle dünyada tüm krizlere rağmen sosyalizm giderek fiili bir hareket yerine söylemsel bir pratiğe dönüşmektedir. Sonuç olarak teoriyi de toplumsal alanın diğer unsularını görmezden gelmeye ve belirli ikilemleri yeniden üretmeye zorlamaktadır.



[1] Örneğin Negri ve Hardt, Kuzey ve Güney ülkeleri arasında küreselleşme döneminde eskisi gibi bir ayrımın kalmadığını iddia etmişti. Dünyanın en zenginlerinin coğrafi olarak konumlanışına ve 15 yıldır sürekli büyüyen göç dalgasının istikamet ülkelerine bakmak bile bu ayrımın sonlanmadığını aksine büyüdüğünü gösterir.

Etiketler
Marksizm Antonio Negri