Felaket anlarında devlet pratikleri: Meksika depremin üzerinden nasıl kalktı

"Dayanışma faaliyetlerinin engellenmesi, yoksulların kaderine terk edilmesi ve yeniden inşanın rant temeli üzerinden ilerlemesi felaket anlarında gelişen bir devlet mantığı ve refleksidir. Durumun kendisi basitçe beceriksizlik, yetersizlik ya da ahlaki değerlerle açıklanamayacak kadar karmaşıktır."

Kriz sözcüğünün aynı anda birden fazla anlamı içerdiği söylenebilir. Bir taraftan “tehlike” unsurunu içerir. Belirsizlik, güvencesizlik, korku ve diğer pek çok unsur bu tehlike anlarının için dolduracak şekilde öne çıkar. Diğer taraftan ise “fırsat” unsurunu gündeme getirir. “Krizin fırsata çevrilmesi gibi” sık bir şekilde dile getirilen durum sözcüğün diğer anlamına bir örnektir. Ekonomik, toplumsal, siyasal, doğal herhangi bir krizin tehlike mi yoksa fırsata mı dönüşeceği ise inisiyatif alan faillere bağlıdır. Kriz içinde farklı tahayyüller farklı pratikleri beraberinde getirir. Dolayısıyla bu bir mücadele konusudur.

Doğal bir felaketin doğal olmayan bir dizi pratikle toplumsal bir yıkıma dönüştüğü pek çok örnek vardır. Bu tarz bir yıkıma yol açan en önemli unsur, toplumsal yaşamın kapitalist piyasa ilişkileri doğrultusunda düzenlenmesidir. Enerjiden barınmaya, ulaşımdan çalışma yaşamına kadar üretim ve yeniden üretim alanı, aynı zamanda gündelik hayatın neredeyse her zerresi bu ilişkiler ağına dahil edilmeye zorlanır. Dolayısıyla bu toplumsal modelde bireye önerilen tek ilişki biçimi onun “müşteri” olmasıdır.

Bu girizgâhı şu yüzden ihtiyaç vardı; 6 Şubat günü, Türkiye tarihinde muhtemelen bir dönüm noktası sayılabilecek arka arkaya depremler yaşandı. Deprem krizi, yıllardır ilmek ilmek örülen yukarıdaki modeli bir anda ters yüz etti. Yıllarca yalnızlığa, aileye ya da belirli bir arkadaş grubuna daraltılan bireyler, daha büyük bir toplumsal yaşamın parçası olduğunu hissetti. Hızlı reflekslerle dayanışma ağları kuruldu, ilk birkaç gün sosyal medya alternatif bir kamusallık görevi gördü ve ülkenin dört bir tarafından yardımlar ve insanlar hızlıca deprem bölgesine akın etti.

İKTİDARIN MÜDAHİL OLDUĞU AN

Siyasal iktidarın kısmı hareketsizliği, başlangıçta dayanışma pratiklerinin yaygınlaşmasına zemin sağladı. Ancak iktidarın müdahil olduğu andan itibaren ise pek çok kişi için bir tür şok etkisi yarattı. Dayanışma ağlarını engelleme, depremzedelere hakaret ve tehdit, yetersiz arama kurtarma çalışmaları, tedariki sağlanmayan çadırlar ve yardımlar. Örnekler çoğaltılabilir ve çoğalmaktadır.

Tam bu noktada ise şöyle bir sorunun gündeme gelmesi gerekir: “Bu kadarı da olmaz” dedirten bu pratikler bize özgü bir durum mudur yoksa bu tarz pratiklerin arkasında genel bir mantıksal çerçeve var mıdır? Farklı ülkelerde yaşanan felaketlerde devlet pratiklerine göz atıldığında durumun genel bir mantıksal çerçeve içinde ilerlediği söylenebilir. Türkiye örneğini de dahil ederek bu mantıksal çerçeve şu şekilde özetlenebilir: parçalanmış bir kamusal alanda dayanışma ağlarıyla başlayan yeni kamusallık nüvelerini başından itibaren engelleme, devlet dışındaki tüm örgütlenme biçimlerini afet alanından ve afete maruz kalan insanlardan uzaklaştırma, afet sonrasında en yoksullara dönük bir tür sosyal darwincilik uygulama ve afet bölgesinde bu yıkımın sorumlularının da dahil olduğu ama bölge halkı ve geri kalan herkesin dışında bırakıldığı bir yeniden inşa süreci başlatma.

Bu mantıksal çerçeve pek çok felaket sonrasında kendini göstermiştir. Farklı örnekler bunu gösterir niteliktedir.

MEKSİKA ÖRNEĞİ

İlk örnek Meksika’da yaşananlardır. 19 Eylül 1985’te Mexico City’de 8 büyüklüğünde bir deprem olur. Resmi rakamlara göre 5000 insan hayatını kaybeder. 412 bina yıkılır ve 3124 bina ciddi şekilde hasar alır. Meksika devleti ilk birkaç gün ciddi şekilde hareketsiz kalır. Hatta bu hareketsizliği fırsata çeviren çeşitli toplumsal örgütlenmeler, “yeniden inşayı” devlet tekeline bırakmaksızın zarar gören binaların kamulaştırılması yönünde fiili adımlar atar. Ülkenin pek çok yerinde dayanışma ağları kuruldu, dünya genelinde de dahil olmak üzere felaket bölgesi için pek çok yardım kampanyası düzenlenir. Bu noktada kısaca iki somut örneğe değinilebilir.

Bunlardan ilki yeniden inşa ile ilgilidir. Meksika’da tarihi bir mahalle olan Candelaria de los Patos, depremden önce yeniden inşaya tabi tutulmuştur. Yıkılan evlerin yerine dev konutlar inşa edilmiş ve ev fiyatları nedeniyle bölgenin sakinleri başka yere gitmek zorunda kalmıştır. “Sıradan” bir zaman diliminde uygulanan bu yöntem, deprem sonrasında yeniden gündeme gelir. Dayanışma ağları ve örgütleri dışında depremden sonra felaket bölgesine ilk gidenler arasında mülk sahipleri vardır. 1948’de çıkarılan bir kira yasası nedeniyle yoksulların büyük bir kısmı oturdukları eve cüzi bir miktar ödemiştir. Fiyatlar bu kadar düşük olduğu için mülk sahipleri evin onarımı konusunda herhangi bir sorumluluk almamıştır. Sonuç olarak istisna bölgeler dışında yıkılan ve zarar gören evlerin yeniden inşa süreci eski kiracıların yerinden edildiği, daha yüksek fiyatlarda daha büyük konutların inşa edildiği bir biçim almıştır.

Diğer örnek daha da enteresandır. 1980’lerde Mexico City’nin havasının çok zararlı olduğu ve havayı solumayla dizanteri gibi hastalıkların kapılabileceği söylenmektedir. Bunun en önemli nedenleri kanalizasyon sisteminin yetersizliği ve çok sayıda insanın sifonlu tuvaletinin olmamasıdır. Meksika devleti, deprem öncesinde bu durumu değiştirmek isteyen birey ve gruplardan gelen her türlü yenileme çalışmasını kararlı bir şekilde reddetmiştir. Ancak deprem sonrasında 50.000 insanın aniden sokakta kalmasıyla birlikte bambaşka bir kriz durumu ortaya çıkar. Hareketsiz kalan Meksika devleti, sorunu çözemez ancak kendisi dışında gelen alternatif çözüm önerilerine de izin vermek zorunda kalır. Günlük bir gazete aracılığıyla takibi kolay talimatlar yayınlandı ve atık ve dışkıların gübreleştirilmesi sağlanır.

GUETEMALA’DA NELER YAŞANDI?

İkinci örnek Guatemala’da yaşananlardır. 4 Şubat 1976’da Guatemala’da 7.5 büyüklüğünde bir deprem olur. Resmi rakamlara göre 23.000 kişi hayatını kaybeder, 76.000 kişi yaralanır ve yaklaşık 258.000 ev yıkılmıştır. Guatemala örneğindeki ilginç noktalardan biri ölümlerin çoğunun deprem anında değil, depremden sonraki süreçte yaşanmasıdır. 1976’da Guatemala nüfusu 6.7 milyondur. Deprem sırasında 1.5 milyon insan evsiz kalmıştır. Dünyanın pek çok tarafından Guatemala için yardım kampanyaları düzenlenir. Ancak yardım kampanyası sonucunda elde edilen paraların sadece küçük bir kısmı felaketten etkilenen insanlara ayrılır. Dahası felaketten en çok etkilenen köylülere herhangi bir yardım yapılmaz. Bu nedenle bölge halkı deprem felaketine “sınıf depremi” (classquake) adını vermiştir.

Üçüncü örnek ABD’de yaşanan Katrina Kasırgası’dır. Haftalar öncesinde kasırganın geleceği bilinmesine rağmen kasırganın vuracağı bölgedeki tahliye devlet eliyle gerçekleştirilmez. Arabası, parası ve şehir dışında tanıdığı olanlar bölgeyi terk eder. Ancak on binlerce insanın başka çaresi yoktur. Arabaları, yakıt alacak paraları ve herhangi bir otelde kalacak durumları yoktur. Dolayısıyla tahliye süreci sadece ekonomik imkanları el verenlerin yapabildiği bir durum haline gelir. Yoksullar ise kendi başlarının çaresine bakmaya bırakılır.

Benzer şekilde 2004 yılında Hint Okyanusu etrafındaki toplulukları vuran bir tsunami yaşanır. Ardından yeniden inşa çalışmaları gündeme gelir. Zamanla yeniden inşanın planının içinde okyanus kıyısını çevreleyen ve balıkçılıkla geçinen toplulukların yerinden edilmesinin yer aldığı anlaşılır. Bu topluluklar yeniden inşayı “ikinci tsunami” olarak adlandırır. Toplulukları yerinden etmeyi hedefleyen yeniden inşa, okyanus kıyısını zengin turistler için güvence altına alır.

Kısacası dayanışma faaliyetlerinin engellenmesi, yoksulların kaderine terk edilmesi ve yeniden inşanın rant temeli üzerinden ilerlemesi felaket anlarında gelişen bir devlet mantığı ve refleksidir. Durumun kendisi basitçe beceriksizlik, yetersizlik ya da ahlaki değerlerle açıklanamayacak kadar karmaşıktır. Çünkü felaket anları, yeniden inşayı beraberinde getirir. Ve bu yeniden inşanın önceliği felaketten etkilenen insanlar değildir. Buradaki temel mantık, neredeyse sıfır sorumluluk alarak felaketin fırsatlarından olabildiğince yararlanmaktır.

Etiketler
Deprem Meksika