Muhtaç olduğunuz kudret…

CHP’de değişim nasıl olmalı? O kadar çok sıralanacak madde var ki. Öncelikle her yenilgiden başarı bulma gayreti geçmişten gelen bir avuntu. Bundan artık vazgeçmek gerekiyor. MYK üyeleri değişti ama aynı dil konuşuluyor. Bitmeyen ve sonu gelmeyen “bundan sonra” sözleri seçmeni tatmin etmiyor.

Yazıp yazıp sildiğim bir hafta oldu. Geçen hafta yazmayı ihmal ederek gelişmeleri ve değişmeleri izledim. Ülkenin gündeminde o kadar çok başlık var ve gün boyu o kadar çok gündem değişiyor ki, sabahtan başladığınız yazı akşama eskiyor. En iyisi seçim raporlarının çıkmaya başladığı bugünlerde ben de kendi gözlem raporumu yazayım:

KILIÇDAROĞLU’NUN PERFORMANSI

24 saat önce “Piro” diye baş tacı edilen Kılıçdaroğlu, 24 saat içinde yerden yere vurulmaya başlandı. Oysa son güne kadar tüm gayretine destek olunmuş, kazanmasa bile verdiği mücadele şükran duyulmuştu. Ama Bay Kemal, 24 saat sonra “istifa” çağrılarının öznesi oluyordu. Öfkenin nedeni neyin başarısızlığıydı? Pek çok eleştiri yapıldı. CHP sağa kaymıştı, CHP eski ve “sorunlu” AKP kadrolarına listelerinde yer vermişti, CHP AKP’nin iftiralarına yeteri kadar karşılık verememişti vesaire vesaire. Aslında içerik olarak bakıldığında Kemal Kılıçdaroğlu genel olarak iyi bir kampanya yürütmüştü. Kampanya döneminde içerik konusunda çok eleştiri almadı. Hatta Oğuzhan Uğur ve bir salon dolusu insanla 7 saatlik performansında çok çok iyiydi. Kampanyanın siyasi yönü değildi seçmeni o denli öfkelendiren.

OYLARIMIZA SAHİP ÇIKILAMADI ÖFKESİ

Esas öfkelendiren başarısızlık, seçim akşamı iki rakamı bir araya getirerek çıkıp paylaşamamaktı. Çünkü herkes İBB seçimlerindeki Ekrem İmamoğlu performansı beklentisindeydi. Hele ki İmamoğlu-Yavaş ikilisini ekrana çıkarıp, ellerine doğru dürüst bir sandık sonuç rakamı verememek bir felaket oldu. İki başkan da her ne kadar gülümsemeye, kolu omuza atıp her şeyin yolunda gittiği konusunda seçmeni rahatlatmaya çalışmışsa da ortada olmayan bir şey vardı: Rakam. Hele ki Sözcü Faik Öztrak’ın çıkarak “yarış başa baş gidiyor” deyip neredeyse koşarak kürsüden ayrılması, işlerin hiç de iyi gitmediğinin kanıtıydı. Film orada koptu.

OYLARA SAHİP ÇIKILAMADI MI?

Bu konuda CHP üst yönetiminde de bir ortak görüş yok. Onursal Adıgüzel sadece 313 sandıkta olunamadığını söylerken, Gökhan Günaydın, katıldığı bir programda “İlk turda seçimin kaderini etkileyebilecek sayıda sandıkta yoktuk. Sahip çıkamadık. İkinci turda bu sayı azaldı ancak yine çok fazla sandıkta yoktuk. Sistem çalıştı ama ıslak imzalı tutanaklar eksik” dedi. Perşembe akşamı Halk TV’de konuşan Genel Başkan Yardımcısı Yunus Emre ise sandıklara tümüyle yüksek bir oranla sahip çıkıldığını, geriye kalanın ise seçim sonucunu değiştirmeyeceğini söyledi. Daha önce verilen “1 oyunuza bile sahip çıkacağız” sözüyle bu açıklamalar ne yazık ki örtüşmüyordu. Öfke biraz da buradan büyüdü. Tek sorun bu da değildi.

SEÇİM GÜVENLİĞİ

Seçime giden süreçte, sandık güvenliğinden önce ciddi bir seçim güvenliği sorunu vardı. Zira YSK kapalı bir kutu gibi ve itirazları savuşturarak hedefe doğru yürüyor gibiydi. Uzmanların nüfus artış oranı ile seçmen sayısı artışı arasındaki orantısızlık konusundaki açıklamaları, yeni vatandaş sayısının belirsizliği, yurt dışı vatandaş sayısının belirsizliği, 124 ülkeden katılan Türkçesi olmayan ama oy vermekten pek mutlu yabancı seçmenler, her akşam TV haberlerine yansıyan evdeki yabancılar… Tüm bunlarla CHP Genel Merkezi ya ilgilenmemiş ya da ilgilense de kampanya sürecinde bunun kıyametini koparmamıştı. Onlar sadece böyle bir sorun olduğunun farkındaydılar, ama bu sorunu daha çok seçmeni sandığa götürerek aşabileceklerini düşündüler. Ancak kol gücüyle bu kadar olabildi. Tüm bunlarla ilgili YSK daha fazla sıkıştırılabilirdi.

DEĞİŞİM ŞART

Seçimden sonra değişim talebi yükselmeye başladı. Seçmendeki bunca üzüntü ve hayal kırıklığına rağmen CHP tarafında beklenen istifanın gerçekleşmemesi, yalnızca MYK değişikliği ile yetinilmesi öfke yarattı. Üstelik bazı sorumluların görevden alınmasının kamuoyu baskısı ile olması da cabasıydı. Ve birkaç gün sonra “değişim” kelimesinin Ekrem İmamoğlu tarafından dile getirilmesi, bu kelimenin birden yayılmasına yol açtı. Ancak kaptan gemiyi limana kendi yanaştırmak istiyordu. Liman ne kadar uzaktaydı, o da bilinmiyordu. Üstelik hava da fırtınalıydı. Muhalif kamuoyu ile CHP Genel Merkezi arasındaki “Değişim VS Devam” çekişmesi ile sinirler gerildi.

MEDYA İLE GERİLİM

Kılıçdaroğlu yenilginin ardından sinirlerine hakim olamadı. Gazetecilerden gelen dozu yüksek eleştiriler karşısında, seçim yenilgisi konusunda öz eleştiri yapmak yerine ne yazık ki kolayı seçti; kendileri de bir vatandaş olarak güzel bir gelecek için umutlanmış gazetecileri, kalemlerini satmakla suçladı. Kendisine istifa edecek misiniz diye soran muhabire “hangi kanaldan geliyorsunuz” sorusunu yöneltmek tam bir Erdoğan üslubuydu. Seçim öncesi yaptığı konuşmalarda gazetecilere, vatandaşlara “beni istediğiniz gibi eleştirebileceksiniz” demişti ama daha yenilginin başında “kalemini satan gazetecileri sorgulamak benim görevim” diyebilmişti. Oysa öyle bir görev olsa olsa gazeteci örgütlerinin görevi olurdu. Medyadaki bazı eleştirilerin saygı ve mesleki etik sınırlarını aşması da, CHP örgütleri ve gazeteciler arasında başka bir gerilim noktası yarattı.

EKONOMİDEN ÇIKMAMALIYDI

Kampanya dönemine dönersek Kılıçdaroğlu’nun en başarılı olduğu alan ekonomiydi. Karşı tarafı en iyi sıkıştırdığı konu derinleşen yoksulluk, buna sebep olan yolsuzluklar, yaratılan servetler oldu. Daha önceleri de özellikle 5’li çeteden paraları tahsil edeceğini söylediği, vatandaşa yük olan hazine garantili yatırımları kamulaştıracağı yönündeki açıklamalara Erdoğan hiçbir zaman kendi ifadesiyle yerli-milli yanıt verememiş, bunun yerine İngiliz mahkemelerini savunmak zorunda kalmıştı. Kılıçdaroğlu bunun üzerine daha çok gidebilirdi. Böylece Erdoğan’ın “İngiliz tefecilerden para buldu” sözüne karşılık verebilirdi. Hele ki soğan patates gündeminin yükseldiği dönemde, bunu bastırmak için soğanı TOGG ile karşılaştırmaları büyük tepki aldı. Cumhur ittifakının bu duruma bir çare bulması gerekiyordu.

TERÖR MİNDERİNE ÇEKMEK

İşte tam da o anda o montaj video imdatlarına yetişti. Her mitingde gösterilen bu video ile Millet İttifakını ve Kılıçdaroğlu’nu terörle ilişkilendirdiler ve bu mindere çekerek savunmaya geçmesini sağladılar. Cumhurbaşkanı bunun montaj olduğunu ağzından kaçırana dek öyle bir yaydılar öyle bir dezenformasyon yaptılar ki ekonomi konuşulamaz hale geldi. Kılıçdaroğlu ve özellikle de iletişim ekibine yapılan eleştirilerden biri de bu terör örgütlü montaj videolara karşı pasif kalındığı yönünde oldu. Üstelik de Millet İttifakının elinde montaja bile gerek olmayan görüntüler vardı. Öcalan’dan gelen mektup, müzakere ve çözüm sürecine dönük görüntüler ve söylemlerin videoları mevcuttu. Neden seçim meydanlarında bunlar kullanılmadı, neden talimatları verdiğini bizzat söyleyen Erdoğan’ın sesi herkese dinletilmedi? Bunun 2 sebebi olduğunu düşünüyorum. Öncelikle yapılacak herhangi bir video amacını aşarak Kürt seçmeni ürkütebilirdi.

DEVLET TERBİYESİ

Ama bence bir başka nedeni daha var: Kemal Kılıçdaroğlu’nun devlet terbiyesinin terör örgütü ile ilgili böylesine açık alan bir kampanyayı yapmayı uygun düşmemesi. Yani bunu yapmak örgütün propagandasına yol açmak olurdu. Bunu küçümsemeyin. Eski yıllarda bürokratlar (ve hatta gazeteciler bile) terör örgütlerin adlarını böyle bol bulamaç dillendirmezlerdi. O yüzden ben de örneğin Süleyman Soylu’nun örgüt isimlerini böyle dolu dolu ağızla zikretmesini çok yadırgamıştım. “İltisak” garabetinin altını doldurmak için unutulmuş birçok örgüt adını birbiri ardına dizmek kime yarar? Hatırlarsanız Oğuzhan Uğur’un programında Kılıçdaroğlu’na neden PKK Terör Örgütü demediği sorulduğunda Kılıçdaroğlu, tam da benim düşündüğüm açıklamayı yapmıştı ve geleneksel devlet anlayışında örgüt isimlerinin zikredilmesinin propagandalarına yarayacağını söylemişti. Ben bunun Kılıçdaroğlu açısından yerleşik bir düşünce olduğuna inanıyorum.

MİLLET İTTİFAKININ DURUMU

Gelelim ittifaka. Doğrusu 6’lı masayı kabul eden seçmenin o masadaki partilere milletvekilliği verileceğini bilmesi gerekiyordu. Burada çok da fazla itiraz edilecek bir durum yoktu, elbette gideceklerdi, elbette ayrı grup kuracaklardı. Ama Millet İttifakı’nın seçim akşamı sona ermesinin ardından, bence yeni bir Meclis İttifakı’nın başlaması gerekiyordu. Zafer durumunda iktidarın paylaşılması konuşulmuştu ama, yenilgi durumunda parlamentoda ortak mücadele verilmesi konuşulmamıştı demek. Ülkeye güçlendirilmiş bir parlamento vaat eden Millet İttifakı bileşenlerinin yenilgiyle bu hedeflerinin peşini bırakmaları anlaşılır şey değil. Bu durumun ittifakın büyük partisi CHP tarafından hemen ele alınarak parlamento çalışmalarında ortak mücadele zeminin yeniden oluşturulması bence elzem

CHP’DE NE OLMALI

CHP’de değişim nasıl olmalı? O kadar çok sıralanacak madde var ki. Öncelikle her yenilgiden başarı bulma gayreti geçmişten gelen bir avuntu. Bundan artık vazgeçmek gerekiyor. MYK üyeleri değişti ama aynı dil konuşuluyor. Bitmeyen ve sonu gelmeyen “bundan sonra” sözleri seçmeni tatmin etmiyor. MYK’nın, yanda çalışma komisyonların oluşumlarında insanların uzmanlık alanları çoğunlukla göz ardı ediliyor. Son MYK’ya baktığınızda eğitimciye işveren ilişkileri, iş adamına yurt dışı örgütlenme, avukata tanıtım ve iletişim, tanıtım iletişimciye bilişim, inşaat ve turizmciye doğa hakları gibi görev dağıtımı yapıldığını görüyorsunuz. CHP’nin kurucu değerlerine uzak kaldığı yönündeki eleştiri de haklı, ama yetersiz. CHP’ye “yeni sürüm yüklemeden” başarı gelmez diye düşünüyorum.

Benim CHP için yol haritam şu:

1- Kurultay bir amaç olmaktan çıkarılarak yerel seçimleri kazanmak için bir araç olmak üzere kurgulanmalıdır;

2- Ülke genelinde yerel seçimlere gidilen süreçte mahalle temsilcileri ve ilçe teşkilatları birer YSK dedektifi gibi donatılmalı, hayalet seçmenleri de hayalet avcısı gibi yakalamaları sağlanmalıdır.

3- Parti içi demokrasi için, kadın, genç ve farklılıkların temsili için oturup siyasi partiler yasası beklenmek yerine, sadece ve sadece bu temsil sağlanmalıdır.

4- Yalnızca suret değişimi değil, sorunlara yaklaşım değişimi de ortaya konmalıdır;

5- Sözcülerden “ebem karı” deyişlerini biraz azaltarak, sorunların tespitine ve çözümüne dönük somut konuşmalara ağırlık vermeleri istenmelidir.

6- Millet İttifakı, Meclis İttifakı olarak devam etmeli ve yerel seçimlere aynı kazanımla, tek bir bileşen ve diğer ittifak destekleri eksilmeden gitmenin yolları aranmalıdır.

Muhtaç oldukları kudret, Kurucu Başkan Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği hedefte mevcuttur. Durmadan yürümek gerekir. Adalet için, Demokrasi için…

Etiketler
Melda Onur CHP