Vaatler / Hayatlar - III

İçinde 2 kez afet kelimesi geçen kanun kentsel dönüşümü değil, en iyimser ifadeyle kentsel yenilemeyi, soylulaştırmayı hedefliyordu...

Kentsel Dönüşüm Neydi? Afet Riskiydi.

2024 Yerel Seçim kampanyalarında öne çıkan en önemli başlıklardan biri “Kentsel Dönüşüm”. Bu iki kelimenin altına o kadar çok zıtlık giriyor ki, sizi hiçbir olumsuzluktan korumadığı gibi bütün yanlışlar doğru imiş gibi topluma yediriliyor. Tıpkı kentsel dönüşüm adına “imar barışı” ile kentsel katliamın yolunun açılması gibi; ya da barınma hakkının önemli bir halkası olan rezerv alanların kentsel dönüşüm bahanesiyle kentsel adaletsizlik yoluna taş döşemesi gibi. Türkiye genelinde kentsel dönüşüm mağdurlarının sorunlarını yakından takip eden Sevgili Can Atalay 4 Mart 2023 tarihinde Birgün Gazetesine yazdığı yazıda şöyle diyordu: “Kentsel dönüşüm” sözünü her duyduğunuzda titreyiniz, kendinize geliniz ve tedbirlerinizi alınız. Kulak dolgunluğu ile öyle deniyor diye, âdettendir diye kabul ederek bu kavramı kullananları ise nazikçe uyarınız, hatasından dönmeye çağırınız: “Sanırım depremde ölmememiz / yaralanmamamız için yapılması gerekenlerden, afet riski ile ilgili alınması gereken önlemlerden söz ediyorsunuz.”

AFET RİSKİ KAĞITTA KALDI

Ne yazık ki, adı kentsel dönüşüm ile birlikte anılan eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’dan beri, Can’ın belirttiği “depremde ölmememiz/yaralanmamamız için yapılması gerekenlerden, afet riski ile ilgili alınması gereken önlemlerden” söz edilmiyor. Her ne kadar Erdoğan Bayraktar sıklıkla “afet riski” vurgusu yapsa da 6 Haziran 2012 günü Teke Tek programında Fatih Altaylı'ya şöyle yakınıyordu: "Biz ne yaptıysak bu yasaya kamuoyunda 'kentsel dönüşüm' yasası demekten kurtaramadık. Bu yasa diğer kentsel dönüşüm yasalarından değişik, afet riski taşıyan binaların dönüşümüdür.”

PEKİ NİYE BÖYLE OLDU?

Ama öyle olamadı; çünkü içinde 2 kez afet kelimesi geçen kanun kentsel dönüşümü değil, en iyimser ifadeyle kentsel yenilemeyi, soylulaştırmayı hedefliyordu. Öncelikle eski Başkan Kadir Topbaş döneminde yapılan “İstanbul Anayasası” diye tanıtılan planlara tamamen aykırı hareket edildi. Ne vardı o planlarda? İstanbul’a yeni nüfus taşıyacak iş alanları, lisans eğitimi veren yeni üniversiteler açılmamalı, İstanbul üzerindeki nüfus baskısı azaltılmalıydı. Ancak aynı yönetim bu planları kenara koyup tamamen çelişen uygulamaların altına imza attı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul tarihine kazınan sözüne gelindi: “Biz bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz.”

AFET BUNUN NERESİNDE

İBB Kentsel Dönüşüm ve Deprem Risk Daire Başkanlığı’nın verilerine göre (Eylül 2023) İstanbul’da bakanlık tarafından ilan edilmiş toplam 70 tane risk akanı, 152 tane rezerv alan bulunuyor. İstanbul’da toplam 1 milyon 200 bin yapı var ve bu yapıların 800 bini 2000 yılı öncesi inşa edilmiş. 6306 sayılı yasa çıktığından beri 800 bin eski yapının sadece 84 bini dönüşüme uğramış. İPA’nın bir çalışmasına göre “2012’den bugüne kentsel dönüşüm yasası kapsamında afet riskli ilan edilen 1500 hektara yakın alanın, yaklaşık yüzde 1’i gerçekten riskli olan alana tekabül ediyor. İstanbul’da en riskli alanlar neresidir?’ diye bir analiz yapılmış. Acil olarak müdahale edilmesi gereken yerler ile riskli alan ilan edilmiş yerler çakıştırılınca böyle bir orana ulaşılmış. Aciliyeti olan yerler yerine rantı yüksek olanlar dönüşüme girmiş. Yani “afet bunun neresinde?”, diye soruyorsunuz ister istemez.

KENTSEL DÖNÜŞÜM NASIL OLAMIYOR

Kırk katır mı kırk satır mı kanununun geçerli olduğu kentsel dönüşüm yolunun taşları üzerinde ilerleyelim. Bu dönüşümün tespit, tahliye, yıkım, sürgünü, yerindeliği, maliyeti, ödemesi, konutun niteliği ve elbette daha pek çok girdileri var. Şimdi bu başlıkların üzerinden kısaca geçerek nedir ne değildir, İBB ne yapıyor görelim:

HIZLI TARAMA

İBB’de 2019’da Tayfun Kahraman’ın başında bulunduğu Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Dairesi İstanbul’un konutlarının yapısal risklerini tespit etmek ve müdahale önceliklerini belirlemek üzere bir hızlı bina tarama yöntemi için laboratuvar çalışmalarına başladı. Bir yıl sonunda karot alım yöntemi ile yapılan risk tespitine yüzde 97 doğruluk oranında yaklaşan bir yöntem belirlendi ve uygulamaya başlandı. Amaç İstanbul’da depremle yıkılması muhtemel binaların en risklilerini hızla tespit etmekti. Bu uygulama “konutlar için hızlı tarama” olarak biliniyor. Bu hizmet İstanbullu tarafından çok ilgi gördü ve başvuru sayısı 160 bini buldu. (Eylül 2023)

VATANDAŞ YALNIZ KALMAMALI

Diyelim ki, sıra geldi vatandaşın evinin yıkılmasına. Vatandaşa deniyor ki, “evini yıkmalısın”, o kadar. Bu dayatmaya karşı vatandaşın haklarını koruyan süreci denetleyen bir mekanizma yok. Evinizin yıkılması için bir raporla karşı karşıyasınız. Ama ne yapacağınıza dair çoğu zaman bilginiz olmuyor. İmamoğlu’nun seçim kampanyası sürecinde en çok dile getirdiği konulardan biri, kentsel dönüşümün katılımcı süreçlerle yapılmasıydı. İBB Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü İstanbul’da 2019 sonrasında 6 tane Katılım ve Çözüm Ofisi, 7 tane İmar Mülkiyet ve Çözüm Ofisi, 1 tane Bilgilendirme Ofisi, 1 tane Planlama İletişim Ofisi, 3 tane Kentsel Dönüşüm Ofisinde kentsel dönüşüm ve mülkiyet konulu sorunlar hakkında 36.326 kişi ile (Eylül 2023) birebir görüşmeler yaptı. 2 adet Mobil İletişim Ofisi de İstanbul’un ilçelerinde vatandaşlara kentsel dönüşüm, mülkiyet ve imar sorunları hakkında bilgi verdi.

ZORLA TAHLİYELER

Kentsel dönüşümde “zorla tahliye” koşulları 6306 Sayılı Yasanın en çok tartışılan ve eleştirilen yönüydü. Mahallelere girilip insanların kapıları koçbaşlarıyla kırılarak evlerinden çıkarılmaları, hâlâ zaman zaman gündemi tutuyor. Riskli yapılarda uygulama sırasında elektrik, su ve doğal gaz gibi kamusal hizmetlerin verilmemesi şartı, yoksul halkı ve kiracıları barınacak yeni yer imkânı yaratmadan evlerini terk etmeye mecbur bırakmak ve zorunlu tasfiyeler, Anayasa'nın 2'nci maddesindeki “sosyal devlet" ilkesiyle çelişiyor. Yeni düzenleme bu koşulları daha da ağırlaştırdı. Ekrem İmamoğlu “Somut haksız müdahalelerin olduğu yerlerde vatandaşın yanında olmaktan geri durmadık” diyor ama şunu da ilave ediyor: “Bu tür riskli alanların dönüşümünde vatandaş bölgeyi boşaltırken bazen bilgi eksikliğinden, belki farklı beklentilerinden, işi engelleyebiliyor. Bu tür yerlerde haklı gerekçeleri olan insanlarla haksız olanları ayırmak gerek. İşte bunun için İstanbul Deprem Konseyi gerekiyor.”

İSTANBUL DEPREM KONSEYİ

Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da yaşanan kentsel dönüşüm sorunlarının çözümü için önerdiği İstanbul Deprem Konseyi’nden de kısaca söz edelim. Kentsel dönüşümü kolaylaştıran, hızlandıran bir yöntem arayışı bu. İstanbul Deprem Konseyi’nde tüm kurumların temsilcileri olacak. Örneğin İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, ilçe belediyeleri, ilgili bakanlıklar, meslek odaları, sivil toplum, sektör temsilcileri… İmamoğlu, İstanbul’da bir yapının dönüşümü ile ilgili düğmeye basıldığı andan itibaren oradaki insanların tartışmaları, kimi uyumsuzluklar, bazı kötü niyetlerin ardından bu işe siyasetin müdahalesi ve karar alma mekanizmalarındaki siyasi egoların da eklenmesiyle yaşanan sorunların böyle bir konseyle çözülebileceğine inanıyor.

REZERV ALAN NEDİR, NE DEĞİLDİR

Gelelim evi yıkılan vatandaşın durumuna. Ne yapacak? Nereye gidecek? İşte aslında rezerv alan bunun için var. Örneğin İstanbul için rezerv alan riskli alanlarında yaşayan insanların risk derecesine göre para parça taşınabileceği bir kamu arazisi olmalı. İnsanlar bu rezerv alanda hafif sistemli yapılarda kısa süreli ve geçici olarak barınabilmeli ve evleri yenilendiğinde geri dönebilmeli; sonra öbür etap oraya taşınmalı. Hepsi bittiğinde de rezerv alan tekrar sökülüp eski vasfına kavuşturulmalı. Bu nedenle rezerv alan kullanıldıktan sonra eski haline getirilebilir bir kamu arazisi olmalı. Yani tarla vasfı olan ve Kanal İstanbul planlarının olduğu bölgede yaptığınız inşaat bir rezerv alanı olmuyor. 6306 Sayılı Yasa rezerv alanı “dönüşüm için kullanılması gereken veya ekonomik getiri sağlamak için ilan edilen alanlar” olarak tanımlıyor ancak hep ikinci amaçla kullanılıyor.

İSTANBUL'UN BOŞ KONUTLARI

İBB’nin konut şirketi KİPTAŞ’ın Genel Müdürü Ali Kurt’la görüşmemde rezerv alan konusu gündeme gelmişti. Şöyle bir bilgi verdi: “Nüfus kayıt sistemine göre İstanbul’da 1 milyon 800 bin boş konut olduğu söyleniyor. İstanbul Planlama Ajansı, İSKİ’den su kullanım, İGDAŞ’tan da gaz kullanım verilerine bakarak bu rakamı 750 bine düşürüyor. Bu konutların ne kadarı sağlam, hangisi yönetmeliklere uygun yapılmış bilinmiyor. Ama 500 bin sağlam konut olduğunu varsayalım. 4’le çarpın. 2 milyon insanın hayatını 1 günde kurtarırsınız. İstanbul’da bu boş konutları kamunun kendi mülkiyetine alması, rezerv konut olarak kullanması çok önemli. Vatandaş evi yenilenene kadar bu konutta makul bir kira ile kalır, bitince evine taşınır, diğerleri gelir. Bunu yaparsak İstanbul kurtulur.”

İBB'DEN KİRA YARDIMI

İBB, riskli binalar için kira yardımı yapıyor. Kentsel dönüşüm alanlarındaki riskli yapılarda oturan kiracılara ve hak sahiplerine çeşitli kademelerde destek veriyor. Hızlı Tarama Yöntemi ile en riskli grupta olduğunu tespit ettiği binalar için İstanbul’da ikamet eden maliklere 18 ay boyunca 7 bin TL; kiracılara 12 ay boyunca 7 bin TL, riskli binada ikamet etmeyen maliklere ise 18 ay boyunca aylık 4 bin 500 TL veriyor. İBB’den kira yardımı alanlar aynı zamanda Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın verdiği kira yardımından da yararlanabiliyorlar.

"YERİNDE" DÖNÜŞÜM

2010’lu yılların kentsel dönüşümlerinde vahşi kent sürgünleri yaşandı. Gezi Parkı Direnişi ile en çok göz önüne çıkan bu barınma hakkı sorunu ve mahallelerin yerinde kalma mücadelesi 2020’li yıllara gelindiğinde karşılık buldu. Artık herkes mahallelerinin savunanların dediği yere geldi. Önceleri mahallelerde soylulaştırma yapan AKP çok tepki ve direnç olunca, “yerinde dönüşüm” demeye başladı. Ancak yine de açtıkları davaları kazanıp, yerlerinde kalabilmeyi başaranlar için sorunlar bitmedi. Zira yüksek maliyetler, yaşanılan ortamın pahalılaşması, dönüşmesi gibi nedenlerle zorunlu değilse bile gönülsüz sürgünler başladı bu kez. Kent savunmacıları artık “yerinde yerlisiyle dönüşüm” demek gerektiğini söylüyorlar. Peki nedir bu maliyet sorunu?

MALİYET SORUNU

Bugün pek çok vatandaş için kentsel dönüşümün en önemli sorunlarından biri size oturduğunuz binayı yeniden ve daha pahalıya satması. Eviniz dönüşüm sonrası daha güvenli ve güzel oluyor ama elde avuçta ne varsa götürüyor ve yoksullaşıyorsunuz. Eğer eviniz var ama elde avuçta yoksa, o zaman gönülsüz bir sürgün başlıyor. Evinizi elden çıkarmak zorunda bile kalabilirsiniz. Eskiden olduğu gibi evini verip pek çok daire alma ya da evinin maliyetini müteahhide ödetme gibi uygulamalar artık giderek azalıyor. Ekonomik kriz ve inşaat maliyetlerin yükselmesi arsa sahibinin payını iyice küçülttü hatta pek çok bölgede bırakın arsasına dikilen binadan bir ev almayı o evin bedelini de ödemeye mecbur bıraktı. Özellikle de kentsel dönüşüm olan gecekondu mahallelerinde vatandaşın “Bana evimi yeniden satma. Bütün birikimimin gitmediği bir formül yok mudur?” sorusunun yanıtı henüz yok. İmamoğlu bu durumu sistem sorunu olarak görüyor ve devletin bunu mümkün olduğunca sübvanse etmek, sıfır faizle kredi imkânı bulmak, belki bir bölümünü teşvik olarak vermek, gibi kolaylıklar sağlayabileceğini belirtiyor.

KONUTLAR SOSYAL Mİ?

İşte yukarıda sıralanan sorunlar nedeniyle dönüşümde devletin lüks konut yerine sosyal konut yapması gerektiği tartışılıyor. Zira İstanbul Planlama Ajansı verilerine göre son 20 yılda ülke genelinde Emlak Konut GYO tarafından inşa edilen 90 bini aşkın konut yüzde 69’u lüks konut. Tüm adayların dilinde sosyal konut yapma vaadi var. Yani ödenebilir, güvenli ve yaşanabilir konutlara sosyal konut diyorlar. Şu an KİPTAŞ’ın yaptığı konutlar bu tanıma giriyor ancak şehircilikte sosyal konut başka bir şey. Sosyal konut belediye veya başka bir kamu kurumuna ait olan, gerektiğinde vatandaşa uygun fiyata kiraya verilen, hatta bazen bedelsiz barınmayı sağlayacak olan konutlar. Türkiye’de sosyal konut bu anlamda yok. Ancak Ali Kurt sosyal konut olarak, yine daha önce söz ettiği kamunun elindeki boş konut stokunu işaret etti: “Piyasadaki en büyük kiracı kamu olunca kiralar da regüle edilir. Biz niye bu şehre daha çok konut yükü getirelim” diyor.

RAKAMLAR, RAKAMLAR

Kentsel dönüşüm Erdoğan Bayraktar’dan beri olan haliyle kabul edilemez bir şekle dönüştü. Bu itirazlar iktidar tarafından “kentsel dönüşüme engel oldular o yüzden depremde insanlar öldü” gibi mantık dışı bir sözlerle savuşturulmaya çalışılıyor ve ortalıkta rakamlar uçuşuyor. Bunları tekrar etmek gereksiz. Sadece 3 veri durumu anlamak için yeterli: TOKİ İstanbul’da 2018-2023 yılları arasında ortalama 3 bin konut tamamlayabildi. Kentsel dönüşüm ve gelişim projelerinde yer alan konutlar TOKİ tarafından üretilen konutların yalnızca yüzde 15,2’sini oluşturuyor. 2019-2023 yılları arasında inşaatı başlamış ve devam eden 25 bin 490 projenin yüzde 10’u tamamlandı, 2 bin 539 konut hak sahiplerine teslim edildi. TOKİ ürettiği konutun dokuz katı “TOKİ mağduru” üretti.

İMAMOĞLU NE VADETTİ

İmamoğlu kampanya döneminde, İBB’nin mülkiyetinde olan yerlerde 15 bin konut sözü vermişti. Daha sonra İBB Meclisi’nde sunduğu Deprem Seferberlik Planı’nda ise ‘1 yıl içinde 20 bin bağımsız birim, 5 yılda 100 bin, 10 yılda tüm bu nitelikteki bağımsız birimler afetlere karşı güçlendirilecek’ dedi.” İktidar medyası bu rakamları “gerçekleşmeyen konut vaatleri” olarak eleştiriyordu. Ali Kurt’a bu rakamları Eylül itibarıyla ben de sormuştum, “15.000 konut sözünde biz şu anda 18.000 rakamlarındayız. Bunun yarısını teslim ettik, diğer yarısı devam ediyor. Diğeri sözünü ettiği 100 bin rakamı ise, güçlendirme anlamında, dönüşüm çözümü üretme anlamında. Sunumunda aslında ‘üreteceğiz’ diye cümle geçmedi. ‘Biz İstanbul Yenileniyor’da 470.000 bin rakamındayız’ dedi. Ama eğer İBB’ye mülklerini düzgün tasarruf etme hakkını verilseydi, 100 bin konut da üretebilirdik” diye ilave etmişti.

Etiketler
kentsel dönüşüm