Turan Emeksiz’in sesi Beyazıt’ta hala yankılanıyor: Yaşasın Hürriyet

Nuri Günay Gerçek Gündem için yazdı: Turan Emeksiz’in sesi Beyazıt’ta hala yankılanıyor: Yaşasın Hürriyet

“Bir yürüyüş eylediler sabahtan

llgıt ılgıt kan gider loy loy!

Dayan dizlerim dayan!

Ağla gözlerim ağla!

Namlu puşt olmuş, at ayağı puşt.

Yine düşman elindeydi vatan…”

Enver Gökçe, 28 Nisan 1960’da, Beyazıt Meydanı’nda öğrencilerin yaptığı eyleme ve polisin saldırısına şahit olur. Ardından yukarıdaki dizelerle başlayan “Turan Emeksiz” şiirini yazar. 1980 sonrasında Ahmet Kaya şiiri besteler. Hem şiirin, hem de şarkının Turan Emeksiz’in hafızalarımızda yer etmesinde katkıları malumdur. Nazım Hikmet “Beyazıt Meydanındaki Ölü”, “Hürriyet Kavgası” şiirlerini 28 Nisan eylemleri ve Turan Emeksiz için yazmıştır.

Henüz 20 yaşındayken polis kurşunuyla hayatını kaybeden üniversite öğrencisi kimdir?

“BİR OĞUL ÇIKTI MALATYA’DAN”

Turan Emeksiz Malatya, Yeşilyurt, Gündüzbey Köyünde 1940 yılında dünyaya gelir. Demiryolu işçisi bir babanın, ev hanımı bir annenin oğludur. Erken yaşlarda babasını kaybeder, lise yıllarında çeşitli işlerde çalışır.

Malatya Lisesi’nde öğrenciyken okumaya ve spora meraklı bir gençtir. O dönem Türkçeye tercüme edilen klasiklerin ve yerli eserlerin hemen hemen hepsini okur.

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’ne kaydolur. Malatya Beydağları’nda çıkan bir yangın onun bu kararı almasının nedenidir. Okuyup, memleketine dönüp, yanan yerlerin tekrar yeşertilmesinde görev almak istiyordur.

İstanbul’da Malatyalı öğrencilere barınma imkânı sağlamak amacıyla kurulan yurtta kalır. Buradaki öğrencilerin çoğu toplumcu, sol fikirleri sahiplenmektedir. O dönem solcu öğrencilerin de içinde yer aldığı Milli Türk Talebe Birliği’ne üye olur.

28 Nisan 1960’da Beyazıt’ta yapılan eylem, Demokrat Parti İktidarının baskıcı uygulamalarını protesto etmek amacıyla düzenlenmiştir. DP’nin en son oluşturduğu Tahkikat Komisyonu adeta sivil bir darbenin adımıdır. Emeksiz, henüz birinci sınıftadır. İ.Ü Merkez Kampus bahçesinde düzenlenen eyleme geniş bir öğrenci kitlesi katılır. Polis, okulun içine girerek öğrencilere saldırır, çatışma Beyazıt Meydanı’na taşar. İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıdık Sami Onar, “Talebeye bu şekilde müdahale etme hakkınız yok. Üniversiteden derhal çekilin” der. Rektör de polis şiddetine maruz kalır. Turan Emeksiz polisin açtığı ateşin hedefi olur, katledilir. Aynı saatlerde bir başka öğrenci Nedim Özpolat Beyazıt’ta polisin saldırısı sonucu hayatını kaybeder.

Emeksiz ve Özpolat’ın katledildiği, ülkemiz tarihin ilk kitlesel gençlik eylemlerinden biri nasıl bir politik atmosferin içinde gerçekleşmişti?

ÖZGÜRLÜK ve DEMOKRASİ VAADİNDEN BASKI REJİMİNE

Demokrat Parti, 1950 yılındaki genel seçimlerde “demokrasi”, “özgürlük” vaatleriyle iktidara gelir. Tek Parti dönemi sona ermiş, ülkemiz yeni bir döneme girmiştir.

1945 sonrası ülkemiz egemenleri Soğuk Savaş’ta ABD’nin başını çektiği kampta yer almaya karar kılmıştır. Dolayısıyla DP iktidarı bir değişimdir ama aynı zamanda girilen rotada devam etmek demektir.

DP, ticaret burjuvazisi, büyük toprak sahipleri, asker-sivil aydın zümre ve geniş halk kitlelerinin desteğiyle iktidar olur. Tek Parti dönemindeki gibi sınıf farklılıklarının olmadığı iddiasındadır.

DP iktidarında Başbakan Adnan Menderes, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’dır. CHP artık uzun bir süre muhalefette kalacaktır. Düşüşü yerel seçimlerde de sürecek, belediyelerin büyük çoğunluğunu DP alacaktır.

Yeni iktidar, 1951 yılında “Atatürk’ü Koruma Kanunu”yla Atatürk’e karşıymış ithamından kurtulmaya çalışmaktadır. Ardından Halkevlerini kapatır, Köy Enstitülerinin kalan izlerini siler, CHP ve Halkevlerinin malvarlıklarına el koyar.

26 Ekim 1951’de “komünist avı” başlar. Uzun süreye yayılan soruşturma sonunda 187 kişi tutuklanır. Operasyon, "1951 komünist tevkifatı" olarak tarihe geçer. Türkiye Komünist Partisi (TKP) sorgulamaları ağır işkenceler altında yapılır. Birçok kişi suçsuz yere hapis yatar, sürgünde yaşamak zorunda kalır.

Emperyalizmle bağımlılık ilişkileri açısından Kore Savaşı ve asker gönderme kararı çok önemli bir dönemeçtir. BM Genel Sekreteri, Kore Savaşı’na asker gönderilmesi için 15 Temmuz 1951’de çağrı yapar. Hükümet 25 Temmuz’da bu meseleyi görüşmek için toplanır ve çağrıyı kabul eder. Ardından 4500 asker Kore’ye gönderilir. Türkiye 1952’de NATO’ya kabul edilir.

2 Mayıs 1954’te yapılan seçimlerde CHP’nin düşüşü sürüyordur. DP açısından işler şimdilik yolundadır. 1950’lerin ikinci yarısında durum farklı olacaktır. İlk kırılma 1954’te, basına dönük kanunla olur. Yeni basın kanuna göre devlet görevlilerinin suç işlediğini iddia eden basına, bu iddiasını ispat etme hakkı tanınmıyordur. Tersine bu iddiada bulunanların yargılanması, cezalandırılması söz konusu olacaktır. CHP bu kanuna kararlı şekilde muhalefet eder. Aynı zamanda DP içinden de muhalefet sesleri yükseliyordur. DP’li on bir milletvekili meclise “ispat hakkı” ile ilgili yeni bir kanun teklifi sunar. Teklif reddedilince sekiz kişi daha bu gruba eklenir. Bu isimlerin bir kısmı ihraç edilir, diğerleri istifa eder ve “19’lar Hareketi” böylece doğmuş olur. 19’lar, 1955 tarihinde Hürriyet Partisi’ni kurar. Bu parti daha sonra CHP’ye iltihak edecektir.

1955’teki 6-7 Eylül Saldırıları ülkemiz tarihinin bir başka kara lekesidir. Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın, 6-7 Eylül’ün ardından İstiklal Caddesi’nin halini gördüğünde, İçişleri Bakanı Namık Gedik’e “Galiba dozu kaçırdık” dediği söylenir.

1950’lerin ikinci yarısı DP’nin baskı siyasetini artırdığı bir dönemdir. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkında Kanun”la seçim zamanları dışında açık hava toplantıları yasaklanıyordur.

Bu arada DP karşısında, CHP öncülüğünde, DP’den kopanları da kapsayan bir ittifak zemini kuruluyordur. 1955 sonrası CHP’nin “insan hakları”, “demokrasi”, “grev hakkı” gibi kavramları keşfetmeye başladığı bir dönemdir. Uzun zamandır kaybeden “kurucu parti” 1957 seçimlerinde yükselişe geçer. Muhalefet partilerinin oyunun toplamı DP’yi geçmiştir.

DP’den yana esen rüzgâr dinmiştir. Tarımsal alanda ABD yardımlarıyla yaşanan gelişmeler sonucu oluşan memnuniyet tersine dönmüş, devlet memurlarının, bürokratların, askerlerin maaşı erimiştir. Bu kesimler muhalefet zeminine doğru geçerler.

DP politikaları halkın yaşam koşullarını kötüleştirmiş, yoksulluk artmıştır. Dış borçlar ödenemez hale gelmiştir. Yapılan devalüasyon ile Türk lirasının değeri yeniden belirlenir; dolar kuru 2,80 liradan 9,02 liraya çıkar. Zamlar hayatı olumsuz etkiler, işsizlik artar, iflaslar yaşanır.

Her türlü demokratik talep ise baskıyla cevaplanır. Tek Parti dönemi uygulamalarına karşı demokrasi, özgürlük vaatlerine inanarak DP’yi destekleyenler artık muhalefet etmektedir. 57 seçimlerinin ardından muhalefet cephesinin giderek güçlenmesi DP’yi daha da saldırganlaştırır, baskının dozu artar. 1959’a doğru toplumu kutuplaştıran Vatan Cephesi gündeme gelir. CHP’lilere dönük saldırılar yoğunlaşır, İnönü dahi hedeftedir. 1959 yılında Uşak’ta tertiplenen saldırıda başından yaralanır. Benzer bir saldırı mayısta İstanbul’da yapılır. 1960’da saldırılar daha da yaygınlaşır. Konya, Kayseri gibi yerlerde saldırılar tekrarlanır. İktidar, olaylarla ilgili basına yayın yasağı koymak dışında bir şey yapmaz.

Artan saldırılar karşısında toplumsal muhalefet de yükselmektedir. Nisan başında kurulan Tahkikat Komisyonu basını, muhalefeti susturma hedefinin bir adımıdır. 18 Nisan 1960’da DP milletvekilleri tarafından kurulan komisyon hukuku ayaklar altına alıyor, dava açma ve yargılama yetkilerine sahip oluyordur. Basın, toplumsal muhalefet, meclisteki muhalefet tamamen susturulmak isteniyordur.

Turan Emeksiz’in ve Nedim Özpolat’ın katledildiği 28 Nisan’a böyle bir sürecin sonunda gelinir.

DP iktidarı, Emeksiz ve Özpolat’ın öldüğü duyulmasın diye her şeyi yapar; cenazeler hızlıca defnedilir, basına sansür uygulanır. Bunlara rağmen 29 Nisan’da İstanbul’da, Ankara’da, İzmir de kitlesel öğrenci eylemlerine binlerce kişi katılır. 5 Mayıs’ta Ankara’da “555K” olarak tarihe geçen kitlesel eylem yapılır.

27 Mayıs’ta, cumhuriyet tarihinin ilk askeri darbesiyle bir dönem kapanır.

TURAN EMEKSİZ’İN MÜCADELE MİRASI KİMLERİN OMUZUNDA?

27 Mayıs öncesinde DP iktidarına karşı yükselen gençlik eylemlerinin talebi darbe değil, demokrasi ve özgürlüktür. Sağ siyaset uzun yıllardır bu dönemin toplumsal muhalefetini “darbeye zemin hazırlamak”la itham eder. Bu yalanının ısrarla sürdürülebilmesinin nedeni 27 Mayıs darbecilerinin bu havayı oluşturmaları ve 61 Anayasasının sağladığı nisbi demokratik ortamdır.

28 Nisan’la 27 Mayıs arasında esasında bir bağ yoktur. 27 Mayısçılar 28 Nisan’da ölenleri “Hürriyet Şehitleri” olarak ilan ederler. Ülkemizin ilk askeri darbesi “hürriyet için” yapılmış havasına bürünür. Turan Emeksiz ve Nedim Özpolat’ın naaşları gömüldükleri yerlerden yeni defin yerlerine götürülür. 9 Haziran’da İstanbul’da, Atatürk’ün Ankara’ya uğurlandığı törenin bir benzeri düzenlenir. Avrupa yakasındaki binlerce kişinin katıldığı yürüyüşün ardından cenazeler gemiyle Anadolu yakasına taşınır. Buradan “Şehitler Treni”yle Ankara’ya gönderilir. 10 Haziran’da Ankara’da binlerce kişinin katıldığı törenlerle Emeksiz ve Özpolat’ın cenazeleri Anıtkabir’e gömülür.

10 Haziran’da İzmir’de de temsili bir cenaze töreni düzenlenir.

Turan Emeksiz’in ismi başta Malatya olmak üzere pek çok yerde caddelere, okullara, sokaklara verilir. Beyazıt Meydanı’nda anısına bir heykel dikilir. İstanbul Üniversitesi Merkez Binada, Orman Fakültesi’ne, Cağaloğlu’ndaki MTTB önüne büstleri dikilir.

1965 sonrasında Demokrat Parti’nin mirasını önce çekinerek daha sonra açıktan sahiplenen Adalet Partisi hükümeti yıllarında Turan Emeksiz’in anısına saldırılar başlar. 12 Eylül sonrasında ise Turan Emeksiz adının unutturulması için özel bir gayret gösterilir.

12 Mart ve 12 Eylül’le ordu içindeki sol ve sol Kemalist damar tasfiye edilir. 27 Mayıs’ın bile izlerini silinir, Menderes’ler “demokrasi şehidi” mertebesine yükseltilir.

Kenan Evren 28 Nisan’la ilgili şöyle der: “Beyazıt Meydanı’nın ismini mesela Hürriyet Meydanı diye değiştirmişlerdi. Bir kişi orada vuruldu, öldürüldü diye Beyazıt Meydanı’nın isminin Hürriyet Meydanı olarak değiştirilmesinin gereği yok.”

Nitekim 12 Eylülcüler çıkarttıkları bir yasaya dayanarak, Anıtkabir’den Turan Emeksiz ve Nedim Özpolat’ın cenazelerini 24 Ağustos 1988’de kimseye haber vermeden çıkartmış, kemikleri belediyenin temizlik işçileri tarafından torbalara doldurularak taşınmıştır. Emeksiz, Cebeci Şehitliğine nakledilmiştir.

Uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen Turan Emeksiz’in hatırasına saldırılar bir türlü bitmedi. Günü gelir adını taşıyan bir caddenin ya da okulun adı değişir, günü gelir yıllardır duran bir büstü kaldırılır. Tıpkı Cağaloğlu’nda yıllardır duran büstünün 2015 yılında çalınırcasına kaldırılması gibi.

Turan Emeksiz’in hatırası da, mücadelesi de uzunca zamandır solun omuzlarındadır. O, her türlü baskıya rağmen sinmeyenlerin; parasız eğitim, özerk demokratik üniversite için mücadele eden devrimci gençlerin mücadelesinde yaşıyor.