Ümit Kaftancıoğlu’nu katlettiler, umudunu öldüremediler

"Kaftancıoğlu’nu anmalı, anlamalı, yaptıklarını bilmeliyiz. Yazdıklarını okumalı, daha fazla insanın okuması için çaba göstermeliyiz..."

44 yıl önce 1980 yılının 11 Nisan sabahında evinden çıkan Ümit Kaftancıoğlu kızının gözü önünde kalleşçe vuruldu. O iyi bir eş, iyi bir baba, halkı için çalışan, üreten, mücadele eden cesur bir aydındı. Öğretmendi, radyo programcısıydı, derlemeciydi, edebiyatçıydı…

Onu hayattan kopartmalarının sebebi ne olabilirdi? Katillerinden biri “onu solcu olduğu için vurdum” diyordu. Ne büyük bir suçu vardı Kaftancıoğlu’nun! Vurulan bütün aydınlarımız gibi…

Kaftancıoğlu’nu anmalı, anlamalı, yaptıklarını bilmeliyiz. Yazdıklarını okumalı, daha fazla insanın okuması için çaba göstermeliyiz.

KADERİNE TESLİM OLMAMAK

Ümit Kaftancıoğlu Ardahan, Hanak, Koyunpınar köyünde, yedi çocuklu bir ailenin beşinci çocuğu olarak 1935 yılında dünyaya gelir. Asıl adı Garip Tatar’dır. Yoksulluğun ortasında doğmuştur. O yıllarda yoksulluktan kurtulmanın tek yolu vardır; okumak. Daha okula gitmeden okumayı yazmayı çözmüştür. Köy odasında köyün büyüklerine kitaplar okur. “Allah vergisi dedikleri” bu yetenekten köylüleri ve çevre köyler hayli faydalanırlar.

Garip, ilkokulu kendi köyünde bitirir, çok da başarılı bir öğrencidir. Ama okumaya devam etmediğinde akıbeti bellidir. El kapısında çobanlık, ırgatlık yapmaktan başka seçeneği yoktur. Okula bir süre ara vermek zorunda kalır. Köyde doğan çocuklar okula gitmediği zaman ne yapıyorsa o da onları yapar. Okumak fikri ise aklından hiç çıkmaz. Köy Enstitüsüne girmek en önemli hedeftir. Fakat belgeleri gelmez, geldiğinde tarih geçmiştir, velhasıl enstitü sınavına bir türlü giremezler.

Dört arkadaş yola düşerler, yürüyerek iki günde Cilavuz Köy Enstitüsüne varırlar. Bu uzun yürüyüş hayatını değiştirecek çok önemli bir başlangıçtır. Kaderini kendi ellerine alıyor, yazgısını değiştiriyordur. Kaydolmayı başarırlar. "Köy Enstitüsü gerçekten bir cennetti, sıcak bir yuvaydı, yaşamdı. İnsan olduğumuzu orada anladık." diye anlatır. Enstitünün 6/A sınıfına kayıtlı 8 numaralı öğrencisidir.

Cilavuz Köy Enstitüsünü bitirdikten sonra ilk görev yeri Mardin Derik’tir. Burada ilkokul öğretmenidir, ilk kez doğduğu topraklardan uzaklaşmış, üç yıl kaldığını Derik ve çevresini bütün özellikleriyle tanımış, zihin dünyası hayli genişlemiştir. Ağalık düzenini, yoksulluğu bir başka coğrafyada görür. “Tüfekliler” romanı ilhamını buradan alır.

Derik’teki yıllarının ardından eğitimine devam eder. Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsü, Edebiyat Bölümü’ne girer. 1961’de mezun olur, Rize Pazar’a Türkçe öğretmeni olarak atanır. Buradaki öğretmenliği uzun sürmez, askere gider, Kars’ta yedek subay olarak askerliğini yapar.

TRT YILLARI

Askerlik dönüşü hayatında yeni bir kapı açılır. TRT’nin açtığı sınavı kazanır, “Köy Yayınları” bölümünde göreve başlar. TRT İstanbul Radyosunda “Av bizim avlak bizim”, “Dilden dile”, “Yurdun dört bucağından” programlarıyla Anadolu’nun sesini radyoya taşır. Durduğu yerde durmaz, Anadolu’yu dolaşır. “Evreşe yolları”, “Yüksek yüksek tepelere” türkülerini bilmeyen yoktur. Memleketin batı yöresinin bu iki meşhur türküsünün derleyeni memleketin doğusunda doğan Ümit Kaftancıoğlu’dur.

Bahsetmeden geçemeyiz, Kaftancıoğlu öğretmenlik yıllarında tanıştığı edebiyat öğretmeni Nurcan hanımla evlenir. Ali Naki ve Pınar dünyaya gelir.

Bu arada Garip Tatar adını değiştirip Ümit Kaftancıoğlu adını almış olmasını öğrendiğimde etkilenmiştim. Bu onun değişme, değiştirme iradesini ve gücünü gösteriyor. “Garip” adı yoksulluğu, yoksunluğu temsil etmektedir, “Ümit” ise aydınlık bir geleceği. “Kaftancı” da köydeki sevdikleri bir çayırdır.

Garip Tatar’ın Ümit Kaftancıoğlu olması öyle sıradan bir isim değişikliği değildir. Fakat geçmişinden, köklerinden kopmak hiç değildir. Kaftancıoğlu doğduğu yaşadığı toprakların kaderinin değişmesi için elinden geleni yapmıştır. Yabancılaşmadan, sahiplenerek ama aynı zamanda eleştirerek yapar bunu. Ülkeyi, halkı gerçekten sevmek başka nasıl olabilir? Anadolu’yu dolaşarak türkülerin yanında sözlü edebiyatı da yazıya döker. Cumhuriyet, Cumhuriyet Sanat Eki, Milliyet, Yeni Ortam, Yeni Halkçı, Varlık, Türk Dili, Güney, Ilgaz, Yeni Ufuklar ve Aydınlık gibi gazete ve dergilerde politikaya, halk kültürüne, sanata dair yazılar yazar.

12 Mart faşist darbesinin ardından yedi yıl çalıştığı Köy Yayınları bölümden alınır, Kültür Yayınlarına verilir. Bu değişiklik kendi istediği dışındadır ve haksızlıktır. “Başbakan Nihat ERİM’in açık baskısıyla, birtakım soysuzların da gizli açık-kapalı ihbarıyla bu servisten alınarak İstanbul Radyosu Kültür Yayınları'nda görevlendirildim." Bu bölümde de başarılı çalışmalara imza atar.

70’li yıllarda edebiyatın öne çıkan isimlerinden biri olur. Ümit Kaftancıoğlu Köy Enstitüleri’nin altın çocuklarından biridir. Enstitülü diğer yazarlar gibi köyü, Anadolu’yu hikâyenin, romanın konusu haline getirir. Fakir Baykurt onun için şöyle demiş: "...Kaftancıoğlu'nun dikkati çeken başlıca özelliklerinden biri, dilindeki zenginliktir. Doğu Anadolu, bütün başka yoksunlukların tersine, bir kültür ve dil hazinesidir. Orada kat kat uygarlıklar, her uygarlığın zamanımıza kadar birikip gelen katılımları bir dil coşkunluğu, bugün Doğu halkında renkli, sanatlı bir anlatımı adeta gelenek haline getirmiştir. Her türlü dil ve anlatım sanatını kendi kişiliğinde toplamış pek çok insan, her biri birer bilge gibi köylerin tozu toprağı içinde ömür sürmektedir. Ümit Kaftancıoğlu, bu kültürü çok iyi özümsemiş, kendine mâletmiş, üstelik gördüğü eğitim ve kendini yetiştirme çabasıyla aydınlanmış umut verici bir yazarımızdır."

Hikâye, roman, masal, destan, röportaj, çocuk edebiyatı gibi pek çok dalda kısa sürede pek çok eser kaleme alır. Her zaman çok okur, insanlığın evrensel değerlerini sahiplenir, yaşadığı toplumun gelenek, göreneklerini ve değerlerini evrensel bir biçimde edebiyata döker. Okuyanların hepsi yazdıklarını kolayca anlasın ister, bu yüzden yalın bir dille yazar. Halkın dilden dile anlattığı hikâyelerin, destanların, söylediği türkülerin edebiyat için çok önemli bir kaynak olduğunu düşünür.

İlk hikâyesi “Bir Bahs” 1954 yılında Varlık’ta yayınlanır. 1972’de Dönemeç" adlı hikâye kitabı TRT Büyük Ödülü’nü alır. Aynı yıl yayınlanan röportajı “Hakullah” Milliyet Gazetesi ödülünü kazanır.

1980 yılına kadar on yedi kitabı yayınlanır. Dönemeç, Çarpana, Hakullah, İstanbul Allak Bullak, Yelatan, Tüfekliler, Tek Atlı Tekin Olmaz, Kekeme Tavşan, Kan Kardeşim Doru Tay, Dört Boynuzlu Koç, Çizmelerim Keçeden, Altın Ekin, Hızır Paşa, Çoban Geçmez, Salih Bey, Şülgür Deresi, Köroğlu Kolları Halk Destanları.

FAŞİST NAMLULAR KAFTANCIOĞLU’NA YÖNELİYOR

Ümit Kaftancıoğlu doğru bildiğini anlatmayı, yazmayı yorulamadan sürdürür. Bir yandan da ailesine, eşine, çocuklarına çok düşkündür. Oğlu Ali Naki 1980’de 14 yaşındadır, İstanbul Erkek Lisesi’nde yatılı okumaktadır. Anlattığına göre ailesiyle hafta sonları ve Çarşamba günleri veli görüşmesinde buluşmaktadır. “Biz babamın varı yoğu idik. Bize çok düşkündü. Hayatımızı doldururdu.” diyor.

Tehdit telefonları almaktadır. “Yakında beni öldürecekler, sakın üzülmeyin, ağlamayın” der. 1980’in 11 Nisan sabahında vurulduğunu gördüğü bir kâbustan kan ter içinde uyanır. Her günkü gibi hazırlanır, kızı Pınar’ı okula bırakacak, ondan sonra TRT’ye gidecektir. Arabasının yanına gittiğinde onu bekleyen dört kişi vardır, biri “sen Ümit Kaftancıoğlu musun?” der. “Evet, benim” demesiyle saldırganlar ateş etmeye başlarlar. Kızı Pınar çığlık çığlığadır. Naki Kaftancıoğlu, ambulansta “Çocuklarım… Yapacak çok işim vardı diye sayıklamış” diyor.

Ne yazık ki yolda hayatını kaybeder. Nurcan Hanım eşini, Ali Naki ve Pınar babalarını, ülkemiz büyük bir aydınını, edebiyatçısını, radyo programcısını kaybeder. Hayatının en verimli çağındadır oysa. Hayatta olsaydı edebiyata, sanata, düşünce dünyamıza eşsiz değerde eserler verecekti.

Ümit Kaftancıoğlu kendisini halka borçlu hisseden aydınlardandır. Hayattan kopartıldığında halkına bir borcu falan yoktur, yaptıklarıyla borcunu fazlasıyla ödemiştir. Ama toplumun, bu ülkenin ona ödenmeyen bir borcu vardır. Katilleri hak ettikleri cezayı almamışlar, katledilmesinin emrini verenler yargı önüne çıkartılamamışlardır. Kızı Pınar Hanım katliamın görgü tanığıdır ve sonra katillerden birini teşhis etmekte de zorlanmaz. Yakalanan katillerden birisi Ülkücü Gençlik Derneği üyesi olduğunu ve emri ÜGD başkanından aldığını söyler. Katliamda kullanılan silahlar da bulunur, Kaftancıoğlu’na isabet eden kurşunların bu silahlardan çıktığı tespit edilir.

Katliamdan 6 yıl sonra, katillerden biri delil yetersizliğinden beraat eder, diğeri taammüden adam öldürmekten idam cezası alır. Yargıtay kararı bozar ve sadece 4 yıl hapiste kalır. Mahkeme diğer sanıkların kimliklerini bile tespit edemez. 12 Eylül’ün adaleti böyle tecelli eder!

KATLİAM HANGİ SİYASAL İKLİMDE YAPILDI?

Ümit Kaftancıoğlu toplumsal muhalefete, aydınlara, halka savaş açanlar tarafından katledildi. Bildiğiniz gibi ülkemizde sola karşı savaşın, antikomünizmin tarihsel kökleri derin. 2. Dünya Savaşı sonrası ABD öncülüğünde dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi ülkemizde de kontrgerilla yapılanmaları kuruldu. Sola karşı resmi ve gayri resmi harp 1960’ların ortasında yükselen toplumsal muhalefetin karşısına dikildi. 12 Mart solu ezmek için yapılmıştı. Ama darbe ortamının karanlığı kısa sürede dağıldı. 1975’e gelindiğinde rüzgâr kuvvetli bir biçimde soldan esiyordu. Sağ siyaset ise antikomünist biz çizgide hizalanıyordu. AP-MSP-MHP’den oluşan Milliyetçi Cephe hükümetleri “sola karşı savaş” siyasetinde mutabıktı. Egemenler, güvenlik güçleri gibi resmi kurumların yanı sıra sivil bir faşist kitle hareketinin palazlanması için bütün olanakları kullandılar. Paramiliter sivil faşist yapılanmalar oluşturuldu.

Bütün mahalleler, okullar, iş yerleri, hayatın her alanı “faşist terör” denilen işgal hareketiyle baskı altına alınmak isteniyordu. Bu işgaller ülkenin büyük bölümünde direnişler ve mücadelelerle kırıldı. Solun, toplumsal muhalefetin yükselişi durdurulamıyordu. Buna mukabil saldırıların dozu artıyordu. Önce devrimcileri, Anadolu’nun pek çok yerinde CHP’lileri hedefe koyan saldırılar sıradan halka da yöneldi. Kahveler taranmaya, bombalar patlamaya başladı. 1977 1 Mayıs’ında Taksim’de 34 insan katledildi. Ecevit’e yönelik suikast girişimleri ortaya çıktı. 1978’de 16 Mart Katliamında 7 öğrenci hayatını kaybetti. 8 Ekim 1978’de Bahçelievler Katliamında 7 TİP’li geç katledildi. Aralık 78’de Maraş Katliamıyla ülkemiz tarihinin en büyük kitle katliamlarından biri yapıldı. Üniversite hocaları, gazeteciler, yazarlar, savcılar hedefteydi! Server Tanilli 1978 yılında kurşunların hedefi oldu, felç kaldı. 11 Mart 1978’de Bedrettin Cömert, 24 Mart 1978’de Doğan Öz, 20 Ekim 1978 Bedri Karafakioğlu, 8 Aralık 1978'de Necdet Bulut, 1 Şubat 1979’da Abdi İpekçi, 28 Eylül 1979’da Cevat Yurdakul, 20 Kasım 1979’da Ümit Doğanay, 7 Aralık 1979’da Cavit Orhan Tütengil ve 11 Nisan 1980’de Ümit Kaftancıoğlu faşist kurşunların hedefi oldu. Kaftancıoğlu’nun öldürülmesinden sonra 22 Temmuz 1980’de Kemal Türkler bu kez kurşunların hedefi oldu.

Bütün bu cinayetler aynı zamanda darbeye zemin hazırlamak için yapılıyordu. 12 Eylül 1980’de darbe yapanlar şiddeti kendi tekellerine alıyordu.

12 EYLÜL SONRASI DA KATLİAM GELENEĞİ SÜRDÜ

Katliamlar 12 Eylül’den günümüze kadar durmadı. Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Turan Dursun, Musa Anter, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink 90’lı yıllardan günümüze kontrgerilla cinayetlerinde yitirdiklerimiz. 1993’te Sivas’ta 33 aydınımız, sanatçımız adeta devlet gözetiminde bizden kopartıldı. Kanlı gelenek yakın zamanda Suruç’ta ve 10 Ekim Katliamda sürdü.

Bütün bu katliamların failleri yargı önüne çıkartılmadı, katilleri cezalandırılmadı. Birçoğu zaman aşımına uğratıldı, “insanlık suçlarında zaman aşımı olmaz” ilkesi işlemedi. Maşaları tutan eller, kontrgerilla yapılanmasının ilişki ağları ortaya çıkartılmadı. Böyle olmadığı için solun, halkın, aydınların üzerindeki tehdit sürüyor.

Bizden, ailelerinden koparttıkları aydınlarımız ise ışıklarıyla aydınlatmaya devam ediyor. Aileleri, çocukları onlar için yıllarca mücadele ettiler, etmeye devam ediyorlar. Bu isimlerden biri de Canan Kaftancıoğlu. Ümit Kaftancıoğlu’nu uzakta, Ordu Mesudiye’de, daha çocukken öğrenir. Canan Hanım ilkokul beşinci sınıfa giderken kütüphaneye üye olur. Kütüphanedeki memur ona iki kitap verir, biri Ümit Kaftancıoğlu’nun “Dönemeç” adlı kitabıdır. Kitabı okuyunca sarsılır, çok etkilenir. Hayatın tesadüfüdür ki seneler sonra oğluyla evlenir ve birçok mücadelenin yanı sıra Ümit Kaftancıoğlu için de mücadele eder. Toplumsal Bellek Platformu’nun kurulmasına öncülük edenlerden biridir. Aydınlarımızın kıymetli yakınlarıyla birlikte; Gül Erdost, Bengi Öz, Nilgün Soydan, Mazlum Çimen, Dolunay Kışlalı, Nükhet İpekçi, Deniz Tütengil, Meryem Göktepe, Roni Gültekin, Ayçil Yurdakul, Abid Dursun, Dicle Anter, Özge Mumcu, Özgür Mumcu… Unuttuğum isimler varsa af dilerim.

Yazıyı Ali Naki Kaftancıoğlu’nun anlattığı iki anekdotla bitireyim. Biri Kaftancıoğlu’na yıllarca emek verdiği yerden yapılan vefasızlığa dair. Öldürüldüğünde Ümit Kaftancıoğlu’yla ilgili TRT’de yayın yapılmaz. Kendisine ait olduğu bütün yayın arşivi de imha edilir. Kasetlerden bir kaçı kurumda çaycı olarak çalışan biri tarafından kaçırılır, saklanır.

İkincisi de şöyle; Ümit Kaftancıoğlu hayatını kaybettikten sonra çalışma arkadaşları Kültür Servisi’ndeki masasına aylarca kimseyi oturtmazlar. Bir gün durumu bilmeyen biri gelir masaya oturur. “Kimsiniz” diye sorarlar. “Adım Turan Dursun, yeni tayin oldum” der…

Ümit Kaftancıoğlu yaptıklarıyla, yazdıklarıyla yaşamaya devam ediyor.

Katledilen bütün aydınlarımızı saygı ve sevgiyle anıyorum.

KAYNAKLAR

  1. İnci Hekimoğlu, Vatan Yahut Susurluk, Papirüs Yayınları
  2. Özlem Değirmenci, Ümit Kaftancıoğlu’nun Hayatı, Edebî Kişiliği ve Eserleri, Trakya Üniv. Sosyal Bilimler Enst. Türk Dili ve Edebiyatı ABD Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2019
  3. Serhan Asker ile Görkemli Hatıralar, Ümit Kaftancıoğlu Özel Bölümü: https://www.youtube.com/watch?v=u93kShtfhwo
  4. Moran, Berna, Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış I, İletişim Yayınları
  5. https://www.odatv.com/analiz/koy-enstitusu-gercekten-bir-cennetti-113610
  6. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi Cilt 7, İletişim yayınları