İstanbul’un yüzde 1’i

Deprem’e gelirsek, 2003 yılında İBB tarafından oybirliğiyle onaylanan 1400 sayfalık bir İstanbul Deprem Master Planı var elde. Bu raporda neyin nasıl yapılması gerektiği yazılmış.

Şehrin ve Başkan’ın 5 Yılı Kitabı için İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan ilk randevu istediğimde 6 Şubat günü AKOM’a vermişti. Zira o gün İstanbul’da şiddetli fırtına bekleniyordu. O günden sonra ülkenin gündemi deprem olurken, ben de kitaba geniş bir kentsel dönüşüm, konut, rezerv alan ve deprem bölümü açtım.

Kitapta kullandığım bazı konuları burada aktarmak isterim:

Aslında AKP, hani çıraklık, kalfalık diye adlandırdıkları dönemlerinde hemen her konuda kağıt üzerinde derli toplu çalışmalar yaptı, ama göstermelik oldu. Zira bunlar kağıt üzerinde kaldı. Örneğin 2009 İstanbul Koruma Planının tamamen tersine işler yapması gibi.

Deprem’e gelirsek, 2003 yılında İBB tarafından oybirliğiyle onaylanan 1400 sayfalık bir İstanbul Deprem Master Planı var elde. Bu raporda neyin nasıl yapılması gerektiği yazılmış. Örgütlenme nasıl olacak, merkezi ve yerel yönetimler nasıl iş birliği yapacak, finans modelleri nasıl oluşturulmalı, alternatifli kentsel dönüşüm modelleri dahi hepsi çalışılmış. Hatta Zeytinburnu bu iş için pilot bölge olarak seçilmiş, kentsel dönüşüme örnek olsun diye.

Evet Zeytinburnu’nda deprem için pilot bölge çalışması yapıldı ama Zeytinburnu İstanbul’un siluetine darbenin pilot bölgesi oldu.

Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Haluk Eyidoğan’la görüşürken bana İPA’nın bir çalışmasından söz etmiş ve “2012’den bugüne kentsel dönüşüm yasası kapsamında afet riskli ilan edilen 1500 hektara yakın alanın, yaklaşık yüzde 1’i gerçekten riskli olan alana tekabül ediyor” demişti. Peki bu nasıl oluyordu? İBB İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün’e bunu sordum, şöyle anlattı: “İlan edilenler ile gerçekten riskli olanlar arasında müthiş bir tutarsızlık var. İstanbul’un yapı stoku kötü, yüzde 60’ı mühendislik hizmeti almamış. Gecekondulardan dönüşerek kentleşmiş bir şehir burası. Biz, ‘İstanbul’da en riskli alanlar neresidir?’ diye bir analiz yaptık. Buradaki en temel girdi, tabii zemin durumu. Bu zemin durumu üzerine yapıların durumuna baktık. Ne zaman yapılmış, ruhsatlı mı yapılmış, 2000’den önce mi sonra mı? Bu bilgileri de üst üste koyarak risk haritası çıkardık. Acil olarak müdahale edilmesi gereken yerler ile riskli alan ilan edilmiş yerleri çakıştırdık.”

DEPREM DEĞİL RANT ÖNCELİKLİ

Bu çakışmanın sonucu yüzde 1 gibi bir rakama tekabül ediyormuş. Akgün çok çarpıcı şu örnekleri verdi: “Bazen tek katlı gecekondu alanları daha riskliymiş gibi görünebilir. Ama aslına bu tarafa baktığınızda Zeytinburnu daha riskli. 8-10 katlı binalar yıkıldığı zaman çok daha fazla nüfus etkilenecektir. Sarıyer’de Derbent riskli alan ilan edildi. Oysa Derbent’in zemini gayet iyi, zaten binalar 2-3 katlı. Bir deprem anında o kadar büyük zarar görmeyecek. Ama Derbent’e projeler yapıldı, planlar çizildi, imar hakları artırıldı. Kadir Topbaş döneminde Cannes’daki konut emlak fuarlarında gösterildi. Çünkü Boğaz görüyor, rant değeri çok yüksek. Ama esas riskli bölgelere kimse bakmadı.”

Türkiye’nin 1 Ocak 2019’da yürürlüğe giren deprem haritası bir hayli güncel. Geçmiştekilere nazaran oldukça ayrıntılı yapılmış. İBB eski yönetimi bu doğrultuda bir çalışma başlatmış, 2019’da gelen yeni yönetim de bu çalışmayı Boğaziçi Üniversitesi ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi ile revize ederek tamamlamış. Zira İstanbul’da sürekli nüfus ve bina sayısı artışı, düzenli revizyonu gerekli kılıyor.

Depremin yaratacağı tahribat yalnızca insan kaybı ve konut hasarından ibaret değil. 2019 raporu, yolların yüzde 30’unun kapanacağını, 463 noktada içme suyu hasarı, 355 noktada doğal gaz hasarı, 1.045 noktada atık su hasarı olacağını söylüyor. Bu tablo İBB açısından bir çalışma planı gerektiriyordu. Güçlendirme, depreme hazırlık, deprem sonrası yapılacaklarla ilgili bir plan dahilinde çalışmalara başladı. Rapordaki öngörülere göre İGDAŞ ve İSKİ altyapısında, raylı sistemlerde, tünellerde, alt ve üstgeçitlerde, köprülerde güçlendirme yapılıyor.

HERKES MÜTEAHHİT OLABİLİYOR

Öte yandan Haluk Eyidoğan bazı mevzuat eksikliklerinin de tamamlanması gerektiğini söyledi:

“Türkiye’de bir ‘yapı müteahhitliği yasası’ yok. Herkes müteahhit olabiliyor, inşaat yapabiliyor. Depremle ilgili tüm mühendislik dallarının bir profesyonel mühendislik kanunu da yok. Batıda yüzyılın başında bu mesleklerin yasaları çıkmış vaziyette. Her gelen bakan vaat ediyor, ama yapmıyor. Mevcut İmar Kanunu da dahil, tüm mevzuatın, başta deprem olmak üzere tüm afet risklerini azaltacak içerikte olması gerekiyor. Türkiye’nin Anayasası’nda “deprem”, “afet riski azaltma” ve “risk” kavramları yok.”

Tüm bunları sıralayan Eyidoğan’a “Peki Dünyada var mı?” diye sordum. “Tabii, Ekvador Anayasası’nda bile var” dedi.

Türkiye’de bina güvenliğinden söz edilirken çoğunlukla göz ardı edilen bir iş tanımı var: İnşaat Mühendisi Şantiye Şefi. İnşaatların yapım sürecini denetlemesi gereken bu mühendisin demir bağlamadan beton dökümüne kadar inşaatınızın sürekli başında olmasını beklersiniz değil mi? Ama şantiye şefi o sırada 4’üncü inşaatı ile ilgileniyor olabilir. Yani mevzuata göre 4 şantiyeye 1 inşaat mühendisi şantiye şefi yeterli oluyor. İstanbul gibi mesafe ve trafiğin imkânsızlaştırdığı bir şehirde bir şantiye şefinin aynı gün iki inşaatta olabilmesi bile güç. Bir süre öncesine kadar 5 şantiye iken İnşaat Mühendisleri Odasının itirazları ile 4’e indirildi. İstanbul Şube Başkanı Füsun Sümer “3 yıldır sürdürdüğümüz ‘Her şantiyeye bir şef olsun kampanyası’ sonucu çıka çıka bu çıktı. Sürekli anlatıyoruz, herkes ‘Haklısınız’ diyor. Ama bakanlık hayata geçirmiyor” dedi. Bu uygulamaların geri planında meslek odalarının etkisizleştirilme çalışması da var şüphesiz. Mevzuatta önerilenlerin pek çoğu gönüllülüğe bırakılıyor. İnşaat mühendisleri ile meslek odası ilişkisi koptuğu zaman, denetim güçleşiyor ve sahtecilik başlıyor. “Sahte mühendis kol geziyor” dedi Sümer. “Bunun da doğrudan kamu sağlığına etkisi var. Hem iş kazaları açısından hem de sonrasında can-mal güvenliği açısından. Meslektaşlarımız işsiz, şantiyeler de inşaat mühendissiz. Mühendisler kötü yaptığı için bu kadar kötü değil yapı stokumuz. Bu sürecin dışında tutuldukları için. Bile isteye tutuldukları ve bir maliyet kalemi olarak görüldükleri için” dedi haklı bir serzenişle. Ama 18 yaşını bitirip Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na başvuran herkes de müteahhitlik yapabiliyor. Engelleyici hiçbir şey yok” diye de ilave etti.

Bakın daha konutların hangisi sağlam hangisi değil konusuna giremeden deprem deyince anlatacak o kadar çok şey var ki… Devam sonraya kalsın.