“Kurumlarına güven duyulabilen toplumlar…”

Adı Sebahattin olmuş, Ali olmuş, Veli olmuş fark etmiyor. Hepsi ya şirketi ya hükümeti ya jandarmayı savunmak üzere misyonlarını belirlemiş. Vatandaş yapayalnız.

Bu ifade, Argüden Yönetişim Akademisi’nin “Afetten Kalkınmaya Sivil Etkileşim” konulu bir toplantısında dile getirildi. Toplantı içeriğini henüz tamamlanmamış bir proje olduğu için yazmayacağım. Ancak ne kadar uzun zamandır kurumlarımıza güven duyamadığımızı, bürokratlarımızın ve kamusal alanın sözcülerinin açıklamalarının ne kadar uzun zamandır vatandaş için bir şey ifade etmediğini düşünüyorum dünden beri.

Hani “siyasetçilere güven olmaz” diye bir genel kabul vardır ya halk arasında; bu hep vardı ama eskiden devletin kurumlarına valiye, kaymakama, emniyet görevlilerine bir nebze güven duyulurdu. Zira vali hükümetin değil, devletin valisi idi. Kaymakam da öyle. Kızılay Başkanı da Merkez Bankası Başkanı da TÜİK Başkanı da Milli Eğitim Müdürü de…

Uzun bir süredir bu makamların sözlerine ne yazık ki itibar eden giderek azalıyor. Çevre etkisi yıkıcı olan enerji, altyapı vb inşaat projeleri konusunda AKP’nin ustalık döneminden beri valilerin bir hükümet-sermaye ortak şirketinin genel müdürü gibi davrandıklarının, önce hizmet etmesi gereken vatandaşın değil, inşaat şirketinin çıkarını kollayan bir tavır takındığının hatta bu uğurda vatandaşı da hırpaladığının tanığıyız.

HES Valileri

2011 yılında takip etmeye başladığım Erzurum Bağbaşı HES direnişinde dönemin Valisi Sebahattin Öztürk ve jandarma yek vücut olmuş 5 köyün vatandaşına karşı tüm güçleriyle HES şirketi Kayen Enerji’yi savunuyorlardı. Köylüleri öyle dövmüşlerdi ki kollarındaki darp izlerini gösteren 83 yaşındaki Atiye teyze o yaşında başına gelene ağlıyordu. İktidara yüzde 80 oy vermiş köylerin vatandaşları Tortum’un kolu olan Ödük Çayı üzerine inşa edilmeye çalışılan HES’in yarattığı çevre sıkıntısını anlamışlar ve bundan vazgeçilmesini istemişlerdi. Kızılca kıyamet orada koptu. Köylü yıllarca direndi, mahkemelik oldu, davalarda, duruşmalarda süründü durdu. Sonra taşeron şirkete çevreyi tahrip etmekten dava açıldı, o da kaçtı gitti. Ama bu günlerden aklımda kalan en sinir bozucu olay şuydu:

Tam da direnişlerin sürdüğü günlerde bir köylü beni arayıp “Yetiş vekilim, jandarma geliyor, ama bu kez önden de 2 ambulans göndermişler, bunlar bize ne yapacak” demişti panikle. Valiyi kaç saniyede aradığımı tahmin edersiniz. Arbedeye o günlük engel olabilmiştik ama Vali Öztürk o dönem bütün açıklamalarıyla şirketi korumaya devam etti.

Vatandaş yalnız

Aradan 1-2 yıl geçti Antalya’nın Manavgat ilçesine bağlı Ahmetler köyünde benzer bir direniş oldu. Ahmetler’e gittiğimde hem HES yapış tarzının, hem köylünün mücadelesinin, hem jandarmanın davranışının Tortum’a ne kadar benzediğini düşünmüştüm. Üstelik de 3,5 yıl Erzurum’daki HES şirketi savunuculuğundan tanıdığımız Vali Sebahattin Öztürk 2014’ün Mayıs ayında Antalya Valisi olmuştu. Böylece Valisi, jandarması, HES şirketi, özel güvenliği, direnen köylüsü, tehdit altındaki verimli toprağı ve muhteşem doğasıyla senaryo yeniden yazılıyordu.

Antalya Valiliği “ÇED Gerekli Değildir” kararı almıştı ve yönetmeliğe göre halka duyurmak zorundaydı. Bunu da bir yazıyla Manavgat Kaymakamlığı’na göndermişti. Kaymakamlık da bunu ilan panosuna asmış, vatandaşın haberi bile olmamış köye gelen iş makinalarını görünce durumu anlamıştı. Orada da kıyamet koptu. HES iptal oldu ama ortalık muharebe alanına döndü. Adı Sebahattin olmuş, Ali olmuş, Veli olmuş fark etmiyor. Hepsi ya şirketi ya hükümeti ya jandarmayı savunmak üzere misyonlarını belirlemiş. Vatandaş yapayalnız.

Çocukluğumun Valisi

2015 yılında Uludere’de vatandaşların katırları vurulmaya başlamıştı. Hayvan hakları derneklerinden katılımcılarla durumu görmeye ve suç duyurusunda bulmaya gittiğimizde odasında Başbakan Ahmet Davutoğlu fotoğrafı asılı olan dönemin Şırnak Valisi Ali İhsan Su “Katırlar silah sesinden korkup dağdan düşerek öldüler” demişti. “Ama hayvanlarda kurşun yarası var” deyince de “Onlar seken kurşunlardır” diye geçiştirmişti. Nereden baksanız ciddiyetsizlik.

Ne zaman bir Vali odasına girsem, Anadolu'da şehir şehir dolaştığım çocukluğumun valileri geldi gözümün önüne. Vali devlet demekti. 23 Nisan törenlerinde selam durduğumuz, kimi başımızı okşayan, kimi azarlayacakmış gibi duran ama az konuşan, hani “devlet ciddiyetini” temsil eden bir erkek figürü. Odalarında Başbakan portresi olmayan, devlete yakın ama hükümete ve vatandaşa eşit uzaklıktaymış gibi duran, en azından “mış” gibi yapan ciddi adamlar.

“Açıklamazsınız”

Muhalefet milletvekili görünce gerginleşen vali ya da kaymakam profiliyle doldu makamlar. Elbette farklısı da vardır ama artık çoğunluk öyle; ve ne yazık ki kamu yetkililerinin bu iktidar-sermaye bağı, demeçlerini de güvensizleştiriyor.

Erzincan İliç’te yaşanan maden felaketi sonrası Vali Hamza Aydoğdu Fırat Nehri’ne sızdığı düşünülen siyanür için “Şu anda bir sızma söz konusu değil. Olsa bunu size açıklarız” dediğinde muhalifiyle iktidar yanlısıyla pek çok vatandaşın “açıklamazsınız” diye içinden geçirdiğini tahmin edebiliyorum. Çünkü hep öyle oluyor. Çünkü gerçekleri açığa devletin kurumlarının çıkarması beklenirken, hükümetin ya da devleti yöneten siyasi partinin il ve ilçe teşkilat kadrolarına dönüşmüş kamu otoriteleri hükümeti, bakanları, şirketi aklama yarışına girip vatandaşa durumu kabul ettirmeye çalışıyorlar. Yalnız bırakılan vatandaşın da imdadına bu kez çevre platformları, hak temelli dernekler, inisiyatifler yetişince bu kez aktivistler terörist ilan ediliyor. İstiyorlar ki vatandaş yalnız bırakılsın, çaresiz kalsın, sinsin, biat etsin. Her şeyi kabul etsin.

Ergene’nın Deşarjı

Çevre Etki Değerlendirmesi gerektiren tüm faaliyetlerde valiler bu tavırla öne çıkıyorlar. Eleştirilmeyi, farklı bir görüş sunulmasına tahammülleri yok. Yine TBMM’de olduğum dönem Çevre Komisyonunun CHP’li üyeleri olarak Tekirdağ’ın çevre sorunlarıyla ilgili gözlemler yapmak üzere alan çalışması yapmıştık. Ergene Nehri’nin yıllardır Trakya’da yarattığı tahribatı biliyorduk ve bu konuda neler yapıldığını öğrenmek üzere dönemin Tekirdağ Valisi, şimdiki İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya gitmiştik. Ergene meselesini çözeceği yönünde proje yaptığını söylemişti. Ergene Nehrini temizlemek ve kirliliği durdurmak için “Ergene Havzası Koruma Eylem Planı” devreye sokulmuştu. 2011 senesinde tasarlanan 15 maddelik plan Avrupa’nın en büyük çevre projelerinden biri olarak lanse edildi ancak bu plan kapsamındaki en büyük adım, Ergene’deki kirli suyun Marmara’ya deşarjı oldu. Yani Proje, Marmara Havzası’na, Ergene’nin kanalizasyon hâline dönmüş suyu akıtılmasıydı. Marmara’nın bu Ergene suyu akıtıldığındaki doğacak sonuçların ölçülüp ölçülmediğini, Marmara’daki doğal yaşamı, sucul yaşamı nasıl etkileyeceğini sormuştuk. Vali ise ön arıtma yapılacağını söylemişti; projesinden emindi. 2020 sonunda başlayan bu deşarj sonrası Marmara’yı müsilaj kapladı. Sorumlusu kimdi?

Kuruma güvenmek

“Kurumlarına, bürokratlarına güven duyabilen toplum olmak ne değerli ne huzurlu bir durum olurdu” diye düşünüyorum dünden beri. Ülkemizde deprem olur ölü sayısı hep şüpheli kalır, zira hep daha çok insanın öldüğü ama saklandığı hissi rahat bırakmaz vatandaşı. Depremin kayıp çocukları inkar edilir, aileler kayıp çocuklarını yalandan aramaktadır sanki. Pandemide COVID’den ölenlerin sayıları saklanır, mezarlıklardaki sayılarla ölüm sayıları çelişir; bir de ölünüzün raporuna COVID yazılmamıştır mesela, orada perçinlenir güvensizlik. TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamına artık kimse güvenmez, dikkate almaz. Vatandaş enflasyonun çok daha yüksek olduğunu hissettiği için “hissedilen enflasyon” diye temize çekmeye çalışır kendisini kurum. Kadın cinayetlerinin sayısı ilgili bakanlıkça net olarak açıklanmaz, “her kadın cinayeti, kadın cinayeti değildir” deyip geçer bir bakan. Toplanan deprem vergilerinin gittiği yeri bilir, ne imkanlarını zorlayarak gönderdiği yardımın depremzedeye ulaşıp ulaşmadığını;

Uzunca zamandır devletin kişi ve kurumlarının vatandaştan uzaklaşmasına tanık bu ülkenin vatandaşı.

Muhalefetin de yerel yöneticisinden milletvekiline dek vatandaş için bu güven sorununu ortadan kaldıracak isimler üzerinde çalışması gerekiyor.