2023 Risk Haritası Değişirken

Dün Saraçhane'deki mitingdeydim. Oradaki coşku, moral ne denli ulusal ya da sosyal medya yoluyla Türkiye kamuoyuna yansıdı bilemiyorum ama bu coşkunun perdesini araladığınızda çok bilinmeyenli denklemler kaosu görüyorsunuz.

Dün Saraçhane'deki mitingdeydim. Oradaki coşku, moral ne denli ulusal ya da sosyal medya yoluyla Türkiye kamuoyuna yansıdı bilemiyorum ama bu coşkunun perdesini araladığınızda çok bilinmeyenli denklemler kaosu görüyorsunuz.

Dün konuştuğumuz pek çok kişi son 2 günde ne yaşadığımızı anlamlandıramıyordu. Demirel'in siyasette 24 saat çok uzun bir süredir sözünün ne kadar gerçekçi olduğunu bir kez daha hissettiğimiz bu 14-15 Aralık günlerinden sonra öyle görünüyor ki "hiçbir şey eskisi gibi olmayacak".

6'LI MASA CANLANDI

Uzun aylardır seyrek aralıklarla, karşılıklı ev ziyaretleri edermiş gibi toplanan, hatta bu görüşmelerinin seyri çok yavaş ilerlediği için eleştirilen, "e hadi ama artık" sabırsızlığıyla seslenilen 6'lı masanın liderleri, önceki gün bir çırpıda karar verip dün bir toplantılarını da İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde yaptı. Yetmedi, Başkan Ekrem İmamoğlu'nun "İstanbulluların Evi" dediği Saraçhane Binası'nın önünde ilk ortak mitinglerini de gerçekleştirdiler. Önceki gün yargılandığı mahkemeden hapis ve siyasi yasak cezası çıkan İmamoğlu'nun bu karar ile Saraçhane'yi 6'lı Masa'nın 7'inci toplanma mekanı yapması müthiş bir siyasi manevra. Bu davetin anında liderlerce karşılık bulmasında, kararın haksızlığının yanında Meral Akşener'in 6'lı Masa üzerindeki etkisinin de olduğunu sanıyorum.

İşte dün bu ve benzeri "sanmalar", "zannetmeler", "düşünmeler", "fikrinde olmalar", "nerdeyse kesin bilmeler" ile biten çok cümleler duyduk, tahmin edeceğiniz üzere. Bir süredir merak edilen ama heyecan yaratmayan Millet İttifakı'nın, bir gecede liderleri, başkan yardımcıları, parti örgütleri, belediye başkanları, seçmenlerini buluşturan bu mahkeme kararı, sosyal medyada savcının da 6'lı masanın cumhurbaşkanı seçme sürecine katıldığı yönünde yorumlara konu olmuştu. Yazılanlara, çizenlere, yapılan açıklamalara bakarsak karar el yakıcı bir kağıt gibi ortada duruyor ve yazarından başka kimse sahiplenmiyor. Her kesim kararın kendilerine dönük bir darbe, bir komplonun başlangıcı, bir siyaset dizaynı olarak görüyor. Bu fikirler dün "sanki Ekrem İmamoğlu'nun başına çok güzel bir şey gelmişçesine" coşkuyla dolu miting kitlesinin tepesinde düşünme ve konuşma balonları halinde dolaşıyordu.

ADAYLIK İKİLEMİ

Bu kararın nasıl çıktığı yönünde hiçbir hukuki yorum yoktu. Zaten kararın siyasi olduğu yönünde ülkede iktidarıyla muhalefetiyle genel bir konsensüs var görünüyor. AKP grup başkan vekillerinden iktidar kalemlerine dek tartışma, kararın haksız hukusuzluğundan ziyade, Ekrem İmamoğlu'na yarayabileceği yönünde. Evet, normal koşullarda, yani hukuki olmayan bir kararın bundan sonraki aşamalarını normal akışa bırakırlarsa, yüksek yargı süreci diğer davalar gibi uzarsa, bu hüküm özlülüğün yaratacağı mağduriyet ruhunun dalga dalga yayılarak İmamoğlu'nu Cumhur İttifakı için çok güçlü bir rakip yapabilmesi bir ihtimal.

Bugüne değin Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığı muhalif kamuoyunda neredeyse kabul görmüş gibi idi, yalnızca 6'lı masadan bir olur çıkmamıştı. Şu an tuhaf bir ikilem yaşanıyor. Meral Akşener'in "kazanabilecek biri aday olsun" sözleri hep Ekrem İmamoğlu'na yorumlandı. Araştırmaların aday sıralamasında en yüksek yüzdelere ulaşan İmamoğlu, kazanma konusunda daha az risk taşıdığı, daha doğrusu daha yüksek bir farkla seçimi alabileceği düşüncesiyle pek çok kesim tarafından da dillendiriliyordu. Hatta cümleler şöyle kuruluyordu. Aslında Kemal Kılıçdaroğlu olsa daha iyi olur. Ona daha çok yakışır, 6'lı masaya verdiği emek, yürüttüğü başarılı denge politikası ile tam bir Cumhurbaşkanı olur ama ya seçilemezse... Yani Ekrem İmamoğlu -tüm iniş çıkışlarına rağmen - daha risksiz bir aday olarak görülüyordu.

Ama 14-15 Aralık'a kadar.

Riskler değişirken

Artık yeni risk değerlendirme kriterlerine göre 2023 Seçimlerin Risk Haritasında roller biraz değişti. Şöyle ki, İmamoğlu'nun -farzımuhal- cumhurbaşkanlığı adaylığının üzerinde hep bir yüksek yargı gölgesi olacak. Hatta yargı süreçlerini, kendi siyasal süreçlerine denk düşürmekte mahir bir iktidarın, hangi aşamada bu kararı çıkartacağı konusunda yorumlar ve hesaplar yapılmaya başlandı. Hatta yedek ikinci aday çıkarmaya varan çözümler önerilir hale geldi. Zira yüksek yargının hangi aşamada kararı kesinleştirerek meydanı mevcut cumhurbaşkanına bırakacağı bilinmez. Daha doğrusu son etapta kararı çıkarıp, millet ittifakını adaysız bırakıp, Cumhur İttifakına "e ne yapalım siz de yargılanması bitmemiş kişiyi aday yapmasaydınız" deme keyfini gümüş tepside sunabilir.

Yani artık elimizde kazanması risksiz ya da az riskli, ama aday olması yüksek riskli bir İmamoğlu ile adaylığı risksiz ama kazanması şu an riskli (hatta İmamoğlu haksızlığından taşınacak bir miktar oy ile daha az riskli) bir Kılıçdaroğlu var. Dün elbette bunlar konuşuluyor, ince hesaplar yapılıyordu.

Bir ihtimal daha var...

Ama ben farklı düşünüyorum. Onu da açıklayıp yazıyı bitireyim. AKP'li yıllar siyasetinin ana muhalefeti pek risk sevmiyor, riskten hoşlanmıyor, riski tercih etmiyor. Riskin getireceği yüksek kazanım ihtimalini, riskin getireceği büyük felaket ihtimaline kurban ediyor. Risk sınırlarında pek gezmiyor. Bu nedenle İmamoğlu'nun bu yüksek risk taşıyan hali, Millet İttifakı içinde biraz gündem edilecektir. Hatta (bence hiç de önemi olmayan) "Cumhurbaşkanlığı alınır ama İBB de AKP'nin eline geçecek" endişesi iyice dillendirilebilir.

Oysa riski seven, riskle güçlenen birisi var. O daha konuşmadı. Onun adına medyadaki kalemler konuşuyor. Mahkeme kararına "üzülür" diyen var, "rahatsız olur" diyen var, "tepkiyi ölçüyor" diyen var, "duruma bakıyor" diyen var. Ama 20 yıldır tanış olduğumuz bu risk adamı, uzun aylar bekleyip bekletmek yerine, istinafın bir an önce karar vererek, bu kararın onanmasını "dileyebilir". Seçilmiş belediye başkanı İmamoğlu'nun makamından edilişini de "bağımsız yargı kararı" diyerek açıklayabilir.

"Efendim bu kıyameti koparır, infial yaratır, hayat öpücüğü falan olur" tartışmaları sürerken, İBB'ye güzelce yerleşilir ve seçim süreci için maddi manevi taze kan bulunmuş, hatta damarlara pompalanmaya başlanmış olur. Yüksek medya gücüyle İmamoğlu yıpratılarak unutturulmaya çalışılırken, AKP Genel Başkanı, seçim sürecine hem Cumhurbaşkanı hem Başbakan hem İBB Başkanı olarak tüm donanmasıyla girer. Peki sandıkta bunun riski yok mu, halk bu haksızlığa dur der mi? Der, her şeye rağmen çok fena tokat da atabilir. Buna rağmen riski alır mı? Bence alır.

O yüzden onlarca karmaşık çok bilinmeyenli durumlara göre hazırlanacak eylem planları arasına bu çok basit olanı da koyup ona göre bir strateji belirlenmeli.

Etiketler
Ekrem İmamoğlu 2023 Seçim Melda Onur Sosyal Medya