Faruk Eren yazdı: Muhalefeti yıldırma operasyonları

"Gidişat, baskının daha da artacağını gösteriyor. Aslında baskı uygulayanlar, mahalleyi kendi otoparkı yapan sıradan bir değnekçi gibi davranıyor. Karşısındaki susunca, sesini çıkarmayınca alanını büyütüyor. Belki de yanılıyoruz. ‘Baskıya karşı çıkması gerekenler’ diye yanlış yerlere bakıyoruz."

Türkiye art arda şok edici olaylar yaşamaya devam ediyor. Gezi cezalarının Yargıtay tarafından onanması Saray iktidarının yargıyı siyasallaştırmada yeni bir aşamaya geçtiğini gösteriyordu. Kararı onaylayanlar dahil, iktidar cenahının büyük bölümünün cezaların saçmalığının farkında olduğunu düşünüyorum. Karar tüm topluma, tüm muhalefete gözdağı için verildi. Bu karara ve ardından yaşanan, yaşanmayanlara bir sonraki yazıda döneceğiz.

Gezi davasının şoku sürerken Ankara’da İçişleri Bakanlığı’na silahlı bir saldırı düzenlendi. İki saldırgan öldü, iki polis yaralandı. Olayda başka can kaybı yaşanmaması sevindirici. Bu konuda çok ağır travmaları var toplumun. Onlarca kişinin yaşamını yitirdiği çok sayıda bu tür terör saldırısına tanık olduk.

BOMBALI SALDIRI

Bu saldırının iki önemli sonucu oldu. İlki iktidar cephesindeki vahim çatlak bir kez daha gözler önüne serildi. İçişleri Bakanlığı’na yeni atanan Ali Yerlikaya ile selefi Süleyman Soylu arasında bir gerilim olduğu açık açık konuşuluyordu. Ankara’daki saldırıdan sonra Soylu’ya yakınlığıyla bilinen trol hesapların Yerlikaya’yı suçlayıcı mesajlar atması yarılmanın ne kadar büyük ve dehşetli olduğunu gösteriyordu.

Sanki ikisi birbirine taban tabana zıt iki ayrı partinin İçişleri Bakanıydı halef ve selef. Her gelen bakanın kendi kadrosu ile çalışmak istemesi çok normal bir durum. İçişleri Bakanlığı’ndaki görev değişimi, kadro yenilenmesinden çok ‘ekipler tasfiye ediliyor’ şeklinde yorumlanıyor. ‘Halefin, selefe yakın çetelere operasyon yaptığı’ bile yazılıyor.

LİNCE ORTAK OLMA

Ortalık toz dumanken doğal olarak gerçek gazeteciler ne olduğunu sorgulamaya, araştırmaya, konuşmaya başladı. Konuşanlardan biri, yılların gazetecisi Ayşenur Arslan’dı. Arslan hakkında, Halk TV’deki programında yaptığı yorumdan iki cümle cımbızlanarak linç kampanyası başlatıldı. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, Arslan hakkında ceza verileceğini ima eden açıklama yaptı kurul kararını bile beklemeye gerek görmeden. Bu tür linç kampanyalarının ne anlama geldiğini anlayacak tecrübeye sahibiz.

Kanalın sahibi, RTÜK’ü beklemeden, “maksadını aşan sözler sarf edildiğini” söyleyerek programın yayından kaldırıldığını açıkladı. Ardından Ayşenur Arslan’ın evine polisler gitti, 73 yaşındaki gazeteci adına gözaltı denmeyen gözaltına alındı. Adliyeye gitti ve ifadesi alındı. Allahtan tutuklanmadı.

Ertesi gün RTÜK, Halk TV hakkındaki kararını açıkladı. Arslan’ın, kanal yönetimi tarafından yayından kaldırılan programına 5 kez yasak getirildi! RTÜK, Halk TV’ye bir başka yayını nedeniyle de ceza verdi. Haber Masası programında, 60. Altın Portakal Film Festivali’nin iptal edilmesine kadar giden sürece neden olan belgesel tartışılıyordu. KHK’lıların çektikleri zulmü anlatan belgeselin festivalden çekilmesini yorumlayan ünlü sinemacı Ezel Akay, “Bu ülke çok uzun yıllardır düşünce sahibi yazarlarını, gazetecilerini öldürmüş, işkence etmiş, mahkum etmiş bir geleneğe sahip” demişti. Üst Kurul bu sözlerin, ‘dayanaktan yoksun olarak Türkiye Cumhuriyeti Devletini suçlayıcı ve töhmet altında bırakıcı’ olduğunu ileri sürerek yayıncılık ilkelerinin ihlal edildiğine karar verdi.

Üst Kurul’a göre mesela bir televizyon kanalında faili meçhul cinayetler, katliamlardaki devlet izleri sorgulanamaz. Bırakın geçmişteki katliamları, cinayetleri, Ankara’da bir çete operasyonu yapılıyor ve bu operasyonun yargı, siyaset çevrelerinde rahatsızlık yarattığı konuşuluyor. Bunlar konuşulsun istenmiyor işte.

TANRIKULU’NUN BAŞINA GELENLER

Bu arada RTÜK’ün Ezel Akay’ın sözlerini cezalandırılmasının bir başka örneği CHP’de yaşandı. CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, TSK’yı eleştirdiği için troller ve AKP iktidarı temsilcileri tarafından hedef alındı. Tanrıkulu hakkında fezleke hazırlandı, dokunulmazlığının kaldırılması gündemde. Mahkeme kararlarına atıfta bulunarak köy yakmalardan, faili meçhul cinayetlerden söz eden Tanrıkulu, partisinden de destek görmedi. CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Tanrıkulu’nun sözlerini eleştirerek “TSK gözbebeğimizdir” açıklaması yaptı.

Parti başkanı da Öztrak’a hak verdi. Bunlar yaşanırken CHP lideri, en kanlı askeri darbesi olan 12 Eylül’ü kınıyor, birkaç gün sonra da daha önceki bir başka askeri darbenin idam ettiği Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun mezarını ziyaret ediyordu! O darbeleri başka göz bebekleri yapmıştı tabii!

HER YERDE ÇİFTE STANDART

RTÜK’ün kararı açıklanırken Merdan Yanardağ, Çağlayan Adliyesi’nde mahkeme heyeti karşısındaydı. Yanardağ, Abdullah Öcalan’ın tecrit altında tutulmasını eleştirdiği, ama esas önemlisi iktidarın Öcalan ile bağlantı kurma iddialarını dillendirdiği için 100 gündür hapishanede tutuluyordu. Hukuken bir gün bile tutuklanmaması gerekiyordu.

Yanardağ tahliye edildi ama ceza verilerek. Sözlerindeki “Öcalan hafife alınacak birisi değil. Siyaseti doğru okuyan, doğru gören, doğru çözümleyen son derece zeki biridir” değerlendirmesi, Öcalan’ın siyasetine övgü olarak yorumlandı ve Yanardağ’a 2 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Bu kararla Öcalan hakkında söylenecek hakaret ve küfür dışındaki her söz ceza nedeni olabilir. Oysa daha yakın zamanda iktidar temsilcilerinin sözleri ortada duruyor. (Yanardağ’ın yorumu ve AKP’lilerin Öcalan hakkındaki sözleri için tıklayınız)

OTOPARK MAFYASI GİBİ

Özellikle seçimlerin ardından basın ve ifade özgürlüğüne yönelik saldırılar arttı. Planlanarak mı yapılıyor bilemiyorum ama mesela hapishanede tutulmaması gerekirken gazeteci Barış Pehlivan hala özgürlüğünden yoksun. Ya da Celalettin Can, yatmaması gerekirken, hasta olmasına rağmen hapishanede tutuluyor. Esas önemlisi adı sanı duyulmayan binlerce siyasi tutuklu var hapishanelerde.

Gidişat, baskının önümüzdeki günlerde daha da artacağını gösteriyor. Aslında baskı uygulayanlar, mahalleyi kendi otoparkı yapan sıradan bir değnekçi gibi davranıyor. Karşısındaki susunca, sesini çıkarmayınca alanını büyütüyor. Ne yazık ki baskıya karşı çıkması gerekenler dağınık ve moralsiz. Ama belki de yanılıyoruz. ‘Baskıya karşı çıkması gerekenler’ diye yanlış yerlere bakıyoruz.

Etiketler
Muhalefet Gazeteci Saldırı