Yolda...

Eskiden teknoloji bu kadar gelişmemişti, sosyal medya yoktu, sinemaya gelecek filmleri yine başka bir film izlemek için gittiğimiz salonda fragmanlardan öğrenirdik. Filme gidip gitmeme kararını sadece o birkaç dakikalık özetle vermezdik ama.

Yönetmenine, oyuncularına bakar, fragmanla birlikte hepsinin geçmişte yaptıklarına göre listeye alır ya da almazdık. Sonra ekşi sözlükler, sinema sayfaları, imdb'ler ve en nihayetinde her şeyden gerekenden çok hızlı haberdar olduğumuz sosyal medya çıktı. Daha filmin çekimi bitmeden herkesin bir fikri oluyor neredeyse.
Hayatımızın vazgeçilmezi futbolda da hikaye böyle. Oynayan topçulara gazetelerde yıldız verilen günlerden, ekran başında performansların canlı yorumlanmasına geldik. Maça hiç bakmadan o sırada kim iyi oynuyor, kime haksızlık yapılıyor, öğrenebiliyorsunuz. Ama takip ettiğiniz insanların yorumlarına göre tabii.
Beşiktaş derbisini izleyip izlememeye eski usül karar versem, kesin izlerdim. İki takımın sezonun önceki haftalarında ortaya koyduğu oyun, hocaların hücum zihniyeti, takımların önde oynamaya daha yatkın yapısı muazzam bir heyecan fırtınası vadediyordu.

Muhtemelen bahis siteleri maç bol gollü geçere oynayanlarla doldu.

Pazar akşamı saat 10'u biraz geçe Dolmabahçe'de son düdük çaldığında muhtemelen aradığını bulanların sayısı çok azdı. Derbide gol olmadığı gibi, gollük pozisyon sayısı da bir elin parmakları kadar ancak vardı.

IMDB notu verilse ortalaması epey düşük kalırdı.

Ekşi sözlük kayıtlarına da fare doğuran dağ olarak geçmiştir herhalde.

Ama ben kendi adıma sahada gördüğüm şeyden çok memnunum. Üstelik bunun zorlu derbi deplasmanından puan çıkarmakla alakası yok. Daha önceki gereksiz kayıplar yüzünden kredimizin az olduğunu bile düşünüyorum hatta. Beşiktaş da deplasmanda oynamak için göreve düşük bir form grafiğindeyken 3 puan daha öncelikliydi.

Beni memnun eden iki takımın karşılıklı üst düzey bir oyun disiplini gösterisi yapmasıydı. İki hoca da rakip takımı çok dikkatli izlemiş, aynı anda hem savunma önlemleri alırken hem de zaaflarından yararlanma tuzakları kurmuştu. Belki yabancı sınırlaması olmasa ikisi de planlarını bir iki değişiklikle işletmeye çalışabilirdi. Ama eldekiyle de gayet iyi yaptılar.

Beklendiği gibi sürekli defansın arkasına sarkanlar, kaleviyle karşı karşıya kalanlar, kornerler, hızlı geçilen orta sahalar, iki dakikada 4 pozisyonlu çılgın ataklar olmadı. Ama sahanın her noktasında güce dayalı bir satranç vardı.

Burada tek itirazım çok faul yapılmasına oldu. Bu hocaların eksik yakalanmamak için taktiği miydi bilmiyorum ama sanki ben oyuncuların inisiyatifi gibi gördüm. Oyun bu kadar yakın temaslı ve her alanda baskıyal geçince çok faul oldu. Burada hakem her iki takım adına elini kart cebine daha erken götürse oyunun akışını değiştirebilirdi ama yapmadı. Kart görmeyince topçular sertliğin dozajını hiç indirmedi. Ama bu kadar faule, sertliğe, itiş kakışa rağmen, son yıllarda alıştığımız o derbi horozlanmaları hiç olmadı. kimse yerde anlamsızca yatarak süre çalmaya çalışmadı.

Maç sonunda Habertürk muhabiri Ayhan kardeşimin derbiyi City United maçındaki faul sayısıyla kıyaslama sorusuna Jesus'un verdiği "Bunu o seviye ile kıyaslamayın" yanıtı her şeyin özeti oldu. Türkiye şartlarında iki takım, eldeki oyuncu kalitesiyle mümkün olan en sağlam mücadelelerden birini verdi. Ghezzal daha erken girse Beşiktaş canımızı daha çok sıkabilir miydi, yoksa biz mi onun gücü azaldıkça arkada daha rahat pozisyon bulurduk, bilemiyorum. Valencia daha az bencil oynasa tabela sıfır yazmayabilir miydi, bilemiyorum. Misal ben Batshuayi biraderimi Pedro'nun alternatifi değil partneri olarak görüyorum. İkisi yan yana denendiğinde birbirini yukarı taşıyabilir diye düşünüyorum. Diğer yandan son 20 dakikalık periyotta

Arda'nın takımdaki herkesten daha fazla katkı vereceğine inancım da hiç azalmıyor.

Ama benimki düşünceden öte anlam ifade etmiyor. Çünkü hoca hafta boyunca bir kurgu yapıyor, bunu futbolcularına anlatıyor ve uygulatıyor. Buna göre bir 11 kurup, maçta gördüklerine göre de değişiklik yapıyor. Kararları o veriyor. Derbi 11'ine

Lincoln yazan hiç kimse yoktu muhtemelen. Ama kötü oynadı diyemem.

Sonuçta ben film izlediğimi varsayarsam kendimce daha iyi olabilecekleri söylüyorum. Senaryoyu yazıp, oyuncuları seçen, rolleri paylaştıran bir yönetmen var.

Bir başka yönetmenle senaryolarını, oyuncularını sahaya sürüyorlar, hem hikayesi hem performansı daha iyi olan kazanıyor.

Küçükken Clint Eastwood filmlerinin hastasıydım ben.

Gençliğimde Unforgiven'ı izlemeye de o filmlerin heyecanıyla gittim.

Hayatımın en durağan kovboy filmi çıktı karşıma.

Atlar bile ağır çekimde yürüyordu.

Çok kızdım.

Zaman geçti.

Sonra sorun filmde değil beklentimde olabilir mi diye tekrar izledim.

Bir başyapıta haksızlık ettiğimi gördüm.

Bayıldım filme.

Derbi bana Unforgiven'daki o dev duyguyu verdi.

İki takıma da saygı duydum.

Fenerbahçe daha iyi olabilir mi, elbette.

Hücumda daha üretken olabilir miydi, elbette.

Ama hocanın sistemine bağlı, disiplinli oyun yolculuğu sürüyor.

Aslolan da yolda olmak.

Yürümeye devam. Hep beraber...