Yener Çıracı yazdı: Çölün gerçekliğine hoş geldiniz!

Matrix’in kurgusunun neden çoğu kişiyi büyülediği açıktır. Ancak bugün Matrix'te resmedilen hikayeden çok daha komplike bir durumla karşı karşıyayız. Bugün sorun gerçeğin insanların gözünde bir sis perdesiyle kapatılmasıyla ilgili değildir.

Matrix filminde Neo, kırmızı hapı alarak yaşamını radikal bir şekilde değiştirmeye karar verdiğinde Morpheus onu “gerçeğin çölüne hoş geldin” diyerek karşılar. Neo, Matrix'ten kaçmıştır ancak uyandığı gerçeklikte makineler insanlarla girdikleri savaşı kazanmaktadır. Uzun zamandır devam eden savaş dünyada büyük bir yıkıma yol açmıştır. İnsanların büyük çoğunluğu makineler tarafından enerji sağlamak için kuluçkaya yatırılmış ve onlar için sanal bir gerçeklik inşa edilmiştir.

Makinelerin yarattığı sistemin dışında kalan çok az insan vardır. Bu sistem neredeyse kusursuz işler. Çok az insan yaşadığı gerçekliği sorgulamaktadır. Neo örneğinde olduğu gibi Matrix'ten çıkmak için çabalayanlar dışarıdakiler tarafından kurtarılır. Bu kurtuluş anı bir tür aydınlanma anıdır. Buna göre bu sistemin nasıl ve kim tarafından yaratıldığını fark etmek beraberinde radikal bir kopuşu da getirecektir. Bir başka ifadeyle insanlık Matrix'in makineler tarafından yaratılan sanal bir gerçeklik olduğunu bilince üzerine düşüne yapacak ve kurtuluşu için savaşmayı tercih edecektir. Cypher gibi bu savaştan yorulup Matrix’te uyutulmayı seçenler haricinde hemen hemen herkes bu fikre iknadır. Kısacası Matrix'te, insanların yaşadığı dünyayı fark etmesiyle onu değiştirme gücü kazanması arasında doğrudan bir ilişki vardır. Bu nedenle gerçeğin çölü, bu yapay gerçekliğin ortadan kalkmasıyla insanların var olan yıkıcılığı görmesine atıf yapar.

Matrix’in kurgusunun neden çoğu kişiyi büyülediği açıktır. Ancak bugün Matrix'te resmedilen hikayeden çok daha komplike bir durumla karşı karşıyayız. Bugün sorun gerçeğin insanların gözünde bir sis perdesiyle kapatılmasıyla ilgili değildir. Dahası bu gerçeklik yeterince açıktır. Ayrıca bu gerçeklik makineler tarafından değil bizzat başka insanlar tarafından inşa edilmiştir. Dolayısıyla bugünün sorunu bu gerçekliği tekrar tekrar deneyimlemek, çoğu zaman kabul etmek, edilmese bile bununla yaşamaya alışmak, isyankar başkaldırmalara rağmen sonrasında yeniden bu gerçeklik tarafından içerilmek haline geldi. Bu çölün yeni gerçekliğini Mark Fisher'ın "kapitalist gerçekçilik" tanımından daha iyi anlatan bir ifade yoktur.

KAPİTALİST GERÇEKÇİLİK

Margaret Thatcher “toplum yoktur ayrı ayrı bireyler ve aileler vardır” derken yaşadığı dönemin toplumu üzerine sosyolojik bir gözlemde bulunmamıştı. Bu ifade, toplumun hangi temel ilişkilere sahip olacağı ve eski ilişki biçimlerini nasıl ortadan kaldıracağına dair bir temenniye ve stratejiye dayanıyordu. Neoliberal ideologlar, 20. yüzyılın başından itibaren toplumsal alanı piyasa tahayyülünün dışında şekillendirmeye çalışan müdahalelerden sıkılmıştı. Üçüncü Dünya ülkelerinde çoğu zaman askeri darbe ve katliamlarla, merkez ülkelerde ise emek hareketinin yenilgisiyle yeni bir piyasa yayılmacılığının önü açıldı. İngiltere'de Thatcher ve ABD'de Reagan ile siyasal ifadesini bulan bu yeni dönem, piyasaya "dışsal" kabul edilen tüm ilişki biçimlerini tasfiye etmeyi beraberinde getirdi.

Fisher'ın ifade ettiği biçimiyle kapitalist gerçekçilik, basitçe bir ekonomik dönüşümün çok ötesine uzanır. Bu anlamıyla neoliberalizm, küresel bir fenomen haline gelirken sadece mevcut üretim, bölüşüm ve dağıtım ilişkilerini şekillendirmekle kalmaz. Aynı zamanda bu dünyanın dışında bir yaşam inşa etme fikrini de büyük ölçüde etkisizleştirir. Bu nedenle “dünyanın sonunun geldiğini hayal etmek, kapitalizmin sonunu hayal etmekten kolaydır.” Çünkü dünyadaki yıkımı gösteren (birçoğu bizzat kapitalizmin yayılışının sonucudur) olaylar her gün gözümüzün önünde yaşanırken, ufak da olsa kapitalizme karşı her alternatif başından itibaren itibarsızlaştırılır.

Fisher, kapitalist gerçekçilik tanımını basit bir kültürel üretimin sonucu haline getirmez ya da bununla sınırlandırmaz. Kapitalist gerçekçilik aynı zamanda “iş ve eğitimin düzenlenmesini koşullayan ve düşünce ve eylemi kısıtlayan bir çeşit görünmez engel gibi hareket eden yayılgan bir atmosfere benzetilebilir.” Bir başka ifadeyle bir sistem içinde yaşarız, onun bütün kötü sonuçlarını ve yıkıcı tarafını bizzat deneyimleriz ancak bunun dışına çıkma konusunda her fikriyatı başından itibaren bizzat kendimiz engelleriz. Bu nedenle Matrix'teki gerçeğin çölü ile kapitalist gerçekçilik arasında çok temel bir fark vardır. İlkinde insanlık, makineler tarafından yaratılan bir dünyada yaşayıp köle haline getirildiğini anladığında ona karşı savaşacaktır. İkincisinde ise gerçeklik bütünüyle insanın gözünün önünde yaşanır. Küresel çapta yaşanan kitlesel isyanlara rağmen sistemin dışına çıkma fikri revaçta değildir. Her isyankar dalga yerini bir tür kabullenmeye, alışmaya ya da başka kaçış yollarına bırakmaktadır.

BİREYSEL VE TOPLUMSAL SONUÇLAR

Kapitalist gerçekçiliğin sonuçları hem bireysel hem de toplumsal düzeyde çeşitlilik gösterir. Bireysel açıdan yakın dönemde sosyal medyada oldukça konuşulan bir haber ve toplumsal sonuçlar açısından güncel verilerle genel bir çerçeve çizeceğim.

Meksika sınırından ABD’ye geçiş son yılların en fazla tartışılan sorunlarından biri haline geldi. Hatta Trump’ın başkanlık döneminde bu sınıra duvar örmek gibi çeşitli projeleri de vardı. Geçen Temmuz 2022’de ABD sınırına koşarak giriş yaparken çekilen bir Tiktok videosu, günlerce tartışma konusu haline geldi. Her yıl on binlerce insanın sürekli bu sınırdan geçiş yaptığı biliniyor. İnsanlar sınırdan geçtikten sonra barınaklarda çok zor şartlarda yaşıyor. Şanslı olanlar ABD’de birkaç gün hapiste kaldıktan sonra bırakılıyor. Hatta bazen bu hapis süreci Meksika’dayken başlayabiliyor. Şansız olanlar ise birkaç ay kaldıktan sonra bırakılıyor ya da bazen ülkelerine geri gönderiliyor. Bu hikayelerin hayrete düşüren tarafı insanların bilinmez ve belirsiz bir gelecek için aldığı büyük risklerdir. Belki de hayatlarına mal olacak bu riskler yaşadıkları gerçeklikten kaçmanın doğal bir parçası haline gelmeye başladı.

Kapitalist gerçekçiliğin toplumsal sonuçları, neredeyse bir çöküş hikayesinin sonucu haline geldi. Kapitalizmin krizi basit bir ekonomik yönetim biçiminin çok ötesine uzanarak siyasal, kültürel, toplumsal krizleri de yanına ekledi. Yaklaşık 30 yıl önce bütün alternatiflerini “ütopya” olarak etiketledikten sonra kendini tek, makul ve yaşanılabilir sistem olarak sunmuşken bugün krizler, savaşlar ve felaketler dışında gündelik yaşamın sürdürülmesini bile imkansızlaştıran, insan sağlığını doğrudan etkileyen koşulları ortaya çıkardı. Birkaç istatistik bunu kolayca gösterebilir; Forbes dergisine göre Covid-19 pandemisinden sonra anksiyete ve depresif bozuklukların sayısında önemli artış yaşanmıştır. Depresif semptomlar dünya çapında 193 milyondan 246 milyona (yaklaşık %28'lik bir artış) yükselmiş ve anksiyete bozuklukları ise 198 milyondan 374 milyona (yaklaşık %25'lik bir artış) çıkmıştır. Bunun dışında sigara, alkol, uyuşturucu gibi eski bağımlılıklarla sosyal medya, oyun oynama, düzenli olarak telefon ekranına bakma, yemek yeme vs. gibi yeni "davranışsal bağımlıklar"da önemli bir artış yaşandığı görülmektedir. Dahası bu davranışlar David Courtwright’ın gösterdiği gibi büyük şirketler için kar unsuru haline gelmiştir. Diğer taraftan uyuşturucu kullanımının her zaman bir sorun olduğu ABD'de 1999 yılında yaklaşık 20.000 insan aşırı dozdan hayatını kaybederken bu sayı 2021 yılında 106,699'a yükselmiştir. Savaş, ekonomik sebepler, daha iyi bir yaşam beklentisi vs. gibi sonuçlar küresel ölçekte göç dalgasını sürdürüyor. Bugün 1 milyardan fazla insanın bu göç dalgasının bir parçası haline geldiği ifade ediliyor. Diğer taraftan ekonomik alandaki yıkımlar çok daha keskindir. 2022’deki dünya eşitsizlik raporu, küresel gelir ve servet eşitsizliğini, yıllık servet artışını, küresel milyarderlerin yükselişini, kamusal servetin çöküşü ve özel servetin artmasını gösterir.

SONUÇ

Kısacası bugün kapitalist gerçekçilik makineler tarafından yaratılan ve insanlığa dışsal bir gerçeklik değildir. Bu da bir yalan üzerinde yaşadığımızı fark ettiğimiz anda ona karşı mücadele edeceğimiz öncülünün altını oyar. Bu, insanlar tarafından yaratılan içsel bir ilişkidir. Neredeyse herkes kapitalist bir gerçekçilikte yaşadığının farkındadır. Sistemden çıkış stratejisi ve onun alternatifleri bütünüyle itibarsız hale geldiği için bireysel çözümler daha baskın hale gelir. Yanındakinden faydalanma, koşulları olduğu gibi kabul etme, kanıksama ve alışma ortaya çıkar. Bu nedenle kapitalist gerçekçilik insanın en yıkıcı dürtülerini, alışkanlıklarını ve bağımlılıklarını sürekli güçlendirir ve normalleştirir. Sonuç olarak olağanüstü ve mantıksız koşullar, bize bütünüyle sıradan ve olağan hale gelmeye başlar.

Marx, Kapital'de insanlar için “bilmezler ama yine de yaparlar” diye bir ifade kullanır. Kapitalist gerçeklikte ise "bilirler ama yine de yaparlar" sözü daha yerindedir.

Etiketler
Matrix Kapitalizm İklim krizi göç Meksika ABD Karl Marx