Zaman Yolculuğuna Çıkaran Konserden Kalanlar (2)
"Bu zorlu gündemde ve zorlayan ortamda birkaç saat içinde olsa sorunu, derdi, tasayı, acıyı unutturan tüm sanatçılara tebrikler, teşekkürler, alkışlar."
Pazartesi başlayan yazım bugün bitiyor. Şimdi ben aradan çekiliyor ve “Koroyla yollarınız nasıl ve ne zaman kesişti?” soruma verilen yanıtlarla sizleri baş başa bırakıyorum!
Koro Şefi Ümit Atalay diyor ki; “Haliç Üniversitesi Öğretim Görevlisiyim. Nusaybinliyim. 2008 yılında 5 kişiyle yola çıktık. Sonra 80 kişi olduk. 2015 yılında G20 zirvesinin açılışında okuduk. Farklı diller ve farklı renkler içeren 2 CD yaptık. ABD’den Avrupa’ya, Güney Kore’den Japonya’ya, Kanada’dan Belçika’ya konserler verdik. Kültür Yolu Festivaline katıldık. Bir dönem İBB bünyesinde çalıştık. Başta Konya, Çanakkale, Diyarbakır olmak üzere her ilimize gittik."
Selma Solmaz diyor ki; “İç mimarım, Iğdırlıyım. Tamamen tesadüf provaları dinlemeye gittim. Hocamız ve şefimiz sesimi dinledi o gün bugün burada olmaktan çok mutluyum. İyi ki yollarımız kesişmiş, ekip uyumlu, hocamız tüm eleştiri ve önerilere açık biri.”
Sevil Işık diyor ki; “İktisat okudum. Küçük yaşlarda başlayan bir müzik merakım var, korolara katıldım, belediye korolarında okudum. Babam Mardinli olduğu için Arapça, Süryanice, Kürtçe şarkılar söylemek benim için adeta bir aşk!”
Leyla Parlak diyor ki; “Tekstil sektöründeyim. Gümüşhane/ Kelkitliyim 17 yıl Antep, Elazığ, Karadeniz yörelerine ait folklor ekiplerinde oynadım. Mardinli bir tanıdık vasıtasıyla geldiğim koroya zevk olarak başladım. Şu anda hem korist, hem solist olarak yer aldığım koromuza iyi ki katılmışım.”
Olcay Türkkan diyor ki; “Restoran sahibiyim. 30 yıl kadar kendi restoranımda solistlik yaptım, hocam İnci Çayırlı idi. ‘İçime hep hüzün doluyor/ Yine sensiz sabah oluyor!' adlı parçayı severek okur ve dinlerim!”
Kenan Uçkan diyor ki; “Müzisyenim, solistim, müziği seviyorum, Nusaybinliyim. 18 yaşında İstanbul’a geldim, 40 yaşında profesyonel oldum. Her dilde okurum, Isparta’da askerlik yaptım, orduevinde sahne aldım. Güncel müzik dâhil her alanda müziğe yatkınım, müzik bana yapıştı ve yakıştı.”
Kemal Artut diyor ki; “Mardinliyim, ilkokul öğretmenliğinden emekli oldum, Mardin ve Bitlis’te çalıştım, MAREV’in kurucu üyesiyim, 80 yaşındayım. Müzik hayatımda hep vardı, öğrenci iken en yüksek notu ben alırdım.”
Dinç Kayhan diyor ki; “Diş hekimiyim, Siirtliyim. Ailece müziğe aşinayız, 13 yıldır korodayım. Türk sanat müziğine olan ilgimi götürebileceğim yere kadar götüreceğim, hayatta olduğum sürece korodan ayrılmayacağım.”
Bahar Batuan Ranlı diyor ki; “Samsunluyum. Bir dönem satış temsilciliği yaptım. 2018 yılında Mardin- Midyat konserinde yollarımız kesişti, zaten müziğe ilgi duyuyordum. ‘Fikrimin ince gülü’ adlı parçayı çok severek dinler ve okurum.”
Songül Yeşim Özkan diyor ki; “Mardinliyim. Lise yıllarımda Dede Efendi, Hacı Arif bey dinlerdim. Halk müziğinden klasik müziğe hayatımda müzik hep müzik vardı, plaklar, pikaplarla büyüdüm, küçükken ne çalsa dinler ve eşlik ederdim. Müzik güzel bir uğraş, çok beğenerek okuduklarımın başında Neşet Ertaş’ın ‘Yalan dünya’ parçası gelir!”
Haluk Yücesoy diyor ki; “Mardinliyim, beyin cerrahıyım. Annem 1938 yılında ut, amcam cümbüş çalardı, babamın sesi çok güzeldi, böyle bir ortamda büyüdüm. Koroyla yollarımız ilk kez 2008’de Marev’de kesişti. En çok severek okuduğum parçalar Malatya- Arguvan ve Urfa türküleridir. Ancak birinci sıraya 'Mevla’m birçok dert vermiş beraber derman vermiş!' adlı Nida Tüfekçi bestesini koyarım.”
Şenay Deniz diyor ki; “Karslıyım. Tarih okudum, muhasebecilik yaptım, ilkokul birinci sınıftan itibaren müziğe yatkın bir kulağım, sesim ve hevesim vardı. İlkokul öğretmenim bu yanımı keşfedince de kendimi iyice kaptırdım. Başta Kars ezgileri olmak üzere her yöreyi okuyorum. En severek seslendirdiğim parça; ‘Kırmız gül demet demettir.'”
Kutlama notu: Bu zorlu gündemde ve zorlayan ortamda birkaç saat içinde olsa sorunu, derdi, tasayı, acıyı unutturan tüm sanatçılara tebrikler, teşekkürler, alkışlar. Meğer ne çok ihtiyacımız varmış eşlik etmeye mırıldanmaya, tempo tutmaya, alkışlamaya, gülümsemeye, duygulanıp ağlamaya…
Özetle! Biz duygudan duyguya geçerken konser sona ermez mi? Salon ayakta alkışlamaya başlamaz mı? Alkışlar dinmek bilmeyince şef; “Gözleri aşka gülen taze söğüt dalısın!” adlı parçaya salonu dolduranları da davet edince bir müzik şöleni daha tat ve iz bırakarak bitmez mi? Daha ne olsun! Sonrası ancak izlenerek yaşanır…