Kızılcık Şerbeti

Kızılcık Şerbeti iktidarın toplum düşmanlığını da açığa çıkardı. Dilerim 15 Mayıs sonrası devam eder.

Annem sabah kahvaltıda keyifle anlatıyordu. Zira bayılmıştı diziye… Kız isteme sahnesinden tutun da iki ailenin kaynaşamama halleri, dizideki hiçbir tiplemeyi yadırgamayan ortalama Anadolu kadını annem için çok eğlenceliydi. “Ne olur izle” diye ısrar ediyordu. Ben ise dizinin ilk başlarında bizim mahalleyi (seküler aileler) biraz itici gösteren bu dizinin kasıtlı yapıldığı konusunda çok ön yargılıydım. “Asla” diyordum. “Benim tanıdığım hiçbir anne yaşlıların elini öpmeyi yadırgamaz, olmaz yani öyle bir şey”. Belki de vardı bilmiyorum.

Neyse… Annemin ısrarlarına dayanamayıp diziyi üçüncü bölümünde izlemeye başladım. Ve birden beni sardı. Benim için Türkiye’de iki tarafın abartıları ve aşırılıklarını tebessümle yüzümüze vuran tatlı bir komediydi. Tabii dizi bir komedi değildi, ama ben çok gülüyordum. Muhtemelen dizinin bu ilk hali hem çok dikkat çekmedi hem de modern mahalleyi biraz itici gösterdiği için göz yumuldu. Burada “modern” kelimesini kasıtlı kullandım. Zira muhafazakar ailenin oğlu Fatih, aşık olduğu ve evlenmek istediği kızın ailesini kendi ailesine anlatırken “modern bir aile” diyordu. Annesi de “bakalım biz modern bir dünür istiyor muyuz” diye sitem ediyordu.

Ben bu diziyi izlemeye başladığımda çevremde kimse izlemiyordu. Yavaş yavaş ben anlattıkça izlemeye başladılar. Aslında dizi izlerken sosyal medyada da paylaştığım için bir süre sonra izlemelerin arttığına tanık oldum. Son zamanlarında bir hayli çarpıcı hale gelen senaryoda ilk başlarda neler yaşandığına dair, aklımda kalan bazı bölümleri anlatayım:

TANIŞMA

Dizi seküler bir okul müdiresi olan Kıvılcım’ın diş hekimliği okuyan kızı Doğa’nın, sevgilisinden hamile kalıp evlenmek istemesiyle başlar. Kıvılcım kızının okuması gerektiğinde direterek kürtaj yaptırmasını ister. Mesela bu kürtaj konusu dizinin ilerleyen bölümlerinde bir anneden kıza bir baskı olarak sunulur.

Devam edelim. İki ailenin tanışma ve kız isteme günlerinde konu edilen eve girerken ayakkabı çıkarma, el öpme, likör tutmama, düğünün nasıl olacağı vb. konular bu ayrı dünyaların insanları arasındaki polemiklerle çok tatlı bir şekilde işlenir. Bu arada hamile olan Doğa müstakbel kocasının evine gitmiştir. İlk çocuklarından torun sahibi olamayan muhafazakar aile yani Abdullah Bey ile Pembe Hanım Doğa’ya kızları gibi kucaklarlar. Sert yapılı annesine karşı bu yumuşak karşılanma Doğa’ya çok iyi gelecektir.

“BABASI DA TAKKELİ Mİ”

Diziyi izlemeye sonradan başlayanlar, Doğa’nın teyzesi Alev ve Abdullah Bey arasındaki platonik ilişkiyi gördüler. Oysa daha ilk bölümde Kıvılcım “Doğa’nın evlenmek istediği arkadaşının ailesi kapalı, annesi, ablası başörtülü” diye anlatırken Alev’in kıkırdayarak “babası da takkeli mi yoksa” demesi unutulmaz. Daha sonra Abdullah Bey, Alev’in her zor anında yanında olan, müthiş zarif ve hoş bir centilmen olarak kendisine hayran ve aşık eder. Ama Abdullah da görücü usulü evlendiği Pembe Hanım’dan çok farklı bu cıvıl cıvıl, patavatsız ama sevimli kadına hayran kalmıştır. Pembe Hanım’ın her kadın gibi hisleri çok kuvvetlidir. Daha ortada hiçbir şey yokken geleceği görmüştür ve Alev’den hep tedirgin olmuştur.

DÜĞÜN FACİASI

Alev, düğün, açılış vb organizasyon işleri yapar. Yeğeni Doğa’nın da düğününü organize edecektir. Doğal olarak düğünde içki olup olmaması sorunu çıkar. Sonunda yalnızca içen masalara, yani gelinin tarafına ikram edilerek çözülür bu hadise. Muhafazakar aile masalara düğün armağanı olarak tespih, Yasin-i Şerif vb dini objelerden bir set koymak ister. Şimdilerde çok meşhur olan Nursema, o günlerde bu evliliğe en çok karşı olmuş son derece suratsız bir abladır. Nursema hazırlanan bu armağanları bir kutuda getirir. O kutunun yere konamayacağı, bel hizasının üstünde tutulması konusu çok eğlenceli bir şekilde işlenir. O gün Alev’in Nursema’ya Semanur demesi, “Cool bir düğün olsun” dediğinde Nursema’nın anlamsız bakışına Cool’un ne demek olduğunu anlatmaya çalışması, bunun üzerine Nursema’nın “elbette anladım, Amerika’da okudum ben” diyerek 28 Şubat’a politik gönderme yapması, Alev’in patavatsızca “çok da güzel kızsın niye kafanı kapattın” sözlerine “ben sana soruyor muyum kafan niye açık” diye cevap vermesi, Alev’in süper mini eteğini hoşnutsuz gözlerle izlemesi… Bakın bunların her biri çok özel detaylardı.

Nursema büyük aşkı Umut’la da o gün tanıştı. Şahane düğünde ise her şey kontrol altındaydı. Karşılıklı aile dostlarının masalarında ise dedikodu gırla gidiyordu. Muhafazakar tarafın davetlileri bu evliliğin uzun sürmeyeceği, boşanmanın yakın olduğunu dedikodularını yaparken, modern taraf ise evliliğin çıkar ilişkisi olduğu imasıyla “yakında bunlar da kapanır” diyordu. Yine de her şey yolunda gidiyor gibiydi. Ama kimse Alev delisinin düğünü Rio karnavalına döndüreceğini bilemezdi. Bir hayli çıplak dansçılar salona dolarken muhafazakar aileler kaçıyordu. Kıvılcım ise dünürlerine karşı utanç içindeydi ağlayarak salondan kaçmıştı.

MODERN – MUHAFAZAKAR DENGESİ

Dizinin akışında haklılıkta kimi zaman muhafazakar, kimi zaman modern aile öne geçti. Senaristler ve yönetmen bu dengeyi çok hassas kurdu. Oyuncular rollerine çok iyi oturmuştu. Alev’in düğünü karnavala çevirmesinin Doğa’nın ailesinde yarattığı mahcubiyet, Pembe Hanım’ın Alev’e karşı duyduğu kıskançlıkla olay çıkarması ile dengelendi. Eşi Fatih ile bir türlü uyum sağlayamayan Doğa sıklıkla evi terk etti ama geri döndü. Kiminde haklıydı, kiminde haksız. İki taraf açısından konular bir dengede işlendi. Bir yanda çok zengin ama sıkıcı bir ev hayatı içine sabahtan akşama kadar dua ve yemek arasında sıkışıp kalmış kadınlar, diğer yanda özgür büyümüş ancak karşı taraf için kabul görmez bir evlilik öncesi hamile kalma, evli biriyle birlikte yaşama, partileme, dini vecibelerden bihaber olma halleri bir dengede işlenmişti. Doğa’nın selfie çekip sosyal medyada paylaşmasının ilişkileri germesi, doğacak çocukların isimleri tartışması, alkolsüz kolonya, zemzem suyu, Noel ağacı, yılbaşı çamları, Zekeriya sofrası, baş örtme, Cuma’ya gitme… yani yok yoktu.

En eğlencelisi de bebek odası için Kıvılcım ve Doğa’nın seçtiği duvar kağıtlarında domuzcukların olması ve bunun ardından yaşananlar idi.

OTİZM FARKINDALIĞI

Dizinin başlarında Kıvılcım Hanım bir restoran ortamında gördüğü başörtülü kadınlara “bunlar da her yerde” diyerek nefret söyleminde bulunmuştu. Ancak başörtülü varlıklı olduğu belli kadınlar bunun peşini bırakmadılar ve Kıvılcım’a ileriki bölümlerde dava açtılar. Bu da Kıvılcım’ın eğitim yöneticiliği hayatının sonu olabilecek kadar kötü bir durum teşkil ediyordu. Dünür Abdullar Bey’in kardeşi Ömer Kıvılcım’a fena halde aşıktı ve davacı aileye ulaşarak Kıvılcım’dan habersiz davadan vazgeçirdi. Daha sonra Kıvılcım’a dava açan muhafazakar kadın tesadüf eseri Kıvılcım’ın okuluna geldi. Oğlu otizmliydi ve birçok okuldan reddedilmişti. Kıvılcım çocuğun okulda eğitim görebilmesi için mücadele etti ve başardı. İki kadın birbirine sarıldu ve dost oldular. Daha sonra çocukların sorunlarıyla ilgili de dayanışma göstediler. Ben bu bölümü izlerken twitter’da otizme bu farkındalığı için diziye binlerce teşekkür yağdığına şahit oldum.

FIRSATÇI TİPLER

Dizide çok zengin muhafazakarları dolandırmak da diğer tarafa düşüyor. Kıvılcım’ın turizm işlerinde batmış eski kocası zengin dünürleri görünce genç ve güzel nişanlısını tesettüre sokup aileyi tavlamaya çalıyor mesela. Fatih’e ortaklık bahanesi ile asla para ödemeden bir otel aldırıyor ve yerleşiyor. Son bölümde ise -müsaade etselerdi izleyecektik- bir kadın dindarlık kisvesi ile evin diğer gelini Nilay’ı kandırmış ve eve sızmaya çalışıyordu. Zamanımızda zengin muhafazakarlara onlardanmış gibi görünüp sızma ve bu şekilde yolunu bulup zenginleşme vakaları yok değil tabii ki.

DEDİKODU VE KETUMLUK

Bu dizi hepimizin açmazlarını, kırılgan noktalarını senaryoya dökmekte çok başarılı oldu. Muhafazakar taraftaki kadınların gördükleri ve tanık olduklarını yemeden içmeden telefonlarla bir dedikodu hattına aktarmalarının sebep olduğu olaylar karşısında; modern kesimin kimsenin hayatına karışmama ve sorgulamama ketumluğu, muhafazkar dünürlerinin fırsatçılar tarafından istismar edilmesiyle sonuçlanacaktı. “Biz aileyiz, oğlumun dolandırılmasına nasıl göz yumdunuz” diye sitem eden Pembe Hanım’a “Biz insanların yaşamlarına karışmayız, uğraşmayız” diye karşılık veren Kıvılcım, Pembe Hanım’dan “Ama bizim dini değerlerimizle uğraştınız” cevabı alınca perişan olmuştu mesela.

Sonuçta bu dizi biraz bizden, biraz sizden dizisiydi. Her iki tarafın da eşit derecede zorda kaldığı bir dengede hayata dair bütün detaylar işleniyordu. Ayrıca bırakın kadına şiddetin özendirilmesi, dizinin bir bölümde eşinden dayak yiyen bir kadını kurtarmak için iki dünür kadın Kıvılcım ve Pembe birlikte müdahale diyordu. Kızları Nursema’nın kendi yaşam tarzlarından farklı olan Umut ile evlenmemesi için alelacele görücü usulüyle zorla evlendirilmesi şiddetle sonuçlanmıştı ki bunun örneklerine her gün gerçek yaşamda tanık oluyoruz. Muhtemelen benzer durum diğer ailede olsaydı bu ceza gelmeyecekti.

TOPLUM DÜŞMANLIĞI

Olsun Kızılcık Şerbeti görevini yaptı, birlikte yaşamı, iki taraf arasında aşk olabileceğini, dostluk olabileceğini, kimi gülümseterek kimi ağlatarak gösterdi. Senaryo bir yana oyunculuk da şahaneydi. Modern evin tatlı sert anneannesi, Atatürk’ün silah arkadaşının torunu Sönmez Hanım’ı oynayan Aliye Uzunatağan ile bir akil muhafazakar baba Abdullah Bey’i oynayan Settar Tanrıöver başta olmak üzere tüm oyuncular oynadıkları rollere mükemmel oturmuştu.

Kızılcık Şerbeti iktidarın toplum düşmanlığını da açığa çıkardı. Dilerim 15 Mayıs sonrası devam eder.

Etiketler
Melda Onur Kızılcık Şerbeti