Bitte Sibel

O bakış, bir masa dolusu çirkin herif üzerinden maço, eril, patriyarkal feodalizme bakar.

Duvara Karşı

Fatih Akın.

2004

Birol ve Sibel.

Sibel ve Cahit

Düğün sahnesinde olduğumuzu piyanist şantörü gördüğümüzde anlarız.

O kadar kitsch bir figürdür ki...

Düğünün kitschliğini kendi başına anlatır da biz salonu bile görmeyiz.

Gerek kalmaz.

Bitte Sibel - Resim : 1

Sonra kamera adeta midesi bulanmış gibi pan yapar..

Ta ki “taht”a gelinceye kadar.

Hiç şüphesiz yönetmenin midesini bulandıran ortamlardır.

Cahit’in de…

Eh kabul edelim bizim de…

Tahtlarındaki gelin ve damat.

Bayağılık, zevksizlik artık zirve yapmıştır.

Zevksizlik tahtına oturmuşlardır.

İronik olarak bu toplumda ilk ve son defa tahta oturacakları andır.

Ancak ıvır ve zıvır onları adeta tahtlarına gömmüştür

Bitte Sibel - Resim : 2

Çirkin bir kadrajda o çiçeklerin, tüllerin, mumların baskısıyla adeta Midsommar’daki tahtına oturan Danny gibi, çiçekler tarafından ezilen Danny gibi ezilmişlerdir.

Detaylara bakalım.

Çiçek ...sevginin simgesidir

Mum ...kutsallığın simgesidir.

Tüller… erotizmin simgesidir

Kırmızı ...erotizmin ve aşkın simgesidir.

Anavatanın, anavatan kültürünün Almanya'ya transfer edilmiş çirkin ve kitsch yüzüdür bu taht.

Ama işte tüm bu malzemelerle yapılan çorba, aşçı samimi olmayınca, sahici olmayınca, mahir olmayınca o kadar iğrençtir ki…

Ha, aşçı samimi, sahici ve mahir olunca nasıl bir aşk, nasıl bir şehvet doğacak onu da bambaşka bir sahnede görürüz.

Bitte Sibel - Resim : 3

Cahit huysuzlanınca " Bitte Cahit, Elini ayağını öpeyim bitte!" der Sibel.

Her iki kültürün bir araya gelmesini ve 3. uzamı bundan daha iyi anlatan bir cümle olabilir mi!..

Cahit de Sibel de melez kimlik oluşumuna dair arayışların bir örneğidir.

Ancak melez bir kimlik yaratma süreci, çelişkilerle ve gerilimlerle doludur.

Bu süreç çok fazla acıyı da beraberinde getirir.

Bitte Sibel - Resim : 4

Önce Sibel'in bakışına bakarız.

O bakış, bir masa dolusu çirkin herif üzerinden maço, eril, patriyarkal feodalizme bakar.

Ve kamera onlardan geriye çekilir, uzaklaşır Sibel onlardan uzaklaşır, kurtulur.

Ama sonra kamera başka bir şeye yaklaşır...

Anneye…

Geleneksel aileden bu kaçış onu yine bir geleneksel aileye mahkum kılar.

Kaderi annesi olmaktır.

Zira Hades’in ölüler diyarının girişindeki üç başlı Kerberos gibi köpekler,

yani patriyarkanın ikinci nesil koruyucuları onları gözetlemektedir.

Ve bu planı, bu fotoroman estetiğini gördüğümüz an akla hangi yönetmen ve film gelir?

Reiner Werner Fassbinder ve "Ali: Korku Ruhu Kemirir" gelir hiç şüphesiz!

Hem sevgi dolu bir saygı duruşudur.

Hem de o zamandan bu zamana neyin değişip, neyin değişmediğine dair düşündürür.

Rainer Werner Fassbinder Almanya'ya gelmiş göçmen işçileri beyazperdeye taşıyan ilk yönetmendir.

Katzelmacher (1969) ve elbette "Ali, Fear Eats Soul" (1973) göçmen işçi meselesine dair çekilmiş öncü filmlerdir.

Bu filmlerde Fassbinder, onları bir insan değil de işgücü olarak gören bir kültür karşısındaki dışlanma ve yabancılaşma temalarına yer verir.

Ali'deki birbirini gözleyen ve gözetleyen Almanlardan, bu filmdeki birbirlerini gözleyen ve gözetleyen Türklere geçeriz.

Mekan, gündelik hayat faşizmi, ötekileştirme, hiyerarşi ve patriyarkal baskı devam etmektedir.

Değişense sadece aktörlerdir.

Bitte Sibel - Resim : 5