Mühürlenmiş zamanın şairi

Baba teması ve babasından ayrılmış olması Tarkovski'nin bütün yapıtlarını anlamak bakımından çok önemlidir...

“Tarkovski'nin ilk filmini keşfetmem bir mucize gibiydi. Aniden, kendimi o zamana kadar anahtarları bana hiç verilmemiş olan bir odanın kapısında dururken buldum. O oda, benim her zaman girmek istemiş olduğum ve onun özgürce ve tamamen rahat bir şekilde hareket ettiği yerdi.
Kendimi cesaretlendirilmiş ve teşvik edilmiş hissettim: birisi, benim her zaman söylemek isteyip nasıl yapacağımı bilemediğim şeyleri ifade ediyordu.
Tarkovski benim için en büyüktür, yaşamı bir yansıma, bir rüya olarak yakalayan, sinemanın doğasına sadık yeni bir dil keşfedendir.” der
Ingmar Bergman

Andrey Arseniyeviç Tarkovski 4 Nisan 1932 tarihinde Kostromsk bölgesi Kadıysk mıntıkasının Zavrajye kasabasında doğdu.

Mühürlenmiş zamanın şairi - Resim : 1Babası Arseniy Aleksandroviç Tarkovski, Sovyet edebiyatının seçkin şairlerinden ve Doğu dilleri alanında önemli bir çevirmendi.

Annesi Mariya İvanovna Vişnekova aynı şekilde şair ve yazardı.
Fakat şair ve yazar olarak ünü sadece edebiyat çevreleriyle sınırlıydı.

Annesi daha sonraları bütün elyazmalarını yok etmiş ve günlüklerinde bunu 'yeteneksiz olduğu' gerekçesiyle yaptığını kaydetmiştir.

Hemen hemen İkinci Dünya Savaşı’na kadar annesi ve ablasıyla birlikte küçük bir şehir olan Yuryevetsk’de yaşadı.

Andrey dünyaya geldiğinde annesiyle babası arasında ciddi ailevi anlaşmazlıklar vardı. Andrey'in doğumu veya ablası Marina'nın deyimiyle 'ikinci çocuğun doğması’ aileyi kurtaramamıştı.

Henüz üç yaşındayken babasının onları tamamen terk etmesi, yönetmeni hayatı boyunca etkileyecekti.
Bundan dolayı baba teması ve babasından ayrılmış olması Tarkovski'nin bütün yapıtlarını anlamak bakımından çok önemlidir.

Mühürlenmiş zamanın şairi - Resim : 2

Marina Tarkovskaya anılarına şöyle devam eder:
“Andrey'le ben henüz çok küçükken anne ve babamız ayrılmıştı.
Annemiz için bu hastalıklı bir mevzuydu.
Biz bunu anlıyorduk ve onu endişelendirmemeye çalışıyorduk.
Babam tamamen tutku dolu biriydi.
Anneme karşı inanılmaz bir sevgi duyuyordu ve anneme karşı bu duyguları köreldiği zaman, bu defa ikinci karısını aynı şiddetle sevmeye başlamıştı.
Onun rasyonellikten tamamen yoksun bir şair doğası vardı.
Mektuplarında 'dipsiz bir kuyuya dalar gibi aşka dalmaması ve rüzgârda bir yaprak gibi savrulmaması’ için Andrey'i uyarıyordu.
Oğlunun kendi hatalarını tekrarlamasını istemiyordu.
Annem inanılmaz derecede akıllı, bize ve babamıza karşı sevgi dolu bir insandı.
Babamla iyi ilişkilerini sonuna kadar korumuş ve bizimle buluşması bakımından ona hiçbir engel çıkarmamıştı.
Babamızın mutlaka geldiği doğum günlerimizde buluşurduk en çok.
Beraber yolculuğa çıktığımız günler de olurdu.
Bizi çocukluğunun kenti olan Kirovograd'a götürmek istemişti. Nedense hiç gidememiştik.
Annem tekrar evlenmeyi hiç aklından geçirmemişti. Ona göre hiçbir erkek babamızın yerine geçemezdi.
Hayatı boyunca sadece babamızı sevmişti.
Onu her bakımdan affetmişti ama acısını hep ruhunda taşıdı.
Babam da yalnız kaldığı ve başına herhangi bir şey geldiği zaman hep annemizi aramıştı."