Feminist sinemanın referans noktası: The Piano

Filmimiz hipnotize edici bir müzik eşliğinde muğlak bir görüntü ile başlar. Müziğin sesine bir kız sesi eşlik eder ve gördüğümüz şeyin parmaklar olduğu anlaşılır. Az önceki parmakları gördüğümüz açının da kahramanımızın bakış açısı olduğunu anlarız.

Jane Campion, 1993 yılında çektiği “The Piano" ile feminist sinema için önemli bir referans noktası sağlar.

Feminist sinemanın referans noktası: The Piano - Resim : 1

“The Piano", 19. yüzyıl Yeni Zelanda'sında geçen bir hikayeyi anlatır.
Ana karakterimiz Ada McGrath (Holly Hunter), İskoçya'dan Yeni Zelanda'ya göç etmiş sessiz kalmayı , konuşmamayı seçmiş bir piyanisttir.
Ada'nın dünya ile iletişimi, kızı Flora (Anna Paquin) ve beraberinde seyahat ettiği piyanosu aracılığıyla gerçekleşir.

"Can the Subaltern Speak?" ya da Türkçe adıyla "Madun Konuşabilir mi?" Gayatri Chakravorty Spivak'ın 1988'de yayımlanan önemli bir makalesidir.
Bu makale, postkolonyal teori, feminist eleştiri ve siyaset felsefesi alanlarında önemli bir katkı olarak kabul edilir.
Spivak, bu makalede Fransız filozof Michel Foucault'nun ve Cezayirli yazar ve psikanalist Frantz Fanon'un çalışmalarından etkilenmiştir.

Makale, kolonyal ve postkolonyal deneyimlerde sessizleştirilmiş grupların, özellikle de kadınların ve madunların, kendi seslerini ifade etme veya temsil etme yeteneğini sorgular.
Spivak, madunların, yani egemen olmayan ve marjinalleştirilmiş grupların, söylem haklarının ve politik temsil yeteneklerinin ne kadar kısıtlandığını inceler.
Özellikle, Batı merkezli bilgi ve temsil pratiklerinin madun grupların seslerini susturduğunu ve yok saydığını öne sürer.

Spivak, bu makalede, madunların kendi deneyimlerini ifade etme çabalarının, genellikle egemen yapılar tarafından bastırıldığını ve manipüle edildiğini gösterir.
Ayrıca, temsil edilme ve politik olarak hareket etme yeteneklerinin, sadece egemen güçlerin kontrolünde olan dil ve söylem biçimlerinden kurtulmaları durumunda mümkün olabileceğini savunur.

Ada’nın sessizliğini hiç şüphesiz bunun üzerinden de okumak gerekir.

Feminist sinemanın referans noktası: The Piano - Resim : 2

Filmimiz hipnotize edici bir müzik eşliğinde muğlak bir görüntü ile başlar.
Müziğin sesine bir kız sesi eşlik eder ve gördüğümüz şeyin parmaklar olduğu anlaşılır.
Az önceki parmakları gördüğümüz açının da kahramanımızın bakış açısı olduğunu anlarız.
Filmi bir kadın gözünden , özellikle de kadın kahramanımızın gözünden , onun perspektifinden izleyeceğimizi daha ilk dakikadan biliriz.
Ve ne çok olası anlam barındırır...
Mesela gözlerden uzak kalabilme ve korunma isteğine koşut olarak bakma ve görme arzusu.
Savunma ve güç...
Merak ve arzu..

“My mind's voice “derken parmakları görmemiz ayrıca anlamlıdır; kahramanımız, sesini parmakları sayesinde duyuracaktır, hem el işaretleriyle hem de piyanosu aracılığıyla.