Afet Dönüşüm değil zulüm yasası

Yıl 2006. Sulukule surlar arasındaki tarihi kapıdan içeri girdiğimde Sarmaşık sokağın köşesindeki iki katlı tarihi, cumbalı tipik bir Osmanlı evi vardı....

Yıl 2006. Sulukule surlar arasındaki tarihi kapıdan içeri girdiğimde Sarmaşık sokağın köşesindeki iki katlı tarihi, cumbalı tipik bir Osmanlı evi vardı. Penceresinin önü sarmaşıklardan gözükmezdi, karşısındaki sur manzarasıyla mahallenin en güzel eviydi belki de. Orada doğup büyüyen 80’e merdiven dayayan “Necati Dede” ak saçlarıyla ömrünün sonuna kadar evini yıktırmamak için direndi. Ama olmadı, çabalarının üçüncü yılında hayata ve verdiği mücadeleye veda etti. Sulukule’de kentsel dönüşüme karşı mahallelinin mücadele ederken yüzlerce evin yıkımına tanık oldum, yapılan lüks konutlarda oturan aile sayısı 3’ü geçmiyor yüzlerce Roman aile yerinden edildi ve şimdi Sulukule’nin çeperinde derin bir yoksulluk içinde yaşıyorlar.

“Kentsel Dönüşüm” kavramı bizim hayatımıza Sulukule Mahallesi’yle girdi. Dönüşüm dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan döneminde en zayıf halka, en kırılgan grup ve en derin yoksulluk yaşayan mahallelerde başladı. 2010 yılından itibaren ise kentin merkezinde oturan ve ranta açık olan yoksul mahallelerde devam etti. 1990’larda sosyal konutlar ve hastaneler, okullar kooperatifler yapan TOKİ (Toplu Konut İdaresi Başkanlığı) yeniden yapılandırıldı, 2011’de kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı hızlıca yeniden şekillendirilerek çıkartılan 6306 sayılı Afet Yasası ile birlikte mahalle yıkımları, zorla tahliyeler hızlandı. Afet Dönüşüm Yasası’na eklenen “güvenlik gerekçesi” ile kentsel dönüşüm yapılacak mahallelerin “riskli” alan ilan edilmesi kolaylaştırıldı. Afet Dönüşüm Yasası çıktıktan sonra 2013 yılında dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan bir konuşmasında Afet Dönüşüm Yasası’na ve dolayısıyla kentsel dönüşüme karşı çıkanlar olduğuna değinerek, “Bedeli ne olursa olsun, bunu gerçekleştireceğiz. Biz, çakma zihniyetlerle yürümüyoruz” demişti. Nitekim de öyle oldu. Siyasi iktidar, Afet Dönüşüm Yasası’nı bir “rant” yasası gibi kullanmaya başladı.

YIKILAN YERLERE YAPILAN AVM’LER REZİDANSLAR YAPILIYOR

Yıkılan mahallelerin yerine alışveriş merkezleri, otoparklar ve rezidanslar yapıldı. Kamu yararını, sosyal adaleti ve çevresel sürdürülebilirliği hiçe sayan projeler o kadar hızlı bir şekilde yayıldı ki bugün Güngören Tozkoparan, Okmeydanı Fetihtepe ve Beykoz Tokatköy’de ağır bedeller ödenerek sürüyor. Türkiye’de hemen hemen her il ve her ilçede kentsel dönüşüm projeleri devam ediyor. Türkiye’de afet dönüşüm yasası ile birlikte “riskli alan” ilan edilen ve yıkılan toplam bina sayısını bilemiyoruz. Bu yasa ile birlikte kamulaştırma kolaylaştırıldı, hesap verebilirlik mekanizması ortadan kalktı.

Hukuki hak arama olanakları kısıtlı ama buna karşılık yıkılacak binaların belirlenmesi, yıkım süreci konusunda devletin ve yerel yöneticilerin kamulaştırmaya kadar uzanan her türlü karar alma-verme yetkisi var. Bu yetki zor kullanarak tahliyelere, tapulu mülkiyeti hazineye devretmeye ve barınma hakkı ihlaline, birçok insanın evsiz kalmasına neden oldu. Hemen hemen her il ve ilçede bu yasaya dayanarak kentsel dönüşüm projeleri devam ediyor. Yerinden edilen yoksul insanlar daha da yoksullaştı, açılan davalar sürerken, dönüşüme itiraz edenlere karşı “acil kamulaştırma” uygulanıyor.

EN SON HALKIN HABERİ OLUYOR

Dönüşüm planları dönüşecek mahalledeki insanların katılımı ile hazırlanmıyor. Projeler yerel yönetim ve bakanlık tarafından bitirildikten sonra halkın haberi oluyor. Halk proje hazırlığında katılımcı değil öneri ve görüşleri alınmıyor. Belediyeler proje bittikten sonra bir muvafakatname imzalatıyor ve bunun adına katılımcılık diyor. Muvafakatnameyi imzalamayanların elektrik ve suları yasaya dayanarak aylarca kesiliyor ve yaşlılar, çocuklar, hastalar elektriksiz susuz bir zulüm içinde yaşıyor. Ya da Fetihtepe, Tozkoparan ve son olarak Beykoz Tokatköy’de görüldüğü üzere güvenlik görevlileri tarafından biber gazı, plastik mermi ve zor kullanılarak eşyaları sokağa atılarak çıkartılıyor, evlere giren belediye tarafında özel mülkiyete, eşyaya dokunulmazlık ilkesi hiçe sayılarak belediye tarafından taşınıyor.

Afet Dönüşüm Yasası’nda “o binanın boşaltılması, elektrik ve suyunun kesilerek yıkılmasıyla” ilgili hükümler insan haklarını hiçe sayıyor. Beykoz Tokatköy Mahallesi ziyaretimde 13 yıldır bitkisel hayatta elektriğe bağlı bir cihazla yaşayan çocuğun bulunduğu evin elektriğinin Beykoz Belediyesi tarafından kesilmek istenmesi kadar ileri gidildiğini gördüm. Bunu neye dayanarak yapıyor, Afet Dönüşüm Yasası’na. Bu nedenle “Uygulama sırasında bakanlık, TOKİ veya idare tarafından talep edilmesi hâlinde, hak sahiplerinin de görüşü alınarak, riskli alanlardaki yapılarla riskli yapılara elektrik, su ve doğalgaz verilmez ve verilen hizmetler kurum ve kuruluşlar tarafından durdurulur” maddesi yaşam hakkı ihlalidir. Oysa, katılımcılık sadece bir yerde karar sürecinde söz sahibi olabilmektir.

AHTAPOT GİBİ BÜTÜN ÜLKEYİ SARDILAR

Şimdi Cengiz, Limak, Kolin, Zorlu, Taş Yapı, Torunlar, Ağaoğlu gibi inşaat şirketleri ahtapot gibi bütün ülkeyi rezidanslar, alışveriş merkezleri, HES’lere çevirmiş durumdalar. Ülkenin tarihi, kültürel ve doğal zenginlikleri yok edildi, hazineye devir hızlandı, kamusal alanlar, sinemalar, sahiller, yaylalar, parklar ve yeşil alanlar ranta açılarak kamunun elinden alınarak özelleştirildi. Oysa her bölgenin, her mahallenin, her ailenin ve her bireyin kendine göre farklı koşulları var ama bu dönüşümler maalesef ihtiyaca göre değil ranta göre yapılıyor. Bu nedenle Afet Dönüşüm Yasası yeniden güncellenmeli ve bitkisel hayatta yaşamını sürdüren çocuğun hakkı kollanmalı.

Etiketler
Hacer Foggo Osmanlı