Gazze’de hastane katliamının ardından… Filistin solu anlatıyor: ‘Bu kimin davası?’

"Filistin solu, en zorlu koşullarda, direnişin parçası olmak için varlığını ortaya koyuyor. Halkının bir varlık-yokluk mücadelesinde olduğunun bilincinde ve belki de üstlendiği görevler böylece sadeleşiyor. Dava berraklaşıyor."

İsrail destekli Falanjist milislerin Batı Beyrut’ta mülteci kamplarını basarak çocuk, genç, kadın, yaşlı demeden binlerce Filistinliyi öldürdüğü Sabra ve Şatilla çevresini gezerken insanlığımdan utanmıştım. Lübnan Hizbullahının İsrail ordusuna geri adım attırdığı, 2006 yılındaki Temmuz Savaşı’nın birkaç ay sonrasıydı.

İşgal ne demek, milyonlarca insanın yurtlarından edilmesi ne demek, etnik temizlik ne demek… Anlamış mıydım bilmiyorum ama daha önce hiç anlamadığımı fark etmiştim.

Beyrut’taki Hizbullah kontrol noktalarından geçiyorduk. Lübnan Komünist Partisi yetkilileri, savaştan hemen sonra bizleri Hizbullah yetkililerinin de olduğu bir görüşmeye davet etmişti.

Ortadoğu’daki ulusal kurtuluş mücadelelerinin kaderinde var olan ideolojik çeşitlilik, tam karşımda cisimleşmişti.

İşgal ve onun karşısındaki direniş, direnişin aktörleri de artık birer soyutlama olmaktan çıkıyor, karşımda kanlı canlı oturuyordu.

Aradan 17 yıl geçti. Filistin’deki işgal devam etti. Evlerinden edilen yurtlarına dönemeyen milyonlara belki yeni yüz binler eklendi. Ve Türkiye’de Filistin konusu “Bu bizim davamız mı?” sorusuyla da konuşulur, Hamas paranteziyle tartışılır oldu.

Gazze’de dün bombalanan hastaneyi, hayatını kaybeden 1000’e yakın Filistinliyi gördükten hemen sonra telefonumun diğer ucunda Filistin solundan Daher Kanaani ile konuşurken aklımdan bunlar geçiyordu.

İşgal varsa, faşizm varsa gerisi teferruattı.

Kanaani önce Batı’nın kapitalist merkezlerinin, medyasının tavrını anlattı:

“BM tanımları ve uluslararası hukuk açısından modern tarihin en uzun işgali, bir etnik temizlik, yurtlarından edilen milyonlar söz konusuyken, onlara göre Filistinlilerin yapması durumu kabullenmek ve susmak. Hamas’la İsrail’in, Filistin’in ortadan kaldırılması konusunda anlaştığını bile söylüyorlar. Arkasında neredeyse bütün emperyalist-kapitalist merkezlerin durduğu bir savaş makinesine karşı birkaç bin militanın bu işleri yapamayacağını anlatanlar var. Edward Said’in oryantalizm tarifini çağrıştıyor bu yaşananlar. Doğu’nun hiçbir zaman özne olamayacağını, hep Batılı merkezlerin nesnesi olabileceğini vaaz ediyorlar. Uluslararası kuruluşlar, meselenin yalnız ‘insani’ boyutundan bahsediyor ama siyasi ve askeri olarak yapılması gerekenler var. ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya İsrail’den daha çok İsrailci pozisyonda, Filistin bayrağını dahi yasaklıyorlar. Çünkü Ortadoğu’da İsrail’in varlığı kendileri için devasa bir askeri üs anlamına geliyor.

Oysa işte orada dünyanın bir yarısı varsa, burada da yerkürenin dört bir yanına dağılmış da olsa, belki bir kısmı Arapça öğrenememiş dahi olsa bir dava etrafında birleşmiş bir halk var. Bu halk bir varlık-yokluk savaşı veriyor. Ve dünyanın diğer yarısının halkları da bu direnişe, bu savaşa destek veriyor.”

***

Kanaani’ye, Hamas üzerinden dönen tartışmaları soruyorum. “Silahların yönüne baksınlar” diye yanıtlıyor. “Silahlar işgalciye mi yönelmiş yoksa kendi halkına mı? En önemli soru bu.”

Dünyanın bütün ülkelerinde olduğu gibi Filistin’de de konjonktürel değişimler, ideolojik dönüşümler yaşandığını anlatan Kanaani, Hamas’la iç siyasette tam ters kutuplarda yer aldıklarını söylüyor. Hamas’ın liberal bir ekonomiden yana olduğunu, basın özgürlüğü gibi konularda karşı karşıya geldiklerini belirtiyor. Ayrıca, Batı medyasının, direnişi Hamas’a indirgemesinin bilinçli bir manipülasyon olduğunu, böylece karşı propagandaya zemin yaratıldığını vurguluyor. Bütün direniş örgütlerinin ortak operasyon odasında olduğunu ve mücadelenin bu sayede 12 senedir güçlü bir şekilde sürdüğünü aktaran Kanaani’nin şu sözleri oldukça dikkat çekici:

“İşgal ve etnik temizlik sürerken direnişi bırakıp birbirimize mi düşelim? FKÖ liderliğinin yaptığı gibi direnişin meşruluğunu sorgulatıp İsrail’in hamiliğine mi soyunalım? Bizden bunu yapmamız mı bekleniyor? Dünyanın bütün büyük güçleri İsrail’e askeri destek verirken ve hiçbir ülke ya da hareket Filistin soluna silah sağlayamaz durumdayken, silahlı mücadeleden vazgeçmemiz mi isteniyor?”

***

Gözüm bir yandan hastane katliamından gelen haberlerde… Ve soruyorum: “Kazanmak mümkün mü?”

Daher Kanaani üç noktayı vurguluyor:

“Daha ilk günden, çok acı çekeceğimizi biliyorduk. Ama bu direniş Filistinlileri ayakta tutuyor, boyun eğmeyeceklerini görmek ve göstermek en büyük kazanımdır.

İkincisi, dünyaya güvenlik sistemleri, kameraları, demir kubbeler satan İsrail’in bu kadar askeri kayıp vermiş olması, Gazze bölüğünün darmadağın olması, buradaki komutanlarının çok önemli bir kısmının rehin olması büyük bir şaşkınlık yarattı. Şimdi o güvenlik sistemleri, kameraları da sorgulanacak.

Ve üçüncüsü… İsrail 2000 yılında Hizbullah’a yenildi ve hemen ardından İntifada başladı. 2006’da bir kez daha geri adım attı ve Gazze’den geri çekilmek zorunda kaldı. Şimdi de Filistinliler olarak sahibi olduğumuz ama düne kadar söz hakkımızın olmadığı bir karış toprağa birkaç gün dahi ilerlemiş olmak bize güç veriyor. İsrail askeri mekanizması dağılmış durumda. Ne kadar kırılgan oldukları görüldü. Üstelik, abluka altındaki bir coğrafyadan gelen direniş böyle bir güce ve iradeye sahip olabiliyorken bir de hesaba katmaları gereken Hizbullah var. Neden kara harekatına başlayamıyorlar? Evet şimdiki hırçınlıkları, intikamcı görüntüleri bu kırılganlıktan ileri geliyor. Hali hazırda 7000 Filistinli esir var. Filistinli siyasi liderlerin pek çoğu esir durumda ve artık bu konu gündeme gelecek. Belki de Gazze’deki ablukanın kaldırılması için yeni bir umut söz konusu. Bugün yenilmiş gibi görünmemek için hastanemizi vuruyorlar, uçaklarıyla ölüm kusuyorlar. Ama yarın kimin yenilmiş olduğunu göreceğiz!”

***

Filistin solu, en zorlu koşullarda, direnişin parçası olmak için varlığını ortaya koyuyor. Halkının bir varlık-yokluk mücadelesinde olduğunun bilincinde ve belki de üstlendiği görevler böylece sadeleşiyor. Dava berraklaşıyor.

Ve dava bugün, bir hastane katliamının ardından; İncirlik üssünün varlığını, Suriye’ye yapılan her türlü dış müdahaleyi, Ortadoğu’yu tüm halklar için zindana çeviren yayılmacılığı da köklü biçimde sorgulamayı; böylece genişletilmeyi ve derinleştirilmeyi bekliyor.

Etiketler
Filistin İsrail Hastane