Yeniden ‘Ortanın Solu’ mu?

Önümüzdeki dönemde, sosyalist siyasetin kendi kulvarını genişletmekte ısrar edip etmeyeceğine bağlı olarak, CHP’deki Ortanın Solu sancısının da ne yönde ilerleyeceğini takip edeceğiz.

Siyaset Bilimi dersine girdiğim öğrencilere ilk cümlem şu olmuştu: “Siyaset Bilimi diye bir şeyin varlığına inanmıyorum!”

Neredeyse bütün kavramları tartışmalı, hegemonya mücadelesinin konusu olan ve farklı politik hareketlerce ya da farklı ülkelerde değişkenlik gösteren bir alanı, bilim disiplini çerçevesine sokmanın sakıncaları bulunuyor.

İdeolojiler söz konusu olduğunda da aynı karmaşa geçerli. Basit örneğini, “sosyal demokrasi” ve “sosyalizm” kavramlarında görebiliriz. Marx’ta farklı aşamalara bölünerek tarif edilen “sosyalizm” kavramına, örneğin sosyal demokrat “Sosyalist Enternasyonel” tarafından veya faşist Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Parti’nde (Naziler) yüklenen anlamların aynı olduğu elbette söylenemez.

Diğer yandan, sosyal demokrasiyi, “liberalizm” veya “Marksizm” gibi daha kapsamlı, tutarlı ve evrensel ideolojiler kümesine yerleştirmek de oldukça zor. 1800’lerde emekçi sınıfların “sosyal” ve “demokratik” haklarının savunusu ile yola çıkan bu politik hareket, 1900’lerin ilk çeyreğinde kapitalist-emperyalist sistem tarafından kapsandı.

Gelinen aşamada, kapitalizmi ehlileştirme çabasının bir evrensel iddia sahibi olabilmesi, kalıcılaşması ve tutarlı bir dünya görüşü haline gelmesi ne kadar mümkün olabilirdi ki? Nihayet, bir noktada, sosyalist-komünist hareket, sosyal demokrasi kabına sığmayacak bir kulvarı yaratmış oldu.

***

Türkiye’de sosyal demokrasinin varlığı da sosyal bilimciler açısından hep bir tartışma konusu olageldi. CHP’ye sosyal demokrat bir parti denebilir miydi? Ecevit CHP’si veya 1980 darbesi sonrasında kurulan SHP, aranan model olabilir miydi?

Yine de şunu söylemek mümkün; Türkiye’de sosyal demokrasinin gelişimi açısından önem taşıyan bir kavram “Ortanın Solu” oldu.

Kavram, İsmet İnönü tarafından 1960’ların ortasında Türkiye’nin siyasi literatürüne sokuldu. 1965 yılında yaptığı bir konuşmada İnönü, CHP’nin “Ortanın solunda bir siyasi parti” olduğunu ifade etti.

Siyasette TİP rüzgarının estiği, YÖN dergisi entelektüel ortamı etkilediği, sendikal örgütlenmenin ve gençlik hareketinin tırmanışa geçtiği bir dönemdi.

Toplumsal, siyasal ve ideolojik ortamdaki canlılık, CHP’yi zorlamış ve taraf olmaya itmişti. Sosyalizmin siyasi bir alternatif hale gelmesi ihtimali, CHP’yi kendi soluna doğru genişleyen alanı kapatmaya zorlamıştı. Ortanın Solu anlayışı, Bülent Ecevit’in bu partide genel sekreterlik görevine gelmesiyle ivmelendi ve 1970’lerle birlikte ortaya atılan “Demokratik Sol” kavramıyla iktidara kadar uzanabildi.

***

CHP’deki kurultay süreci, Özgür Özel’in genel başkanlığa seçilmesi ve süreç boyunca yapılan “sol” vurgular, 1960’ların ortasındaki “Ortanın Solu” açılımına benzer bir yönelime benzetilebilir. 2023 Mayıs seçimlerinde sol-sosyalist siyasetin toplumsal bir alternatif haline gelebileceğine ilişkin emarelerin ortaya çıkması da bir başka benzerliğe işaret ediyor.

Öte yandan, iki dönem arasında çok temel kimi ayrımlar da mevcut. Birincisi, 2023 Türkiyesi toplumsal hareketlilik bakımından 1960’ların çok gerisinde. Bunun yansımalarını, işçi sınıfı örgütlülüğü, gençlik hareketi ve aydın dinamizmi-entelektüel üretkenlik gibi pek çok alandaki zayıflıkta gözlemlemek mümkün. Dahası, CHP’nin kendine yeni bir doktrin inşa edip edemeyeceğini kestirmek kolay değil. Seçim yenilgisinden sonra farklı saiklere sahip pek çok grubun/kliğin yan yana gelişiyle yakalanan kurultay başarısı, pragmatizle sınırlı bir “ideolojik çorba” yaratmanın ötesine geçemeyebilir.

Yine de, sosyalist solun, siyaset düzlemini (şimdilik görüntü ve söylemle sınırlı dahi olsa) sola çekme becerisini gösterebildiğini not etmek gerekir.

***

Şimdi yeni mesele şu olmalı…

1960-70’ler döneminde sosyalist sol, kültürel-ideolojik-entelektüel alanda, sınıfsal ve yerel örgütlenmelerde ağırlık yaratmasına rağmen, belki de oluşan bu ortamın da ivmesiyle “ortanın solu/demokratik sol” açılımını gerçekleştirebilen CHP’ye siyaset alanını neredeyse terk etmişti. Kültürel-ideolojik hegemonya, sosyalistler için siyasi hegemonya anlamına gelmemiş; ülke yönetme iddiası, muhtıra ve darbelerin, faşist örgütlenmelerin de baskısıyla zamanla geri çekilmişti. Meclis, yerel yönetimler, siyasi dengeleri değiştirebilecek açılımlar, CHP’ye havale edilmişti.

Bu kez, yani yaklaşık 60 yıl sonra, CHP’nin seçim sonrasındaki durumu ve AKP-MHP blokunun izlediği yol nedeniyle, temsil edilmediğini düşünen milyonların varlığı büyük bir siyasal boşluğa işaret ediyor.

Sosyalist sol, siyasi kulvarını genişletmede ve siyasi bir alternatif olmakta ısrar ederek, statükonun çatırdamasında ufak da olsa bir rol oynadı. Ortanın Solu çağrıştıran tezlerin yeniden gündeme gelmesi hem bahsettiğimiz siyasi boşluğa, hem de sosyalist alternatifin belirmesine bir yanıt olarak da okunabilir.

Önümüzdeki dönemde, sosyalist siyasetin kendi kulvarını genişletmekte ısrar edip etmeyeceğine bağlı olarak, CHP’deki Ortanın Solu sancısının da ne yönde ilerleyeceğini takip edeceğiz.

Başarılabilirse, sosyalistler açısından bu defa 60 yıl öncesinden farklı olarak siyasetin önderlik ettiği ideolojik, kültürel ve sınıfsal kalkışma belki de daha sağlıklı olacak. Pek çok yerel yönetimde kendi alternatifini ortaya koyabilen, aynı zamanda politik gündem belirlemede mahir bir hareketin varlığı, yeni bir aydın ve sınıf dinamiğine de öncülük edebilir. Böyle bir kulvar pekâlâ, CHP’nin son 30-40 yılda ulaşmakta zorlandığı, siyasal İslamcı ve milliyetçi ideolojilere terk edilmiş alanları da zorlayabilir.

CHP açısından ise yine geçmişten farklı olarak, siyasi iddialarını koruyan bir sosyalist hareketin bulunduğu bir ortamda Ortanın Solu açılımına girişmek yeni bir deneyim olacak. Bir yandan sermayeyi korkutmama basıncı, diğer yandan solunda bir alternatifin varlığı, yeni ve canlı bir politik iklimin oluşmasına vesile olabilir.

Her durumda, gerçeği-sahtesi, ortası-ucuyla solun tartışılması memleket açısından iyidir…