Doğan Ergün yazdı: Hesapları değiştiren sol ve yeni sınamalar

Solun bir tepki hareketi olmakla sınırlı kalmayacağını, bir yönetim alternatifi haline gelebileceğini göstermek bakımından büyük bir sınama olacak yerel seçimlerde, aynı zamanda siyasetin dengelerindeki değişimi de takip edebileceğiz.

Seçim sürecinin hemen öncesinde, siyasette büyük bir temsil sorununun varlığına ilişkin emareler ortaya çıkmaya başlamıştı. Cumhur ve Millet İttifaklarına sıkıştırılmak istenen siyasette, büyük bir ekonomik yıkımla karşı karşıya kalan emek ve emekçiler sahipsizdi. Dahası, sağcılıkta yarışa dönüşen düzen siyaseti, milyonların özgürlük umudunu kapsayacak bir heyecan yaratma iddiasından vazgeçmiş görünüyordu. Özgürlük talebinden vazgeçmek, laiklik hakkında konuşmamak, adalet ve barış taleplerine duyarsızlaşmak anlamına da geliyordu.

Ama hayatın akışı, bu hesapların tekrar yapılmasına neden oldu.

Emeğin haklarını gür bir şekilde haykırabilen, barış ve adalet mücadelesinde geri adım atmayan, laiklik talebinden utanmayan bir solun şekillenmeye başlaması ve bu solun toplumsal bir etki yaratması yeni bir durumdu.

Halbuki sol, alternatif olduğunda değil geçmiş anılarda güzeldi.

Solun alternatif haline gelebilecek bir potansiyel göstermesi önce ana muhalefet partisinin söylemlerini etkiledi. CHP sağ ile ittifak yapmalı, sağcılıkta yarışmalı ama solda oluşacak bir alternatifi alan bırakmayacak (en azından söylem düzeyinde) bir çizgiyi de temsil edebilmeliydi. Basın toplantıları, meclis açıklamaları, konuşmaların tonları böylece yeniden tasarlandı.

Ama mevzu orayla sınırlı değildi.

Sağcılık yarışı olarak şekillenen düzen siyasetinde, birileri de radikal seslerin akacağı başka kanallar hazırlamalıydı. Yoksullaşan ve geleceksizleşen kitlelerin doğal tepkisi, ırkçı bir yöne doğru rahatlıkla akıtılabilirdi.

AKP’den duyulan rahatsızlık, Gezi ve her türlü toplumsal mücadeleyi değersizleştirecek bir formla, halkın kendi içindeki sürtünme alanlarını kaşıyacak şekilde sağa doğru kanalize edilmeye çalışıldı.

*

Belki de en önemlisi, solun kendini tanımladığı zeminler tahrip edilmeliydi.

Son bir yılda solla birlikte yapılan tartışmalara şöyle bir bakalım…

Sol nasıl bağımsızlıkçı ve NATO’ya karşı olabilirdi?

Sol nasıl çalışma saatlerinin düşürülmesini savunabilirdi?

Sol nasıl herkese konut isteyebilirdi?

Sol nasıl kendi başına seçime girmeye heves edebilirdi?

Sol nasıl barıştan bahsedebilirdi?

Sol nasıl Filistin meselesine ilişkin konum alabilirdi?

Ve nihayet sol nasıl Cumhuriyet’le ilgili konuşabilirdi?

Sol, insanın kendine yakışanı giymesi değil miydi?

Sol, davasız, mücadelesiz, gündemsiz kaldığında güzeldi.

Ve belki daha önemlisi, sol tepkisel kalmalı, kurucu bir alternatif haline gelmemeliydi.

*

Bu hengame içinde geçen ayların ardından, solun çıkışını sürdürüp sürdüremeyeceği birkaç sınamaya bağlı.

Can Atalay davasında verilen mücadele, iktidarın Gezi Direnişi'ni terörle bağdaştırma çabalarına çoktan çomak sokmuş oldu. Şimdi Can Atalay, Gültan Kışanak ve diğer siyasi tutuklular için yapılacaklar adalet sorununda yeni bir siyasi hamle imkanını beraberinde getiriyor.

TBMM'de başlayacak bütçe maratonu, halkın taleplerini gündem haline getirebilmek için bir başka sınav olacak. Şirketlere vergi afları ve yeni özelleştirme furyası ile konuşulmaya başlanan bütçe süreci emekçiler için bir kürsü yaratma olanağı sağlayacaktır.

Ve nihayet yerel seçimler...

Solun bir tepki hareketi olmakla sınırlı kalmayacağını, bir yönetim alternatifi haline gelebileceğini göstermek bakımından büyük bir sınama olacak yerel seçimlerde, aynı zamanda siyasetin dengelerindeki değişimi de takip edebileceğiz.

Kim bilir, 2024 yılının ortalarında, soldaki hareketlenmenin bir saman alevi mi yoksa "kazanma ve biriktirme" ile ilerleyen bir süreç mi olduğunu görme imkanımız olabilir...

Etiketler
Can Atalay NATO Türkiye İşçi Partisi - TİP Filistin