Doğan Ergün yazdı: Can Atalay kararı: Bu daha başlangıç!

Şimdi yine, yeni bir başlangıç anındayız. Bu kez, kazanmaya başlamak ve mücadeleyi büyütmek için bu kez sıra siyasi mücadelede. Yine Can Atalay kararı, kimliği ve mecliste yoldaşlarıyla mücadelesi işte bu yeni başlangıcın işaret fişeği olacaktır.

Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay’ın durumuyla ilgili gecikmeli kararı biraz önce açıklandı. Henüz gerekçeli karar elimizde olmasa da, gazetecilerin verdiği bilgi uyarınca Anayasa Mahkemesi kararında hem “yasama dokunulmazlığını” yani milletvekili seçilme hakkını ilgilendiren Anayasa Madde 83’e, hem de kişi hürriyeti ve güvenliğini ilgilendiren Anayasa Madde 19’a atıf bulunuyor.

Yani Anayasa Mahkemesi, hem vekil seçilmesinden bağımsız olarak Can Atalay’ın özgürlüklerinin elinden alınmasını hem de vekilliğinin gereklerini yerine getiremiyor oluşunu hak ihlali sayıyor.

Yine, gerekçeli kararı görmek kaydıyla, bu kararın ardından hemen yapılması gereken; Anayasa Mahkemesi’nin kararı derhal davanın görüldüğü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermesi, o mahkemenin de kararın gereğini yerine getirerek yargılamanın yenilenmesine ve durmasına, bununla birlikte Atalay’ın tahliyesine hükmetmesi.

Türkiye yargı tarihinin en büyük skandallarından biri olan Gezi Davası’nın diğer tutsakları için de aynı işlemin bir an önce yapılması gerekiyor. Halen cezaevinde bulunan Osman Kavala, Mine Özerden, Çiğdem Mater ve Tayfun Kahraman’ın da bireysel başvuruda bulunmalarını, Anayasa Mahkemesi’nin de benzer şekilde karar almasını beklemek hakkımız.

SİYESİ NEDENLERLE CEZAEVLERİNDE TUTULANLAR

Konunun on binlerce Hataylının oyunu alarak seçilmiş bir milletvekilinin, halkını temsil etmesi, yasama görevini yerine getirmesi boyutu var. Ama mesele elbette sadece bu değil…

Konunun bir diğer boyutunu Türkiye’de siyasi nedenlerle cezaevlerinde bulunan siyasetçiler ve gazeteciler, hiçbir yargı kararı olmaksızın kayyumlarla görevden alınan belediye başkanları, KHK’larla görevden alınan kamu görevlileri oluşturuyor. Yargıyı bir sopa olarak kullanan Saray iktidarı, en temel insan haklarına ve özgürlüklere savaş açmış durumda.

Mesele aynı zamanda, Saray iktidarının ülke ve dünya tarihinin en kitlesel, barışçıl ve haklı eylemlerinden birini terörle yaftalamaya, gayrimeşru ilan etmeye çalışması.

Can Atalay için verilen mücadele ve bugün Anayasa Mahkemesi’nde verilen karar işte tüm bu boyutları ilgilendiriyor.

Siyasi özgürlüklerimizi, en temel haklarımızı ve nihayetinde Gezi’yi savunmak birleşmiş, bütünleşmiş bir halde. Ve bunların herhangi birinde vereceğimiz en ufak taviz, Türkiye’nin geleceğinin daha da kararmasına, yeni kuşakların başka bir tarih anlatısıyla büyümesine neden olacak.

MÜCADELE ETMEK VE KAZANMAK

Evet mesele boyutlu ve benim açımdan belki de en önemli olan kısımlarını sona bıraktım:

Birincisi; kazanmak!

Mücadele etmek ve kazanmak…

Toplumun pek çok kesimi uzun süredir, Saray iktidarına ve onun kurduğu düzene karşı mücadele ediyor. Yalnız özgürlükler alanında değil, emeğin hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, doğa ve adalet için mücadele sürüyor. Ama eksik olan bir şey var. O da, kazanmaya başlamak. Rutine dönmüş, sadece isyanı haykırmaya indirgenmiş mücadelenin sınırlarına ulaşıldı. Artık kazanmaya başlamak gerekiyor. Can Atalay ve tüm siyasi tutuklular için verilen mücadelenin bu açıdan yeni bir başlangıca işaret edeceğini söylemek mümkün.

Ve nihayet…

Siyaset!

Gezi’de siyasetin üstlenmesi gereken sorumluluğu halk almıştı. O şanlı direnişin belki de en büyük gücü ve en ciddi eksiği de buradaydı.

Şimdi yine, yeni bir başlangıç anındayız.

Bu kez, kazanmaya başlamak ve mücadeleyi büyütmek için bu kez sıra siyasi mücadelede.

Yine Can Atalay kararı, kimliği ve mecliste yoldaşlarıyla mücadelesi işte bu yeni başlangıcın işaret fişeği olacaktır.

Öyleyse Gezi’nin sesini bir kez daha haykırma zamanı:

Bu daha başlangıç!

Etiketler
Can Atalay Türkiye İşçi Partisi - TİP Anayasa Mahkemesi (AYM)