Mayışmayın!

Bu yazı 30 Nisan 2024 tarihinde yazılmaktadır. Bundan dolayı herhangi bir küfür, lanet okuma ve bilumum kızgınlık emaresi barındırmamaktadır. Eser miktarda sinire kesme ve tedirginlik içeriyor olabilir, elden ne gelir…

Her sene olduğu gibi, okulun bahar şenlikleri için bir düzenleme komitesi kurulmuştur. Müdür (M), müdür yardımcısı (MY), bir öğretmen (Ulus Bey) ve bir öğrenci temsilcisi (ÖT) toplantıya çağırılmıştır. Toplantı ilk defa, okulun arka bahçesine bakan müdür yardımcısının odasında gerçekleşmektedir. Çay ve püskevit ikramı yapılmış ama MY çaya fazla batırdığı için aşırı yumuşamış olan püskeviti ağzına götürürken gömleğine düşürmüştür. MY hızla yan odaya geçmiş ama aradan 15-20 dakika geçmesine rağmen geri dönmemiştir. İşin garibi içeriden arabesk bir şarkının sesi gelmektedir. Tedirgin bekleyiş esnasında müdür, nihayetinde yıllar sonra bakanlıktan gelen davete neden icabet etmeyeceğini ve okulun yönetmeliğinde bazı köklü değişiklikler yapmak istediğini anlatmaktadır. Ulus Beyin bu toplantıda bulunuş nedeni ise Okul Aile Birliği ve öğrencilerin katıldığı ankette, çok yeni olmasına rağmen en sevilen öğretmen seçilmesi olmuştur. MY’nin yıllardır alttan alta okulu kafasına göre yönettiğinden kıllanan müdürün ise kafasında binlerce tilki dolanmaktadır. Zaten adı dayakçı hocaya çıkmış olan MY’nin bakanlıktaki çevresi sayesinde pervasızca davranışlarda bulunması özellikle son zamanlarda yönetime iyiden iyiye zarar vermektedir. ÖT’ün ise en büyük derdi yıl sonu sınavlarını nasıl geçeceğidir. Sadece okul tarafından bastırılan kitaplar sürekli zamlandığı için ailesi bazı derslerin kitaplarını alamamıştır. Birkaç gün önce müdür ona, eğer toplantıda düzgün davranırsa sınav notlarında yardımcı olabileceklerini söylemiştir.

Bu şartlar altında toplantı başlamış amma velakin MY’nin talihsiz püskevit kazasından dolayı sekteye uğramıştır:

Ulus: Sayın müdürüm isterseniz Timuçin Beyi beklerken ben öğrencilerle birlikte hazırlanan gündemi sunayım.

Müdür tam hazırlanan dosyayı almak için elini uzatırken içerden gelen şarkının sesi bir anda yükselir. Müdür refleksle elini çeker.

M: Biz ona sonra bakalım. Şenliklerden sonra, benim odama gelirsin konuşuruz.

Ulus: Fakat zaten gündem şenliklerle ilgili.

M: Dediğim gibi… sonra…

ÖT: Müsaade ederseniz, bir şey söyleyebilir miyim?

M: Sizler söyleyeceğinizi söylediniz zaten. (Kafasıyla Ulus Beyi göstererek) Bu okulu yıllardır yönetiyorum, ilk defa şenlik organizasyonunda acemi bir hocayla oturuyorum.

Ulus: Anlamadım?

M: Pardon hocam, sizle ilgili değil? Yüksek sesle düşünmüşüm.

MY odaya girer. Gömleğini değiştirmiştir. Saçlarının ıslaklığı dikkat çeker. Ulus Bey tam bir şey söylemek için ağzını açacakken MY onun sözünü başlamadan keser.

MY: Temoçin!

Ulus: Efendim?

MY: Benim adım Temoçin! Bu konuda çok hassasım. Bana atalarımdan kalmış bir isimdir bu. Bu benim kırmızı çizgimdir. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım!

Ulus: Pardon, ben öyle biliyormuşum. Gündeme geçelim mi?

MY: Ne gündemi? Hangi gündem? Bu toplantıda müdür bey ve ben gündemi belirleriz. Unutmayın ki toplantı benim odamda yapılıyor. Benim odam, benim gündemim.

Ulus: Kusura bakmayın ama bu toplantının gündemi zaten belli. Okulun bahar şenliği. Bu arada sizin saçınız niye ıslak?

MY: Gömleği değiştiriyordum. Hazır üstüm çıplakken bir duş alayım, dedim.

Ulus: Bu odada duş mu var? Haberim yoktu.

MY: Sizin hiçbir şeyden haberiniz yok. Bu odada olan bu odada kalır!

O sırada arka bahçeye bakan cam tıklanır. Camın önünde esmer, orta yaşlarda biri durmaktadır. Sesi dışardan (SD) gelen bu kişi okulun eski bir öğretmenidir.

SD: Okulun hizmetlileri kan ağlıyor! İnsan yerine konmuyorlar! Yakında okulu başınıza yıkarlarsa şaşırmayın!

O sırada okulun güvenliği bu kişiyi apar topar, karga tulumba ederek uzaklaştırırlar.

Ulus: Kim bu bey?

M: Bey deme şu pisliğe!

Ulus: Bayağı efendi biri gibi görünüyor.

M: Biz de öyle zannettik ama içinden iblis çıktı. Çalışanları bizim aleyhimize doldurdu. Hak hukuk falan deyip resmen okulda isyan başlattı. Hakkında suç duyurusunda bulunduk ve uzaklaştırdık. Konu Temoçin Bey’in hassas noktasıdır. Artık bırak burayı, hiçbir yerde çalışamaz. Ömür boyu atıldı senin anlayacağın.

Ulus: Üzüldüm.

MY: Müdür Bey, bu toy hoca neye üzülmektedir? Korkarım bu da Sabahattin çıyanıyla aynı zihniyettedir!

Bir sessizlik olur. Öğrenci temsilcisi sanki sınıftaymış gibi alışkanlıktan parmağını kaldırır.

ÖT: Müsaade ederseniz, bir şey söyleyebilir miyim?

M: Burada büyüklerin konuşuyor. Sana da sıra gelecek. Şimdi konuya girelim. Söz almak isteyen yoksa ben başlayayım. Öncelikle bu sene de geçen yıllarda olduğu gibi okulun spor salonunda bitişik düzen sıralanan öğrenciler İstiklal Marşı okunmasından sonra okulumuza yeni atanan din görevlimizin konuşmasını dinleyecek. Sonrasında Temoçin Bey, öğrencilerimize Türk ulusunun baharı nasıl karşıladığı üzerine ilham verici bir sunum yapacak. En sonunda da ben bir toparlama konuşması yapacağım. Sanırım tören 4-5 saat süreceği için öğrenciler yorulmuş ve aç olacaklardır. Onlara çıkışta makarna ve çaydan oluşan hediye paketimizi vereceğiz. Yalnız bu sene bir değişiklik yapacağız.

Öğrenci temsilcisi ve Ulus Bey yerlerinde hafif doğrulup heyecanla müdüre bakarlar.

M: Bu yıl çubuk yerine fiyonk makarna dağıtacağız. Fiyonk, şekli itibariyle, bahar şenliğine daha uygun olur, diye düşündüm. Ben bile bakarken neşeleniyorum.

Ulus: Allah neşenizi daim etsin Müdür Bey! Yalnız, öğrenciler ve velileri en azından bu yıl farklı bir program talep ediyorlar. Tabii spor salonundakini de yapalım ama…

MY: Veliler dış mihraktır! Okulun yönetimini ele geçirmeye mi çalışıyorlar? Okul dediğin bir ülküdür! Ülküm, yükselmek ve ileri gitmektir! Ne mutlu Türküm diyene!

Ulus: Temoçin Bey, andımız kaldırıldı yalnız.

M: Bu konulara girmeyelim. Temoçin Bey’in hassas noktasıdır. Burada politika yapmanın alemi yok. (Öğrenciye bakar) Şenlik sebep, sınav notları sonuçtur.

Ulus: Bizim kafamızdaki ise okulun ilerisindeki yeşillikte piknik alanı oluşturmak, öğrencilerin ve dileyen ailelerin katıldığı, okul korosunun konser verdiği, eğlenceli faaliyetlerin yapıldığı bir gün geçirmek.

M ve MY birlikte: OLMAAAAZ!

Ulus: Niye?

M: Orada öğrenci öldürüldü.

Ulus: Sayın müdürüm, o olaydan bu yana 50 yıl geçti. Zaten olayın failinin okulla irtibatlı olduğu söylenmekte. Adamlar durduk yerde öğrencilere taşla sopayla saldırmış. Zaten sorun olmaması için ben başlarında olacağım. Sorumluluk bende.

MY: Sanmıyorum.

Ulus: Neyi? Neyi sanmıyorsunuz?

MY: Sorumluluk her daim bizdedir.

M: Velev ki böyle bir şeye izin verdik, fıtratlarında saçma sapan davranışlarda bulunmak olan bu gençler kızlı erkekli, kuru sulu birtakım maddeler tüketerek ortalığı talan ederler. Bu can bu bedende olduğu sürece…

O esnada öğrenci ayağa kalkar.

ÖT: Müsaade ederseniz, bir şey söyleyebilir miyim? Hoş, müsaade etmeseniz de söyleyeceğim; zaten altıma ettim. Bari ben batmışken, bırakın konuşayım. Sayın büyüklerim, ben anladım ki bu okuldan mezun olsam bile benden bir cacık olmayacak. Adam gibi bir öğretim yok. Eğitim dediğin beyin yıkama. Bir parça soluk alayım desen, Temoçin Hoca ve onun ekibi bizi bahçenin köşesine götürüp dövüyor. Misal, teneffüste iki üç arkadaş şarkı söylüyoruz, pat disipline veriliyoruz. Hepimiz psikopata bağladık, paranoyak olduk. Siz izin verseniz de vermeseniz de biz o çayıra çıkacağız. Okul güvenliği kesin bizi hırpalayacak, dövecek ve büyük ihtimalle okuldan ya uzaklaştırılacağız ya da atılacağız. Sorun değil! Zaten bunu göze aldık. Kısacası, Rubicon geçildi artık.

Öğrenci hızla dönüp odadan çıkar, çıkarken de kapıyı sertçe çarpar. Odadakiler şaşkınlıkla birbirine bakar.

MY: Rubicon ne? Ecnebi bir dış mihrak olmasın!

Ulus: Eeeee yeter be!

Bunu dedikten sonra o da odadan çıkar ama kapıyı çarpmaz. Müdür yardımcısıyla odada kalan müdür, pencereden dışarı bakar ve bir öffff çeker.

------------------------

Televizyondaki spikerlerin bazı lafları var ki beni benden alıyor. Örneğin “Nadir gelişen Osasuna atakları…” veya “Yayında ve yapımda emeği geçen…”. Fakat en gıcık olduğum ve sinirlendiğim cümle şu: “Polisin müdahale etmediği grup eylemden sonra sessizce dağıldı.” Sürekli, ha şunu bileydin, diyorum. Sen karışma birader! Burnunu sokma! Beni korumak dışında başka işin yok senin! Sen bozmadıkça bizim herkesle aramız iyi. Şarkıda dendiği gibi: Bırak, güneş içeri girsin!

Bu vesileyle bu yazıya ilham veren kişileri anmadan geçmeyeyim:

Ahmet Gözükara, Aleksandros Konteas, Ali Sidal, Ali Yeşilgül, Bayram Çıtak, Bayram Eyi, Bayram Sürücü, Diran Nigiz, Ercüment Gürkut, Garabet Akyan, Hacer İpek Saman, Hamdi Toka, Hasan Yıldırım, Hatice Altun, Hikmet Özkürkçü, Hüseyin Kırkın, Jale Yeşilnil, Kadir Balcı, Kadriye Duman, Kahraman Alsancak, Kenan Çatak, Leyla Altıparmak, Mahmut Atilla Özbelen, Mehmet Ali (Mustafa) Elmas, Mehmet Ali Genç, Mehmet Ali Kol, Meral Cebren (Özkol), Mürtezim Ortulu, Mustafa Ertan, Nazan Ünaldı, Nazmi Arı, Niyazi Darı, Ömer Narman, Özcan Gürkan, Ramazan Sarı, Rasim Elmas, Sibel Açıkalın, Tevfik Beysoy, Yücel Elbistanlı, Ziya Baki ve kimliği belirsiz 35 yaşında bir erkek vatandaş.

Doğum: Muhtelif, Ölüm: 1 Mayıs 1977

Saygıyla…