78

Dudaklarında yakamoz taşıyan ve gülüşleriyle denizin karanlığa gömülmüş tuhaf hüznünü şenliğe çeviren insanlar tanıdım…

Numeroloji, evrenin gizemlerini çözen eski bir gelenektir. Yaşamlarımızı evrensel enerjiye nasıl hizalayabileceğimizi, arzularımızı dışa vuracağımızı ve her alanda daha büyük başarılar elde etmemize nasıl izin verebileceğimizi ortaya koyar. 78, numerolojiye göre bir “melek” sayıdır ve ilahi rehberlik ve desteğin bir ifadesi olarak görülebilir. 78, başarı, bolluk, içsel bilgelik ve sezgi anlamına gelir. Bu melek sayısı, hedeflerimiz için çok çalışmaya devam ederken bireyselliğimizi kucaklamamız için bizi de teşvik eder. Enerjisi, hayatta güvenle ilerlememize yardımcı olan yaratıcı düşünme ve problem çözme yetenekleriyle bağlantılıdır.

Şimdi, ne alaka, demeyin. Bu benim Gerçek Gündem’deki 78. yazım. Ayrıca annem ve teyzemin yaşlarının ortalaması. (İkinci konuya çok girmesem iyi olur tabii.) Bu önemli kilometre taşına ulaşacağımı ilk başta hiç düşünmemiştim. Daha doğrusu günlük bir yayın organında yazacağım aklıma bile gelmemişti. Bütün bunlara beni Metin Solmaz soktu. Bundan 9-10 ay önce kendisine “Hocam benim yazı yazma isteğim var. Arada iki tane roman, birkaç öykü, bir sürü de şiir yazdım. Aslında sevilmek istiyorum ama çoğu zaman karşılık bulamıyorum. Belki de buluyorumdur da ben anlamıyorumdur. Kafamın içinde bir sürü soru, içimde bir sürü dert birikiyor ve onları yazmadan atamıyorum. Yazınca da tam atamıyorum ama yine de bir rahatlama geliyor. Kurgu dışı bir şeyler de yazıyorum. İçine kendi kafama göre bir parça mizah atıyorum. Bazı arkadaşlar bu yazıların güzel olduğunu söylediler. Ben de yazarken eğleniyorum açıkçası” demiştim. Yanıtı çok net oldu: “Birader, çok uzun konuşuyorsun. Sen konuşmaya başladığında ben kayboluyorum. Sadede gel!” O bunları söylerken aklıma çaydanlığın altını açık unuttuğum geldi. Kafamı bir türlü toparlayamıyorum son 50 yıldır. Nihayetinde, “Hocam, yazdığım birkaç yazı var. Göndersem bakar mısın?” dedim… Olayın başlangıcı budur. Yani tüm suç bana acıyan Metin Solmaz’da; bir de yazıları yayınlamaya değer bulan Faruk Eren’de. Bu sözden hoşlanmamasına rağmen kendisine aylarca “Başkan” dememe ve bilumum tatsız şakama tahammül etmiş biridir.

78. yazının benim için bir başka önemi de Gerçek Gündem’deki son yazım olması. Benden kaynaklanan bazı mücbir nedenlerle yazmaya, daha doğrusu düzenli olarak yazmaya ara vermem gerekiyor. Yani, bir başka yere transfer falan olmuyorum, ya da gazete yönetimiyle bir anlaşmazlığım yok. Özellikle Mert Eskisındı da haza bir beyefendi. Zaten güldük, eğlendik, tadında bırakmak lazım.

Tabii yazmak çok zevkli bir şey. Ben düzensiz de olsa yazmaya devam edeceğim. Yalnız, artık genele değil özele, bir başka deyişle kendime. Bunları paylaşacağım bir blog açmayı düşünüyorum ama henüz adresi belli değil. Benim e-mail adresim zaten gazetedeki yazılarımın başında var. Bana bir mesaj gönderirseniz, blog adresini açılınca paylaşırım. Ayrıca Facebook var, Instagram var falan. Ayrıca “ŞİMDİ bitti” ve “Cılk” adlı iki romanım da hala satışta. Bir anda kendinize işkence etme isteğiyle dolarsa içiniz, bu romanlar sizin için biçilmiş kaftan 😊

Bu vesileyle bazı kişilere teşekkür etmek istiyorum:

En başta haliyle Banu Alkan’a teşekkür ederim. Yazılarımda sıkça yer alan biridir. Beni tanımaz etmez. Yine de kelimelerimin arasına misafir geldiği için kendisine sevgilerimi iletiyorum.

Yazıları yazarken haliyle birtakım personalar yarattım. En fazla da benden bıkan ve utanan oğlum ve de sürekli her fırsatta bana laf sokan ve aptallığımı su yüzüne çıkaran karım… İkisi de yazdıklarımı gülerek karşıladılar. Sizi seviyorum… Çok, en çok!

Çeşitli mecralarda beni destekleyen ve yazılarımın daha geniş bir çevreye yayılmasını sağlayan dostlarıma da tek bir şey iletmek isterim: “Ne yaptığınızın farkında mısınız?”

Tüm bunların yanı sıra yazdıklarıma değer verip ve de üşenmeyip benimle fikirlerini, duygularını ve hatta kendi özellerini paylaşan bir sürü kişiyle tanıştım. Bazılarıyla uzunca bir süre yazıştım ve hala yazışıyorum. İnanın herkesten bir şey öğrendim. Israrla eşcinsel olduğum konusunda beni ikna etmek için uğraşan okurum da yazdıklarımı siyasi partilerin kapısına asmayı öneren de içimde bir sevinç uyandırdı. Umursadılar yazıları… Alt başlıkta sizleri anlatmaya çalıştım naçizane.

Sürçü lisan ettiysem, affola…

Son sözü, sözcüklerin en tılsımlı haline, şiire, bırakmak isterim. Attila İlhan’ın Ayrılık Sevdaya Dahil şiirinden bir bukleyle bitirmek belki de en doğrusu.

“telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sahili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili”