Nuri Günay yazdı: 100. yılında CHP'ye soldan bakmak - 1 (1. Kuruluştan 1938’e…)

Cumhuriyet Halk Partisi de bu yılların ruhunu gayet iyi yansıtıyor. İlk yıllarında ve sonrasında farklı eğilimleri bünyesinde barındıran, hiçbir zaman homojen olmayan bir parti CHP. Aynı zamanda savunduğu fikrin tam tersi yerde pozisyonların da çok sık alınabildiği bir yapı.

Takvimler 6 Aralık 1922’yi gösterirken, Mustafa Kemal basının karşısına geçerek “Halk Fırkası” adında yeni bir parti kurma hazırlığında olduğunu söyler. İstanbul basını bu haberi heyecanla ama daha çok telaşla karşılar. Telaşın sebebi kurulacak yeni partiden ziyade onun ismidir. Ne demektir “halk”? Henüz birkaç yıl önce Bolşevik Devrimi gerçekleşmişken ve memlekette rejimin ne olacağı hala muallakken Mustafa Kemal sosyalist ya da ona yakın bir rejimin mi haberini vermektedir? Esasında bu tedirginlik İstanbul ticaret burjuvazisinin ruh halinin bir yansımasıdır. Oysa Mustafa Kemal mesela İzmir İktisat Kongresi’nde “Bizim halkımız menfaatleri yekdiğerinden ayrılır sınıflar halinde değil; bilakis mevcudiyetleri ve mesailerinin toplamı yekdiğerine lazım olan sınıflardan ibarettir.” diyor ve defâatle bu minvalde beyanatlar veriyordu.

Kurtuluş Savaşı’nın halkçılığı hem işgale hem de çürümüş devlete ve bürokrasiye karşı bir içeriğe sahipken Cumhuriyet dönemi halkçılığı sınıf mücadelelerine cevaz vermeyen bir içerikle şekillendirilmeye çalışılıyordu.

Mustafa Kemal, 14 Ocak 1923’te Batı Anadolu gezisine “parti” meselesini halkla yüz yüze konuşmak için çıktı.

PARTİNİN KURULUŞUNDAN ÖNCEKİ AHVAL

Şimdi biraz geriye dönelim. Cumhuriyet Halk Partisi, 4 Eylül 1919’da yapılan Sivas Kongresi’ni partinin ilk kongresi sayar. Kongre Osmanlı’nın tarih sahnesinden silinmesi, Kurtuluş Savaşı ve sonrasında “Cumhuriyet’in ilanı” sürecinin en önemli aşamalarından birisidir. Var olan direnişleri birleştirme adımının yanı sıra oluşan siyasi boşluğa önemli bir siyasal müdahale anlamını taşır. Mustafa Kemal bu kongrenin başkanı seçilebilmesiyle pozisyonunu güçlendirmiş, Heyet-i Temsiliye yetkili bir organ haline gelmiş, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri (ARMHC) “mücadelenin çatısı” olarak ilan edilmiştir.

ARMHC’nin kökeni ağırlıklı olarak eski İttihatçı kadrolardı. Bu doğaldır fakat bunu deyip bırakırsak kestirmeden gitmiş oluruz. Çünkü İttihatçılık, Mondros sonrası önderlerinin kaçışıyla bir manada nihayete ermişti. Dolayısıyla kadroların bu kökenden gelmesi İttihatçı siyasetin aynen devam ettiği anlamına da tamamen ortadan kalktığı anlamına da gelmez. Bu kökü yok saymadan süreç içindeki değişimi görmek daha isabetli olacaktır.

ARMHC işgallere teslim olan İstanbul Hükümeti’yle ilişkilerini kesme kararı almış, Ekim 1919’da Damat Ferit hükümeti istifa etmiş, Ali Rıza Paşa Hükümeti kurulmuştur. Yeni hükümet seçimleri yapmış, ARMHC üyeleri Meclis-i Mebusan’a girmeyi başarmıştır. Mustafa Kemal İstanbul’da açılacak parlamentoya katılmamış ama “Müdafaa-i Hukuk Grubu” olarak Meclis’te yer alınmasını istemiştir. Ancak Ankara’ya daha doğrusu Mustafa Kemal’e yakın olan mebuslar Felah-ı Vatan Grubu’nu kurabilmişlerdir. Son Mebusan Meclisi’nin yaptığı en önemli iş hiç kuşkusuz Misak-ı Milli’nin kabul edilmesidir.

Saltanata koşulsuz bağlı meclisin İstanbul kanadı üyeleri İstanbul dışında oluşan siyasi inisiyatifin güçlenmesine razı değildirler. Ankara’da bir hükümet oluşmasına karşıdırlar, Mebusan Meclisi dışında bir faaliyete sıcak bakmamaktadırlar. ARMHC’nin üyelerinin bazıları da Ankara’da hükümet kurulması konusunda tereddütlüdür. Ama 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali bu fikrin isabetsizliğini ispatlamıştır. Pek çok vekil tutuklanarak Malta’ya sürülmüştür.

Bu atmosfer içinde 19 Mart 1920’de Ankara’da bağımsız bir meclis açılacağı ilan edilmiş ve 23 Nisan’da Büyük Millet Meclisi açılmıştır. Meclis, birinci başkanlığa Mustafa Kemal’i, ikinci başkanlığa Celalettin Arif Bey’i seçer. Meclis savaş ve işgal koşullarında oluşmuş, çok somut bir amaca odaklanmış bir yapıydı. Ortaklaştığı tek konu vardı: İşgalin son bulması. Önemli bir çoğunluk meclisin işlevinin de bu sınırda olduğunu düşünüyordu. Fakat Mustafa Kemal için bütün bu yaşananlar sürecin başıydı.

Gerçekleştirilmek istenen hedeflerin anlatılması, savunulması ve mümkün kılınması için grup haline gelinmesi gerekiyordu. Müdafaa-i Hukuk Grubu Mustafa Kemal başkanlığında (Birinci Grup) bu amaçla 10 Mayıs 1921 tarihinde kuruldu. Kurulacak partinin ön adımı atılmıştı.

Muhalefet kanadı ise “İkinci Grup” adıyla bir yıl sonra, 1922’de kuruldu. İkinci Grup sayıca fazladır ama Birinci Grup savaşı kazanmış önderliğe ve kuvvetli bir siyasi iradeye sahip olmanın avantajını taşımaktadır. İki grup arasındaki ihtilaflı konular saltanat ve hilafettir. Mustafa Kemal bu konularda hem kendi grubuna hem de İkinci Gruba karşı ihtiyatlı davranmış, ancak ortam elverişli hale gelince önce saltanatı daha sonra da hilafeti kaldıracaktır. Her iki adım da muhalefetin yoğun itirazlarıyla karşılanacaktır.

HALK FIRKASI KURULUYOR

Tekrar Halk Fırkası’nın kurulduğu günlere dönelim. Nisan 1923’te Büyük Millet Meclisi seçim kararı alarak dağıldı. Mustafa Kemal gerek İkinci Grubun muhalefetiyle gerekse Birinci Gruptakilerin mevcut haliyle ilerlenemeyeceğini düşünüyordu. Seçimlerin yenilenmesi bu açıdan önemliydi. Seçimlere giderken Müdafaa-i Hukuk Grubu “Dokuz Umde” adında bir program hazırladı. Dokuz Umde’de yeni rejimden köşeli şekilde bahsedilmemiş, hilafet makamına dair bir şey söylenmemiştir. Programa göre aşar vergisi düzeltilecek, tütün ekimi ve ticareti milli çıkarlara göre düzenlenecek, zirai kredi artırılacak ve zirai makineler ithal edilecek, mali kurumlar kredi hacmi artacak şekilde düzenlenecek, demiryolu yapımına girişilecek ve eğitim seferberliği yapılacaktır. Halk Fırkası tüzüğünün de içinden çıkacağı program daha çok iktisadi kalkınma başlıklarına vurgu yapıyordur.

Seçim sonrasında 11 Ağustos 1923’te toplanan yeni mecliste İkinci Grup yoktur. Artık partinin kurulma zamanı gelmiştir. 9 Eylül 1923’te Halk Fırkası Nizamnamesi kabul edilmiş, parti resmen kurulmuştur. 29 Ekim’de Cumhuriyet’in ilanının ardından İsmet Paşa, Mustafa Kemal Paşa tarafından Halk Fırkasının genel başkan vekili olarak atandı. Ertesi gün Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti il merkezlerine Halk Fırkası’nın kurulduğu ve cemiyetin bütün birimlerinin Halk Fırkası’na dâhil olduğuna dair bir genelge gönderildi.

Bu dönem muhalefetin en önemli başlığı eski rejimden elde kalan tek makam hilafetti. Yeni rejim için bile bu makam işlevsiz haliyle yapılacak olanların önünde engeldi. 3 Mart 1924’te “hilafet” kaldırıldı.

Halk Fırkası 1924 yılında tüm yurtta örgütlenmesini genişletmeye çalıştı. İllerde, ilçelerde, kazalarda aza kayıtları ve heyetler seçildi.

20 Nisan 1924 tarihinde de 1924 Anayasası kabul edildi. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”, “Türkiye Büyük Millet Meclisi, Milletin tek ve hakiki mümessili olup, Millet adına hâkimiyet hakkını kullanır”, “Yasama ve yürütme kuvvetleri Büyük Millet Meclisi'nde toplanır” gibi maddelerle meclis üstünlüğü somutlaştırıldı. Cumhurbaşkanına dair ilk tasarıda meclisi feshetme gibi yetkiler varken bu maddeler anayasada yer almadı.

Nuri Günay yazdı: 100. yılında CHP'ye soldan bakmak - 1 (1. Kuruluştan 1938’e…) - Resim : 1

TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASININ KURULUŞU

1924 yılında başka bir partinin kurulmasını hızlandıran gelişmeler yaşanır. O dönem “Paşalar Komplosu” adı verilen bir dizi adımla Milli Mücadele sürecinin komutanları, yeni dönemin gelenekçilerinin bir muhalefet hareketi örgütlemesi söz konusudur. Kazım Karabekir, Ali Fuat, Refet, Cafer Tayyar, Cevat Paşalar ile Rauf Bey bu isimlerin başında gelir. Askerlikten ayrılıp peş peşe milletvekilliğine geçmeleri bu şüpheyi kuvvetlendirmiştir. Çıkartılan bir kanun gereği bir kısmı orduya döner; Kazım Karabekir, Ali Fuat ve Cafer Paşalar ise askerlikten istifa ederek mecliste kalır.

Nihayetinde 17 Kasım1924 tarihinde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) kurulur. Kazım Karabekir başkan, Rauf Bey ve Adnan (Adıvar) Bey başkan yardımcısı, Ali Fuat Paşa genel sekreterlik görevlerini üstlenirler. Parti kısa süre içinde yeni rejime, Halk Fıkrası’na muhalif olan bütün kesimlerin odak noktası haline gelir. Otoriterlik eleştirisi ve liberalizm savunusunun yanında laikliğe karşı dini koruyormuş görüntüsü partinin ana dayanak noktası haline gelir. Tüzükte şöyle yazmaktadır: “Fırka, efkâr ve itikâd-ı diniyeye hürmetkârdır.”

İstanbul ticaret burjuvazisi partiyi siyasetteki temsilcisi olarak görür, Vatan, Tanin ve Tevhidi Efkar gazeteleri destekleyen yayınlar yapar. TCF ilk temsilciliğini Urfa’da açar; dini, feodal çevrelerin desteğini alır. Sonuçta 1925’te başlayan Şeyh Sait ayaklanması gerekçe gösterilerek Haziran ayında kapatılır. Partinin vekilleri isyanla doğrudan ilişkilendirilmeye çalışılır ve daha sonra “İzmir Suikastı” ile ilişkilendirilen bazı kurucuları yargılanır.

Nuri Günay yazdı: 100. yılında CHP'ye soldan bakmak - 1 (1. Kuruluştan 1938’e…) - Resim : 2

İsyanın sonucunda çıkartılan Takrir-i Sükûn yasası bu dönemin olağanüstü hal uygulamasıdır. İki yıllığına çıkartılmışken bu süre uzatılır. Aralarında birçok sosyalist dergi ve gazetenin de olduğu yayınlar yasaklanır. Bu süreçte tek parti iktidarının pekiştiği, muhalefetin susturulduğu bir dönemdir.

BİR BAŞKA “MUHALEFET” PARTİSİ DENEMESİ: SERBEST CUMHURİYET FIRKASI

15 Ekim 1927’de toplanan kurultay, parti kurulduktan sonra yapılan ilk kongredir. Kurultayda Mustafa Kemal tarafından Nutuk okunmuştur. Cumhuriyetçilik, halkçılık, milliyetçilik kongrenin ana vurgusudur. Kongre kararları uyarınca Mustafa Kemal, Halk Fırkası’nın değişmez genel başkanı Başvekil İsmet İnönü ise Umumi Reis Yardımcısıdır. Yine kurultayda Umumi Reislik Beyannamesi (Genel Başkanlık Bildirgesi) hazırlanmış ve onaylanmıştır.

Nuri Günay yazdı: 100. yılında CHP'ye soldan bakmak - 1 (1. Kuruluştan 1938’e…) - Resim : 3

Cumhuriyet tarihinin ikinci muhalefet partisi denemesi 1930’da oldu. Birincisinden farklı olarak bu kez bizzat Atatürk yeni partinin kuruluşu için Fethi Bey’i görevlendiriyordu. “Makul” muhalefet yaparak tek parti iktidarına dönük eleştirel bir pozisyonda olması demokratik bir görüntüye hizmet edebilirdi. Bu Türkiye’nin uluslararası siyasetteki konumu için bir ihtiyaç olarak görülüyordu. Fakat Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) tahmin edilenin üstünde bir teveccühle karşılaştı. Eylül ayında Fethi Bey İzmir’de büyük bir kalabalığa hitap etti ve parti Ekim 1930 tarihinde yapılan yerel seçimlerde beklenmeyen bir başarı gösterdi. “Türkiye henüz çok partili demokrasiye hazır değildi” görüşü öne çıktı ve 17 Kasım 1930 günü Fethi Bey partisini feshetti.

Nuri Günay yazdı: 100. yılında CHP'ye soldan bakmak - 1 (1. Kuruluştan 1938’e…) - Resim : 4

KOŞULLAR ZORLU, REJİM SERTLEŞİYOR

1929’da tüm dünya ekonomik bir buhranın ortasına düşmüştü. Türkiye de bunalımdan kısa sürede etkilendi. Ekonomi büyük dış ticaret akışına bağlıydı. İhraç mallarının hızla düşmesiyle lira değer kaybetti. Ticaret kredilerine son verildi. Köylüler borçlarını ödeyemedi mallarını satmak durumunda kalıyordu. Bu dönemde gümrük vergilerini artıran, yeni bir dış ticaret politikası oluştu. Bürokraside devlet kanadı güçlendi, devletin müdahale kanalları arttı.

3. Kurultay 10-18 Mayıs 1931 tarihlerinde toplandı. Kurultaydan kısa süre önce Recep Peker partinin genel sekreterliğine getirildi. Peker bundan sonrasında uzun süre parti politikalarının belirlenmesinde etkili bir isim olacaktı. Kapitalizmin gelişmesi için devletin doğrudan hâkimiyetinin ve müdahaleciliğinin gerektiği bu kongrede çok daha somut bir hal alıyor, önceki dönem raporunu okuyan İsmet Paşa devletçiliği açıkça ifade ediyordu.

3. Kurultay’da partinin “altı ilkesi” resmiyet kazandı. Altı ilkeyi ifade eden “altı ok” amblemi İsmail Hakkı Tonguç tarafından çizilmiştir. Kurultayda tüzüğün dışında ilk defa parti programı oluşturuldu. Halkevleri de bu kurultayda alınan kararlar neticesinde kurulur.

1932’den sonraki dönemde burjuva devrimlerin tanıdığı hak ve hürriyetlerden bahsetmek pek mümkün değil. Cumhuriyetin ilk yıllarında üniversite özerkliğinden kısmen söz edilebilirken çıkartılan kanunla bu kısmi özerklik son bulur. Kurucu parti olması hasebiyle CHP’nin devletle fiili olarak bağlarının olması anlaşılabilir. 1932’den sonra bu bağlar resmiyet kazanır.

Bu dönem basının sesi kısılır, grevler yasaklanır. 1934’te yürürlüğe konan Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’yla polise şüpheli gördüğünü sınırsız gözaltında tutma yetkisi verilir. 141. ve 142. maddeler bu dönemde yasalaşır. Parti içinde etkin konuma yükselen Recep Peker, Şükrü Kaya, Mahmut Esat Bozkurt gibi isimler yükselen totaliter rejimleri ve hatta İtalyan Faşizminin uygulamaları örnek aldıklarını açıkça söylüyorlardı.

Bununla birlikte 1934’te Birinci Beş Yıllık Plan uygulamaya konur, devlet eliyle ağır sanayi kurulacaktır. Kaynağın önemli bir kısmı ise Sovyet kredileriyle sağlanır.

1930’lu yılların başında devletçiliği İsmet İnönü’nün, liberalliği de Celal Bayar’ın temsil ettiği iki ayrı uç belirginleşmişti. Bayar 1937 yılında başbakanlığa getirildi, İsmet Paşa Atatürk ölene kadar geri planda kaldı.

1935’te yapılan, Atatürk açılış konuşmasını yaptığı 4. Kurultay 9 Mayıs’ta başladı ve yedi gün sürdü. Celal Bayar beklenilenin aksine devletçiliği öne çıkartan bir ekonomik program çerçevesi çizdi. Devlet ve parti toplumu ve iktisadi hayatı şekillendirmede en önemli merci olacaktı. “Fırka” kelimesinin yerine de artık “parti” kullanılacaktı. Parti ve devlet teşkilatlarının bütünleşmesine dönük adımlar atılacağı anlatıldı. Devamında 18 Haziran’da İsmet İnönü yayımladığı genelgeyle parti ile devlet teşkilatının birleştirildiği açıkladı. Bu dönemde memurların partiye üye olma yasağı rafa kalktı. Valiler il başkanı, İçişleri Bakanı parti genel sekreteri oldu. Recep Peker görevinden alınırken yerine İçişleri Bakanı Şükrü Kaya getirildi. 1937 yılında CHP ilkeleri Anayasa’ya dâhil edildi. Böylece parti ile devlet arasında bir fark kalmadı. Bu arada İçişleri Bakanının genel sekreter olması kuralı 1939’da kaldırıldı.

Nuri Günay yazdı: 100. yılında CHP'ye soldan bakmak - 1 (1. Kuruluştan 1938’e…) - Resim : 5

BİR DÖNEMİN SONUNA GELİRKEN

Cumhuriyetin ilk yılları pek çok farklı durumu aynı anda ele almayı gerektiriyor. Bu dönem ümmetten yurttaşlığa geçmenin, burjuva devrim çabasının, kalkınma hamlelerinin, eğitim seferberliğinin, kadınlara dönük hakların, laiklik adımlarının, batıya uyumlu bir memleket olma adımlarının hızla atıldığı yıllardır. Ama bunun yanında “sınıfsız, kaynaşmış bir toplum” iddiasıyla sınıf mücadelelerinin engellendiği, solun baskılandığı, uluslaşma çabası içinde bugün pek kimselerin ağzına almadığı “dil teorisi”, “tarih tezi” gibi girişimlerin yapıldığı yıllar…

Cumhuriyet Halk Partisi de bu yılların ruhunu gayet iyi yansıtıyor. İlk yıllarında ve sonrasında farklı eğilimleri bünyesinde barındıran, hiçbir zaman homojen olmayan bir parti CHP. Aynı zamanda savunduğu fikrin tam tersi yerde pozisyonların da çok sık alınabildiği bir yapı. Örneğin İsmet İnönü asker kökenli bir devlet adamı olarak devletçi bir kastı temsil ederken, Celal Bayar liberal, serbest piyasa yanlısı bir anlayışı temsil eder görünür. Ama öyle zamanlar olur ki Celal Bayar gayet devletçi bir hattı savunur pozisyonda kendisini bulur. Ya da İsmet İnönü liberal bir çizgiye doğru adım atar. CHP’nin bir tarafında İtalyan faşizmini örnek alan Recep Peker gibi isimler bir tarafında da Kemalist ideolojiyi çerçevelendirmeye çalışan, “Marksizm’den farklı bir sosyalist yol izlemeyi” tartışan Kadro ekibi vardır.

1938’in 10 Kasım’ında hem Cumhuriyet’in hem de Halk Partisi’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk hayata gözlerini yumar. Türkiye’yi ise dünyayı olduğu gibi çok daha zor bir dönem beklemektedir.

KAYNAKLAR

Hikmet Bila, CHP 1919-2009, Doğan Yayınları

Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonrası, İmge Yayınevi

Prof Dr. Hakkı Uyar, 100 Soruda CUMHURİYET HALK PARTİSİ TARİHİ (1923-2015), ANKA-HA Haber Medya İletişim Hizmetleri ve Yayın A.Ş.

Feroz Ahmad , Demokrasi Sürecinde Türkiye 1945-1980, Hil Yayınları

Stefanos Yerasimos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye 3. Cilt

Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları

Etiketler
CHP CHP kurultayı Mustafa Kemal Atatürk İsmet İnönü Meclis Cumhuriyet Kongre Cumhuriyet Halk Partisi