2023’ün karanlığı umudumuzu tüketti mi?

"Fakat ne mümkün… Yaşadığımız çağda ve bu sistemde olağan akışı içinde hayatı sürdürmek diye bir olasılık yok. Hele son yıllarda geçen her sene bir öncekinden daha kötü ve zor oldu. 2023, 2022’ye rahmet okuttu."

Güzeldir yeni başlangıçlar. Bir önceki dönemin muhasebesi yapılır, hedefler belirlenir, kesinlikle yapılmayacakların ve mutlaka yapılacakların listesi çıkartılır. Aslında olan milyarca yıldır süren bir tekrardan ibaret, dünya güneşin etrafında dönmeye devam ediyor. Eskiyen yılın son günüyle yeni yılın ilk gün arasında hiçbir fark yok. Güne anlamını veren doğanın döngüsünden çok insanların ihtiyaçları. İnsan hayal kırıklıklarının, yenilgilerin, üzüntülerin, kaybetmenin karşısında değişimi, yeniyi isteyerek ve umut ederek yaşıyor.[i]

ESKİYEN YILDAN HATIRDA KALANLAR

“Mutlu yıllar” dilekleriyle girilir yeni yıla. İyimser bir dilektir ama bütün bir yılın mutlu geçme ihtimali yoktur. Hayat acılarımızla, yaralarımızla, kaygılarımızla, kederimiz ve sevinçlerimizle sürmek zorunda. Birileri doğacak sevinecek, birileri aramızdan ayrılacak üzüleceğiz. Hayatın doğal ritmi böyle, daha doğrusu böyle olmalı.

Fakat ne mümkün… Yaşadığımız çağda ve bu sistemde olağan akışı içinde hayatı sürdürmek diye bir olasılık yok. Hele son yıllarda geçen her sene bir öncekinden daha kötü ve zor oldu. 2023, 2022’ye rahmet okuttu.

Hâlbuki yine güzel dileklerle girmiştik yeni yıla. Aydınlık ihtimaline sarılırken karanlığın ortasında bulduk kendimizi.

6 Şubat’ta önce 7.7 şiddetindeki depremle, sonra 7.6’yla yıkıldık. 50 binin üzerinde insanımızı yitirdik, yüzbinlerce insanımız yaralandı. Milyonlarca insan evlerini kaybetti, yerinden yurdundan göçmek zorunda kaldı. 20 Şubat’ta neredeyse tamamı yıkılmış olan Hatay Defne’de 6.4 ve Samandağ’da 5.8 büyüklüğündeki depremler meydana geldi. Kâbusumuz sürüyordu, 7 Şubat’ta ise Malatya Yeşilyurt’ta 5.6 şiddetinde bir deprem oldu. Depreme “yüzyılın felaketi” gibi isimler takılsa da yaşadığımız Türkiye Kapitalizminin şehirleri bize mezar haline getirdiği gerçeğiydi. 20 yılı aşan iktidarı döneminde AKP bu tablonun daha da kötüleşmesi için elinden geleni yapmıştı.

Ölüm, soğuk, açlık, susuzluk vardı ama depremin hemen sonrasındaki en kritik saatlerde arama kurtarmaya gelen yoktu. Televizyonların ortak yayınında şov vardı, “Türkiye tek yürek” programlarında milyonlar havada uçuşuyordu. Peki, toplanan paralar ne oldu? Bir kuruşu deprem bölgesine harcandı mı? On yıllardır toplanan deprem vergileri ne olduysa bunda da olan oydu. Aradan geçen 11 ay sonucunda deprem şehirlerindeki karanlık tablo sürüyor. En kötüsü bu tablonun değişeceğine dair umutlar da tükeniyor.

Deprem sonrası ülkemiz hızlıca seçim gündemine teslim oldu. İktidarın klasikleşen reklam kampanyaları devredeydi. Artık TOGG’umuz vardı, İMECE uzaya fırlatılıyordu, Karadeniz’de yine hep seçim önceleri ortaya çıkma huyu olan acayip bir doğalgaz rezervi bulunmuştu. Zigana Tüneli hizmete girmişti. Depremin yıktığı Hatay’da 10 metrekarelik demirin üstüne beton dökerek temel atma töreni yapılıyordu.

Epey zamandır AKP’den ülkeyi kurtarma vaadiyle toplanıp dağılan Altılı Masa iş somutlaşma aşamasına geldiğinde sallanmaya başladı. 5 Mart’ta Meral Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itiraz ederek masadan kalkıverdi. Oluşan büyük tepkinin ardından Akşener masaya döndü, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına “evet” dedi ama “birlik beraberlik havası” sonrasında hiç oluşamadı, Akşener ve İYİP seçim sürecinde aktif rol almadı.

15 Mart’ta Adıyaman ve Şanlıurfa’da yaşanan sel bizler için yine felaket oldu. 21 kişi hayatını kaybetti ama insanlarımızı göz göre göre öldüren, ranta dayalı bu çarpık şehirleşmenin hesabı verilmedi.

2023’ün hemen başında, 2 Ocak’ta, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesine ilişkin Cumhurbaşkanı kararının iptaline yönelik davaları reddeden Danıştay 10. Dairesinin kararını onadı. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği daha da derinleşirken Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun raporuna göre yılın ilk 10 ayında 350 kadın, erkekler tarafından katledildi. Bu bir katliam tablosu ve erkek egemen sistemin kadınlara adeta savaş açtığını gösteriyor.

28 Mayıs seçimleri “cehennemin kapılarının kapanmasını” isteyen ülkenin yarısı için etkisinin hala geçmediği bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Halbuki yenilgiler, hayal kırıklıkları, başarısızlıklar siyasetin, mücadelenin doğasında var. Eğer yenilgiler doğru değerlendirilirse ve doğru dersler çıkartılırsa zaferlere giden yolun taşları da olabilirler.

Bütün bir yazı seçim sonuçlarının yarattığı ruh haliyle yaşadık. Öyle ki Galatasaraylılar şampiyonluğa doğru dürüst sevinemedi. Haziran ayında Kadın Tekvando Milli Takımının dünya şampiyonu olması arada kaynadı. Kadın Milli Voleybol takımının şampiyonlukları havamızı bir nebze olsun değiştirdi. Fakat bu bile solun bazı kesimlerinin anlaşamamasına neden olabildi. En yakınımızdakine, beraber yol yürüyebileceklerimize karşı uzunca zamandır fazlaca hoyratız.

2024’e girerken içinde olduğumuz hal derinleşen yoksulluğumuzla sürüyor. Eve ekmek götürememek artık bir metafor değil, yalın ve acı bir gerçek. Gidişat değiştirilemezse önümüzdeki yıllarda evsizler, sokakta yaşayanlar da acı bir gerçek haline gelecek.

Milyonlar artık geleceğe dair plan yapamıyor, kenara üç kuruş koyamıyor. Ev almak, araba almak artık hayal. Kiralar ödenemez durumda, faturalar her ay katlanarak geliyor. Pazara, markete gittiğimizde peynir alıp almamak konusunda bile kararsız kalıyoruz.

2023’te adaletsizlik vites yükseltti. TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın adeta rehin olarak tutulması bu adaletsizliğin sembolü haline geldi. Anayasa, Anayasa Mahkemesi, kanunlar ve hatta teamüller dahi iktidar ve ortakları için yok hükmümde.

Bu kapkara yıl yoksul hanelere düşen acı haberlerle bitiyor. İktidar sahipleri, yandaşları memleketin genç evlatlarının ölmemesi için çaba harcamıyor. Sorunu çözmek için adım atmak yerine çatışmanın, düşmanlığın ve milliyetçiliğin yarattığı siyasi iklimi tercih ediyor.

İşte böyle bir yıldı cumhuriyetin de 100. Yılı olan 2023…

DÜNYAMIZ NE HALDE?

Yaşlı dünyamızın 2023’ü de aydınlık değildi. Yüzlerce göçmen yine denizlerde boğuldu. Dünyanın pek çok yerinde insanlık yine öldü. Ukrayna’da savaş devam etti. 7 Ekim'de Hamas liderliğindeki Filistin direnişinin işgale karşı askeri operasyonuyla şiddetlenen savaş, İsrail'in soykırımıyla sürüyor.

Küresel ısınma başta olmak üzere dünyanın ve insanlığın geleceğini tehdit eden her şey henüz önlenemez şekilde karşımızda.

Tabloyu dünya siyasetinin girdiği atmosfer daha da ağırlaştırıyor. Ülkemizdekine benzer şekilde ABD, Avrupa, Latin Amerika, Hindistan gibi coğrafyalarda sağcı, faşist hareketler yükseliyor.

Kapitalizmin sömürü konusunda hiçbir sınırının olmadığını ve karşısında bir güç olmadıkça köleliğin en aşağılık biçimlerine insanlığı maruz bırakabileceğini sanıyorum artık anlamışızdır. Bir sınıra geldiysek o sınır galiba liberal demokrasinin sınırıdır. Yani kapitalizm insanlığa artık liberal bir demokrasi vadedemiyor.

UMUT YOK MU?

Yılın son günlerinde, bu karanlık tablodan morallerimiz daha da bozulsun diye bahsetmedim. Bilakis bu tablo başka bir seçeneğe mecbur olduğumuz gerçeğini daha iyi anlamamızı sağlayabilir.

Ne geçmiş seçimlerin yarattığı mutsuzluğa ne de önümüzdeki seçimlere dair dermansızlığa takılıp kalmayalım. Sorunumuz çok daha derin. Abartmak pahasına söylüyorum dünyanın kurtarılması, ülkemizin kurtarılması, yepyeni bir hayatın kurulması insanlığın mecburiyeti.

Eşitlik, özgürlük, barış, laiklik, demokrasi gibi evrensel değerlerin bayrağını artık yalnızca sol taşıyabilir. Bugünden bakıldığında solun hali umut vermiyor olabilir. Ama bilelim ki solun hızla büyüme ve umut haline gelebilmek gibi bir huyu da vardır. Şüphesiz bu aynı zamanda bin bir emek, fedakarlıkla mümkün oluyor.

Bugün solun bütün renk ve farklılıklarıyla tek ses haline gelebildiği, aynı çatı altında birleştiği, aynı hedeflerde ortaklaşabildiği, her bir yurttaşın kolaylıkla örgütçüsü haline gelebileceği esaslı ama bir o kadar da basit ve kolay anlaşılır bir siyasi çizgiye ihtiyacı var.

Sol hayatın her alanında yeniden etkili hale gelebilirse ülkemiz nefes almaya başlayabilir. Bunun mümkün olduğuna inanıyorum. İnanmadan ve umut etmeden yola koyulmak mümkün değil.

Değişim doğanın, hayatın kanunu ise ve değişimi kendiliğinden olabilecek bir doğal süreç olarak gören “iyimserlerden” değilsek “olduğu yerde kalmış koşulları kendi şarkıları eşliğinde dans etmeye zorlamalıyız.”

Artık her yıl tekrar ettiğim bir yeni yıl dileğim var, bu seneyi de onunla bitireceğim. Tarafını eşitlikten, özgürlükten, barıştan, kardeşlikten yana seçenlerin, karanlığa teslim olmayanların yeni yılı kutlu olsun. Kendisi için istediği güzellikleri başkaları için de isteyenler çok yaşasın. Hepimiz için güzel bir yıl olsun…


[i] 2022’nin sonunda yılbaşı kutlamanın tarihine ilişkin yazmıştım. Meraklıları için:

https://www.gercekgundem.com/yazarlar/nuri-gunay/kulturumuzde-var-ulkemizde-yilbasi-kutlamanin-tarihi-406001