Aklımızın erdiği ve ermediği işler…

Ne diyor Goethe; “Zenginliğinizi yitirmekle fazla bir şey yitirmezsiniz/ Şerefinizi yitirmekle çok şeyi yitirirsiniz/ Cesaretinizi yitirmekle her şeyi yitirirsiniz.”

Doğal, alçakgönüllü, herkes gibi kişilere özlem duyulduğu, 100 çalışandan 84’ünün borçlu olduğu, iş kazalarında hayatını kaybedenlerin sayısının arttığı, kocasını maden kazasında kaybeden kadının; “Kömür kara, toprak kara diyorduk, şimdi de hayatlarımız karardı” şeklindeki feryadının unutulmadığı bir ülke…

Yakıcı ve yıkıcı enflasyon, TÜİK ve ENAG’dan farklı açıklamalar, artan işsizlik, yok sayılan üretim, göze sokulan torpil, psikolojisi bozulan toplum, canımıza tak eden zamlar! TÜİK’in raporuna göre çocuk işçi sayısının 2 milyon olduğu ve 578 çocuğun iş kazalarında hayatını yitirdiği hakça bir düzen! 7.5 milyon çocuğun, yani 3 çocuktan birinin yatağa aç girdiği kıskanılan Türkiye! Her şeye kaynak bulan, itibardan tasarruf edilmez diyen yönetimin okula aç giden çocuğun karnını doyuramadığı bir yönetim anlayışı…

Sırada yüz güldürmeyen üniversite sınavları da var…

İlki 1974 yılında yapılan, milyonlarca gencin iyi bir gelecek umuduyla ömrünün en güzel yıllarını hazırlanarak girip, yarıştığı üniversite sınavları! Son 10 yılda 28 milyon öğrencinin sınav sonrası girdiği bunalım! Sadece yüzde 37.4’ün üniversiteli olmasının yarattığı umutsuz bir gençlik! Üniversiteyi kazandığı halde, geçinme, barınma sorunu yüzünden kayıt yaptıramayan yüzbinlerce gencin yaşadığı hayal kırıklığı! Sayıları dünyada 70 ülke nüfusunu geçen ve bu yıl sınava giren 3 milyon genç! Düzeyi gerileyen eğitim, gözden çıkarılan insan kaynağı, görmezden gelinen yetenekler! Ülkesinde geleceğini göremeyen gençlerin yüzde 78’inin bir daha dönmemek üzere gelişmiş ülkelere koşarak gitmesi! Bilimsel, entelektüel ve kültürel birikimi bir hiç uğruna tek kalemde silinen köklü üniversiteler!

Sen ben kavgasının yeri ve sırası mı?

Gözümüzü dört açarak başlığı şöyle açalım; seçimlerin sonucunda yaşanan yılgınlık, kırgınlık, bezginlik, umutsuzluk, kaygı, korku, sıkıntı, umutların tuzla buz olmasının yarattığı havayı silmek yerine! Buna neden olan, zemin hazırlayan muhalefetin bitip tükenmeyen inadı, ülke gündemi çevre katliamları, yeşile düşmanlık, kadına şiddet gibi nedenlerle bu denli yakıcı iken muhalefetin bitmez tükenmez sen-ben- koltuk kavgası…

Ödenemeyen faturalar, geçim derdi, işsizlik, hayat pahalılığı, yolsuzluklar, usulsüzlükler, sığınmacıların yarattığı kavgalar, kiracı-ev sahibi arasında yaşanan ve karabasan gibi çöken haberler ve tüm bunların sonucu olarak, asık suratlar, boşluğa bakan dalgın gözler, hüzün dolu, kaygı yüklü yüzler, umutsuz milyonlar…

Eti gramla, meyveyi taneyle, sebzeyi sayıyla almaya çalışan, buğdaydan nohuda, mercimekten pirince, kuru fasulyeden ete her şeyi ithal eden bir ülke! Yetişilemeyen bir hayat pahalığının yarattığı beslenme bozukluğunun neden olduğu depresyon! Yasa tanımazlığın, denetimsizliğin, herkesin her şey olabileceği kanısının doğurduğu boşluktan yararlanan suçluların, kadın katillerinin, yarattığı özendirici hava!

Ve cumhuriyetin kişiye özel değil, herkese eşit ekonomik, sosyal, kültürel, entelektüel, kalkınma modelinden hızla uzaklaşan bir anlayışın ülkeyi getirdiği yer! Bu arada 20 bin arkeoloğun, 700 bini aşan öğretmenin atama beklediği ülkemizde; Tüketici Hakları Derneği tüketicilerin yüzde 56’sının yani 47 milyon 680 bin kişinin açlık sınırında yaşadığını açıklamış. İthalat artarken, ihracat yavaşlamış, ekonomi liginde 20.sıraya inmişiz. Ama Avrupa’da raflar boşken biz ülkeye refahı getirmişiz, dünya bizi kıskanmaya başlamış. Ayrıca da ülkemiz bölgesel merkez olduğundan yatırımın adresi sayılıyormuş! Az şey mi? Siz bu özgüvene bakar mısınız?

Yıllardır TOGG, TOKİ, EYT ile yatıp kalkan bir ülke. Asgari ücretin, zamların, geçim sıkıntısının, işsizliğin, kadına şiddetin gündemden hiç düşmediği bir memleket. Enflasyonun, geçim sıkıntısının, ithalatın, cari açığın, yolsuzlukların hep var olduğu, suskunluğun, umarsızlığın, duyarsızlığın diz boyu olduğu bir zaman dilimi! Ve sokağın gündemi ADEG! Yani Akaryakıt, Doğalgaz, Elektrik, Gıda fiyatlarındaki artış!

Hiç birimizin, hiçbir fikre sahip olmadığı kararlar alarak ülkenin kaynaklarını, nehirlerini, derelerini, ormanlarını, dağını, koyunu talan ederek halkını, hak arayanı çaresiz bırakan, kömür için, rant için, para hırsı için, yandaş şirketler için doğayı acımasızca tahrip eden, asırlık ağaçları yok eden, Akbelen’i katleden bir anlayış! Nedense hep camdan, yüksekten, rezidanstan düşerek(!) ölü bulunan 34 kadının daha Temmuz ayında erkekler tarafından öldürüldüğünü yok sayan eril bir bakış! OECD raporuna göre Finlandiya’da kabinedeki kadın temsil oranının yüzde 64.3 olduğunu bizde bu oranın yüzde 5.9 olduğunu görmezden gelen bir yönetim!

Zamanın ruhu bu mu?

Tarımı çökertip, hayvancılığı zayıflatanlar, sanayicisini, çiftçisini, emekçisini koruyup kollamayanlar, “devlet fabrika mı kuracak?” diye küçümseyenler, annelerin çocuklarının beslenme çantasına kuru ekmek ve su koyduklarından haberdar mı?

Soru notu; Bunun için ne mi lazım? İktidar, muhalefet ayrımı yapmadan; Biraz vicdan, biraz yurtseverlik, biraz toplumun bütün dinamiklerini kucaklayan bir anlayış ve cesaret! Çok mu zor? Yoksa imkânsız mı? Keşke bu sorular havada asılı kalmasa…

Açıklama notu: Olup bitene bakınca gerçek şu ki, bizim gibi kafaların ermediği gizem dolu çok şey var ülkemizde!

Bitirme notu: Ne diyor Goethe; “Zenginliğinizi yitirmekle fazla bir şey yitirmezsiniz/ Şerefinizi yitirmekle çok şeyi yitirirsiniz/ Cesaretinizi yitirmekle her şeyi yitirirsiniz.”