'Cesaret Taklit Edilemeyen Tek Duygudur!'*

Bugünkü başlık Napolyon’dan. Yazılı tarihin tanıklarına bakınca, geçmişin hafızasına takılıp kalınca, silinemeyecek izleri sürmekten vazgeçmeyince, kültürel belleğe katkı yapanların adreslerinde dolaşınca; Napolyon’un bu özlü sözüyle yazıya başlamaktan başka yol kalmadı…

A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Sürekli artan fiyatlar, düşen alım gücü, yurttaşın borcunu giderek artırıyor. Mayıs sonu itibarıyla kişi başına ortalama borç 110 bin TL’ye ulaşmış. Borçluların yüzde 40’ı kredi ya da kredi kartı borcunu ödeyememiş, böylece alışveriş paketi küçülmüş, ikinci ele rağbet artmış.

Gençler diyor ki; “Hayallerimin peşinden giderken hayal kırıklıklarımın artması var, kurmaktan korktuğum hayallerim var, varını değil yoğunu beni okutmak için seferber eden aileme karşı sorumluluğum ve ödenemez borçlarım var. Pergelimin sabit ayağında duran ve değişmeyen gerçeklerim var. Kişisel olarak benim ve toplumsal belleğin asla kabul edemeyeceği sorunlarım ve yanıtsız kalan sorularım var.”

Emekliler diyor ki; “Meyvenin fiyatını sorup geçiyoruz. Biz emekli olduğumuzu zannediyorduk, meğer dilenci olmuşuz.” Acaba görev süresince 45 ülkeye 120 ziyaret gerçekleştiren DİB bu sesleri duyuyor mu?

Tam da burada sözü Behiç AK’ın çizgilerine bırakalım! İki çocuk konuşuyor; “İleride hangi meslek çok kazandıracaksa ben onu seçeceğim. Mimarlık, mühendislik, tıp, iletişim, bilgi işlem gibi. Sence hangisini seçmeliyim?” diğer çocuğun yanıtı şudur; “Psikiyatri tabii!”

Üniversitelerde kapatılan ve açılan yeni bölümler…

Yeditepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü kapatıldı. Nedeni yok, niçini sorulamıyor, somut bir gerekçe açıklanmadı. Ama her zamanki gibi “ben yaptım oldu” mantığı geçerli olunca emir demiri kesti.

Devrim Tarihi derslerine de giren biri olarak bu habere üzülmedim desem yalan olur. Ama içimizi açacak güzel ve anlamlı bir müjde var! Ege Üniversitesi bünyesinde Emine Erdoğan Tohum Bilimi ve Teknolojisi Enstitüsü açılıyor. Bunun adı çağdaşlıktır, kadına değer vermektir, kadın emeğini değerlendirmektir. Zeytinin başına gelenlere bakınca tohum bilimine umut bağlamaktır. Bu adımın diğer ülkelere ve liderlere örnek olmasını dileyerek, tüm lider eşlerini aynı zamanda üniversite kürsülerinde görmek arzumuzu yineliyoruz.

Bu arada İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde açılan Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü’nü adının ne olacağını merak ediyor, kadınlar olarak o kürsüde de yönetici eşlerinin adını görmek istiyoruz. Hele de böyle deneyimli, etkin, güçlü, tuttuğunu koparan, her konuda söz sahibi olan yönetici eşlerini…

CB’ye göre; Türkiye sınav güvenliğinde ve tütünle mücadelede parmakla gösterilen bir ülke imiş! Her kademedeki sınavlara yönelik ortalarda dolaşan bunca şaibe yine bizi kıskanan Batı'nın işi diyerek suçu Batı'ya atıyor ve verilere dönüyoruz. YKS’de 719 kişi hiç hata yapmamış, LGS ile ilgili kötü kokular geliyormuş, 2024 yılı verilerine göre gençlerin yüzde 17.7’si ekonomik nedenlerle eğitimini yarıda bırakmış. Şaşırdık mı? Hayır! Bu tür haber ve verilere şaşırıyor muyuz? Ona da hayır!

Toprağın altı değil, üstü değerlidir…

Büyüme, kalkınma derken akla inşaat, baraj, maden, yol köprü ve AVM gelen ve bunun için hiç düşünmeden yeşil alanları çimentoya çeviren bir ülkede artık neye şaşılır ve niye şaşılır ki?

Gelişmiş Batı'ya göre toprağın altı değil, üstü değerlidir. Çünkü doğal hammadde topraktır, zeytindir, üzümdür, buğdaydır, tahıldır, biz onun yerine kömürü, altını, boru hattını öncelersek sade günü değil, yarını da yitiririz.

Bitki örtüsü için, yeşil alanlar için, dağda bayırda yaşayan her türlü canlı için kamu yararını değil de kamulaştırmayı yeğlersek, “benim için toprağın altı değil üstü önemli!” dersek, yeşil alanları gri alana ve ranta teslim edersek, emeği yok sayarsak geleceği koruyamaz ve kurtaramayız. Bu gidişle ancak geleceği bitirir, doğayı ranta kurban eder, dereleri HES’e terk eder, toprağı ve suyu siyanürle zehirler, emekçi, üretici ve köylüyü yerinden- yurdundan- toprağından ederiz.

Bu arada kırsal kesimin ekonomisi bitiyormuş, ürünler azalıp fiyatlar artıyormuş, halk yeterince beslenemiyormuş, ekonomi yerlerde sürünüyormuş, geçim sıkıntısı yayılıyormuş, gıda güvenliği inişe geçiyormuş. Barışın simgesi ve ülkemizin en kadim ağacı olan zeytinle ilgili yasa; doğaya, üreticiye, direnenlere ve geleceğe rağmen yok sayılarak mecliste onaylanıyormuş. O sorunları sokağın gerçeklerinden uzak ve bihaber olan biz sade yurttaşlar anlamayız ve çözemeyiz.

Hatırlatma notu: Kuşkusuz ki bu konuyu Tohum Bilimi ve Teknolojisi Enstitüsü’ne adı verilen Emine Hanım zaten düşünecek ve planlayacaktır. O bakımdan rahatız…

Öneri notu: Madem sınav güvenliğinde ülkemiz parmakla gösteriliyor. Sınav Bakanlığı kurulsun ve başına da anlı şanlı yöneticilerimizden birinin eşi atansın. Biz artık çok az gülümseyip, çoğu kez iç çekerek geçirdiğimiz bu günlerde hemcinslerimizle gurur duymak, başta batı olmak üzere dünya aleme bu alanda da örnek ve öncü olmak istiyoruz. Çünkü kadınların başarısını ölçecek kantar yok, değerbilir eşlerden başka…

Etiketler
Türkiye LGS