Pastanızı çocuklar üflesin…

Mesleğimin ya da kimliğimin mi demeliydim! Bana kattığı en önemli şey, arkadaş ve dost çevrem oldu. Dostlar kataloğumda yer alan her yaştan, her cinsten ve farklı disiplinlerden gelen arkadaşlarımdan bir kısmıyla gülüp eğlendik, bazılarıyla seyahatlere çıkıp gezdik, bazılarıyla bilimsel ya da politik sohbetlere daldık, bazılarıyla sadece bakışarak ve çok az konuşarak ama çok derinden anlaştık…

Bu süreçte; Adı Sevgi olan, yüreği sevgi dolu, candan, cömert, her durumdan üstüne düşsün düşmesin kendine vazifeler çıkaran dostlarım oldu…

Pastanızı çocuklar üflesin… - Resim : 1

Onlar yüce dağ başlarındaki çocukların yüzünü güldürüp içini ısıtmak için;

Bazen çevrelerini ayağa kaldırdılar, bazen bu işe gönül verenlerle, el verenlerle buluştular birbirlerine; “ben ne yapabilirim, ben neresinden tutabilirim?” diye sorarak destansı bir dayanışmaya öncülük ettiler…

Bazen onları doğum günü pastasıyla, bazen bir dostun kitabıyla, bazen sırtlarını ve ayaklarını ısıtacak montlarla botlarla kucakladılar. Çocuklara “Sizler o kuş uçmaz kervan geçmez Anadolu yaylalarında yalnız değilsiniz, biz varız ve arkanızdayız!” dedirttiler.

Sonra da ortaya yüzü gülen, içi ısınan, ülkesini daha çok seven, insanına daha çok güvenen kuşakların çıkmasına yardımcı oldular…

Pastanızı çocuklar üflesin… - Resim : 2

Şimdi gelelim bu yazının ilham kaynağına…

Efendim! Bana bir ileti geldi içinden dostluk, sevgi ve çok özel bir jest çıktı. Yukarıda sıraladığım toplumsal dayanışmaya her fırsatta taaa İstanbul’dan uzanarak arka çıkan, destek veren, karanlıklara ışık tutan, sosyal sorumluluk projelerinde en önde yer alan Sevgi Turanlı sözüm sizedir…

Ağrı’da “Pastamızı çocuklar üflesin!” oluşumunu başlatan Ömer Paşayiğit sözüm sizedir…

Biraz daha açarsam! Geç vakit telefonuma gönderilen görsellerde onlarca çocuğun elinde son çıkan kitabım “Atatürk’e Hasret Mürekkepli Mektupları” görünce! Çocukların coşkuyla kitaplara sarılmasını, içlerinden birinin dayanamayıp kitabı öptüğünü görünce! Yaşadığım şaşkınlığı, akıttığım gözyaşlarını, tıkanan nefesimi bir ben bilirim bir de ben…

Baştan sona özel bir hazırlığın, titiz bir çalışmanın, sessiz sakin bir organizasyonun hâkim olduğu bu sürpriz jest için önce uzun süre kendime gelemedim. Burnumu çeke çeke hane halkıyla, yakınlarımla paylaştım, sonra da ne yapabilirim arayışına girdim!

Pastanızı çocuklar üflesin… - Resim : 3

Öncelikle jestin fikir annesi olan ve bana görselleri gönderen değerli ve duyarlı dostum Sevgi Turanlı’yı arayıp hıçkıra hıçkıra ağlayarak dilimin döndüğünce teşekkür etmeye çalıştım. Sonra Ömer Paşayiğit’i arayıp “ben ne yapabilirim?” diye sordum. Sonra yayınevimi arayıp “bana niye haber vermediniz?” diye kendimce hesap sorma havasına(!) girdim! Sonrada oturup bu yazıyı yazdım…

Demem o ki! Bir köşe yazısının sınırlarına sığdırılacak iki satır yazı, paylaşılan dostlardan gelen övgü dolu iletiler, yüreğinizin dolup dolup boşalması bu jesti tanımlamaya yeter mi? Yetmez…

Ama ne var ki, emeğinizin gören gözler tarafından değerlendirilmesi, Ağrı’daki çocukların gözlerine yansıyan ışıltı, birbirini tanımayan insanların sergilediği dayanışma umudun sözlüklerden kalktığı bu zorlu günlerde size umut verir...

Not: “Pastamızı çocuklar üflesin!” oluşumuna dair google’da geniş bilgi ve pek çok örnek var. Ben yeni haberdar oldum, daha doğrusu Sevgi Turanlı sayesinde öğrendim. Hemen iletişime geçtim. Ömer Paşayiğit’le konuştum, gereken bilgileri aldım. Basın desteği için kendisine söz verdim. İlgi duyanlar, merak edenler, katkı sunmak isteyenler için bu bilgiyi paylaşmak istedim…

Daha önemli not: Ömer Bey amaçlarını; Tüm çocukların pastayı çok sevdiğini, onları gülümsetmek, giysi, bot, oyuncaklarla onları mutlu etmek, kitaplarla buluşturarak ufuk açmak olarak açıkladı. Birileri elini taşın altına da, sorunların üstüne cömertçe koymuşken bize de yazarak paylaşmak düşmesin mi?

En önemli not: Havaya hâkim olan umutsuzluk rüzgârlarını dağıtmak için yola çıkanlara, emeği geçenlere, yüz güldürüp yürek ısıtanlara sesli sedalı teşekkür ederken; Küçük yaşamlardan büyük öyküler çıkacağını, bir süre sonra küçük kasabaların derin hikâyelerini okuyacağımızı biliyor ve diliyorum…