Ey Sevgili #DayanışmayıYaygınlaştır

Yıllardır tanık olduğum şeydir, marketler belli saatlerde reyondan topladıkları sebze ve meyveleri marketin önündeki çöp konteynerlerin yanına koyarlar ve...

Yıllardır tanık olduğum şeydir, marketler belli saatlerde reyondan topladıkları sebze ve meyveleri marketin önündeki çöp konteynerlerin yanına koyarlar ve belli saatlerde insanlar gelip o sebze meyveyi alır ve kendi aralarında paylaşırlar.

Bazı marketler ya da bir takım işyerleri de, kartonları, kağıtları boş kolileri dükkanların önüne koyar ki kağıt toplayıcıları gelip alsınlar diye.

Gerçi İstanbul Valiliği’nin kağıt toplayıcılarla ilgili kararından sonra kağıt toplayıcı bir arkadaşın ifadesi ile korkudan bir çok dükkan sahibi bu koli ve kartonları dükkan önüne bırakmamaya veya belediyelere vermeyi tercih etmeye başladı.

Geçtiğimiz hafta Migros’ta çalışan bir işçinin, çöpe atılmak üzere ayrılan çürük sebzelerden alınca işveren tarafından hırsızlık suçlamasıyla yazdığı savunması hepimizi derinden sarstı:

“Asgari ücret alıyorum. Bu maaşla geçinmem mümkün olmadığı için çürük malzemelerden seçerek eve götürmek istedim. Hırsız değilim. Çok yoksul bir işçiyim”

Bir insana “çok yoksul” olduğunu söyletmek zorunda kalmanın adı aslında yoksullara karşı algının, sosyal dışlanmanın, önyargının ne kadar yaygın olduğunun da bir göstergesi.

Bir süper market deposunda temizlik işçisi olarak çalışırken genç bir işçi arkadaşım bana sürekli kendi şefi tarafından aşağılandığını, küçümsendiğini anlatır ve buna katlanmak zorunda kaldığını söylerdi. Sonunda dayanamayıp işten çıkmıştı.

Narenciye fabrikasında çalışan bir başka işçi arkadaşım orada çalıştırılan çocukların uykusu geldiğinde onları sürekli olarak aşağılayan, dürterek uyandıran bir kişiden bahsetmişti.

Yoksulluk sadece “yoksulluk sınırı” ve “açlık sınırını “hesaplamak olmamalı, yoksulluk aynı zamanda, aşağılanma, damgalanma, utanç, önyargı ve kötü muameleye tabi olmaktır ve bu durumu artık hesaplamaya başlamalıyız.

Yoksul bir işçinin mesleki bir örgüte üye olup olmama özgürlüğü, bir yoksul kadının şiddet gördüğü eşinden dolayı adalete ne kadar hızla erişip erişemediği, otizmli yoksul bir çocuğun kaliteli bir eğitime erişme sorunu, kamu kurumlarında ya da “yardım” talebi bulunmak için gidilen kapılarda, telefonlarda, kötü muameleyle karşılaşmaların etkisini de ölçmeliyiz.

Ya da özelleştirilen elektrik şirketlerinin ödenemeyen, kesilen faturalarla ilgili yoksul ailelere gönderdikleri mesajlar, call centerlardan gelen telefonlarla sürekli icra ile cezaevi ile korkutulan insanların yaşadıkları travmaların hesabı da “açlık sınırına” dahil edilmeli.

Yoksullukla ilgili son yıllarda yapılan araştırmalar nefret ve yoksulluğun birbiriyle bağlantı olduğunu, yoksulluğa dair damgalayıcı tavırların, derin yoksulluk yaşayanların onurunu zedelediği, hem fiziksel hem de zihinsel sağlık sorunlarına neden olduğunu ortaya koymuştur.

Yoksulluğun getirdiği yoksunluk ve temel ihtiyaçlara ulaşamama yoksulların toplumdan dışlanmasına ve izole hayat yaşamalarına neden olur.

Bütün bunlardan kurtulmanın tek yolu yoksulluğa insan hakları temelli yaklaşımdır. İnsan hakkı temelli yaklaşım, damgalama, ayrımcılık, güvensizlik ve sosyal dışlanma durumlarını da hesaplar.

Bu konuyu ileride daha ayrıntılı yazmak üzere bırakırken buradan Sevgililer Günü “ nedeniyle “Ey sevgili dayanışmayı yaygınlaştır” çağrısı yapmak istiyorum.

Dayanışma için;

Askıya ped bırakmak ve kadınlarla dayanışmak için ;

https://beije.co/method-selection

Askıya yemek bırakmak için ;

https://www.toktut.org

Askıda elektrik faturasını ödemek için ;

https://askidafatura.ibb.gov.tr

Derin yoksulluğu anlamak ve dayanışmak için;

https://derinyoksullukagi.org

Etiketler
Hacer Foggo