Tek kişilik Romeo Juliet: Léa'nın 7 yaşamı

Léa, kendisini hiç tanımayan İsmaël ile farklı bedenlerde öpüştü, sevişti, dövüştü. Aynı bedende hem Romeo hem de Juliet olmuştu. Gitmeden İsmaël'in müzik defterine kendisini tanıtan bir veda mektubu yazdı: “Belki beni tanımayacaksın ama hayatını kurtardım.”

“İç çekişlerin buğusuyla yükselen bir dumandır sevgi

Duman dağılınca, tutuşan bir ateş olur aşıkların gözünde

Keder indi mi bir kez aşkıların gözyaşlarıyla beslenen bir deniz oluverir

Başka ne olabilir? En akıllıca çılgınlık,

Soluk kesen bir zehir ve bir panzehir ölümden kurtaran.”

Shakespeare

İnsanı hayata bağlayacak şey arzu nesnesine dair bir umut taşıyor olmasıdır. Dante, İlahi Komedya’sında umutsuz insanın arzularını bir ceza olarak tanımlıyor. Zaman zaman her birimiz reklamlar, idealler, hırslar evreninde bir boşluk yaşıyoruz. Hiç geçmeyecek gibi sandığımız ve bazılarımız için geçmeyen bu his, ergenlik çağında “Ait Hissedememe” sorunu ile ilk sinyallerini veriyor. Léa katıldığı partide etrafına bakınırken şöyle söylüyor bu yüzden “ Herkes daima kendinden nasıl bu kadar emin olabiliyordu? Nasıl endişe duymuyorlardı?” Belki onlar da sadece uyum sağlayan taraftaydılar ama Léa yapamadı ve bu uyumsuzluğu onu derin bir çukura çekti. Kanyondaki partide sevmediği votkayı yuvarlarken, uyuşturucu hapları alıp uzaklaştı. Çığlık attı, ağladı, ölmeyi istemese de yapacağı en anlamlı şey bu olacaktı. Birden ayağı kayıp düştü. O an, hayatını feda edeceği adamın iskeletiyle karşılaştı.

RÜYA REHBERLERİ

“Benim adım Léa. On yedi yaşındayım. Lise diplomamı asla alamayacağım ve votkayı hiç sevmem.”

Dizi, Nataël Trapp’in 2019 yılında yazmış olduğu “Léo Balamin’in 7 Yaşamı” adlı romanından uyarlanmış. İsimden de anlaşılacağı üzere karakter, dizide genç bir kadın olarak karşımıza çıkmakta. Her gece rüyasında farklı bedenlerde cinayeti çözmeye çalışan Léa, aşık olur, sevişir, kavga eder, gitar çalar, şarkı söyler, motor sürer, erekte olur, hamile kalır…Ona göre, geçmiş ve gelecek çok güzel, vasat olan ise bugündür.

Léa, kanyonda gördüğü iskeleti polislere bildirdikten sonra, onu ölümden döndüren bu kişiye karşı büyük bir merak duyar. Eve dönüş yolunda annesinin endişeden kaynaklı uyarıları, genç kızla aralarındaki kopukluğu görünür kılar. Ailesinde kronikleşmiş, nedeni anlaşılamayan bir mutsuzluk vardır. Eve vardıklarında odasına kapanıp uykuya dalar. Uyandığında 1991 Haziran’ında İsmaël’ in bedenindedir.

İsmaël 17 yaşında Arap kökenli bir gençtir. Bilim kurgulara meraklı olan Soufiane adında küçük bir erkek kardeşi vardır. Bütün aile, zengin bir adamın bağında işçilik yapmaktadır. İsmaël’ se bundan çok farklı bir gelecek hayali kurar. Aynı okuldaki en yakın arkadaşları Karine ve Stéphane ile bir müzik grupları vardır. İsmaël kendi bestelerini yapar, gitar çalar, şarkı söyler. Özetle grubun öne çıkan en havalı yüzüdür.

Karine, Léa’nın annesi, Stéphane’ın eşi ve İsmaël'in yakın arkadaşıdır. Gençliğinde odasının duvarında 1968 Mayıs’ının posterini tutan “Özgürlükçü Karine” kısa saçlı, ot içen, punkçı bir gitaristtir. Karine’in sesi çok güzeldir ve annesi onun okumasını ister. Bunun için onun adına Londra müzik okuluna başvuru yapar. Fakat genç kız İsmaël ile Paris’e gidip sokak müzisyenliği yapmayı hayal eder. İsmaël'’in ölümünden sonra ise eline gitarını hiç almamış, Londra’ya gitmemiş ve Stéphane ile evlenerek mesire alanında kalmayı tercih etmiştir. Léa, annesinin babasını Pye ile aldattığını gördüğünde, ilk olarak ona çok kızar. Fakat olayların seyri giderek değişir ve bizler de yetişkinlik döneminde kuralcı, soğuk bir imaj sergileyen Özgürlükçü Karine’in aslında ne kadar fedakar biri olduğuna şahitlik ederiz.

Pye, İsmaël’in çalıştığı bağın sahibinin oğludur. İsmaël ile aynı okula gitmektedir ancak ondan hiç hoşlanmaz, sürekli tehdit eder. Hiphop müzik dinleyen ve bu tarz giyinen Pye, şımarık bir zengin çocuğudur. Léa, onun bedenine transfer olduğunda, babasından şiddet gördüğünü ve aynı şeyin yetişkinlik döneminde de sürdüğünü anlarız.

Patricia, kırk yaşlarında, bohem bir yaşam süren ve gençlere uyuşturucu tedariği yapan bir kadındır. Bir plak dükkanını işleten Patricia, müzik grubu olan gençlere menajer desteği sağlamaya çalışır. Léa, Patricia’nın bedenindeyken İsmaël’ i kurtaramayacağını çünkü bir yakınlıkları olmadığını düşünür. Oysa gerçek çok başkadır. İsmaël, kendisinden yaşça büyük olan Patricia’ya aşıktır ve bazı şarkılarını da ona yazmıştır. Léa, Patricia’nın bedenindeyken İsmäel ile birlikte olur, yatağının altında silah görür ve potansiyel bir katil olduğunu varsayararak, peşine düşer. Günümüzde “Ölüm Bölgesi” adı verilen bir yerde, toplumdan izole bir yaşam süren Patricia, İsmaël'in ölümüyle ilgili bilgi vermekten kaçınmaktadır.

Dizinin belki de en gizemli karakterlerinden biri olan Stéphane, sessiz, içine kapanık bir gençtir. Aynı durgunluğun yetişkinlik çağında da devam ettiğini görürüz. Onun bu içine kapanıklığının sebebini ise beklenmedik bir şekilde öğreniriz. Ailesinin işini devralarak mesire alanını işleten Stéphane, kızına düşkün, eşine bağlıdır. Ancak Léa, babasının bedenindeyken onun İsmaël’ e aşık olduğu gerçeği ile karşılaşır. Karine’i çok sevse de ona kaşı hisleri dostçadır.

Sandra, Pye’in sevgilisi, okulun havalı kızıdır. Léa’nın, annesinin bedeninde bulunduğu sırada “Spice Girls” diye hitap ettiği Sandra, tam olarak Geri Halliwell gibi bir imaja sahiptir. Onun gerçekliğini de yine Léa uykuya dalınca anlarız. Milliyetçi bir ailenin büyük kızı olan Sandra, ailesindeki erkeklerin baskılarına maruz kalırken, köy evinde ilkel bir yaşam sürmektedir.

İsmaël, Karine, Pye, Patricia, Stéphane, Sandra…Léa, bir haftalık astral seyahatinde bu altı insanın bedenine girerek İsmäel’in ölüm nedenini araştırır. Bulduğu her ipucunu ailesi, polis ve birebir konunun muhattabı olan kişilerle paylaşarak çözümlemek ister.

Herkesin kapalı kutu olduğu bu hadise, konuşularak çözülemediği gibi Léa’nın ailesinde de bir kriz yaratarak, ayrılık sürecini başlatır. Pye ile birlikte olan Karine evi terk eder. Stéphane ise kendini içkiye verip, evden uzaklaşır. Léa’nın geçmişe dönüp öğrendiği gerçekler, ailesinin mutsuzluğunun nedenini anlamasını sağlar. Evde tek başına kalan Léa’ya bu dönem en yakın arkadaşı Romane destek olmaktadır.

Romane, tekerlekli sandalyeye bağlı bir yaşam sürmektedir. Hayat dolu, anlayışlı ve sevecendir. Léa’ nın anlattıklarını mantık çerçevesinde değerlendirmeye çalışırken, önce onun bir uzmana görünmesi gerektiğini düşünür fakat zamanla Léa’ nın gerçeği söylediğini anlar. İzledikleri video kayıtları geçmişi aydınlatır. Léa, Pye’ in bedeninde olduğu sırada Romane’e selam gönder ve kimseye ispatlayamadığı bu karmaşık durumu arkadaşına belgelemiş olur.

Léa artık videolarda kendini izler, fotoğraflarda kendine bakar. İsmi geçen kişilerin bedenindeyken, paralel evreni birbirine katmış ve yolun sonuna gelmiştir.

YA SEN YA BEN

“Gitmem gerek. Başımdan vurulmalıyım. Ben de o yürek var mı?”

Bisiklet sürerken aklında tek bir düşünce vardır : “Ya sen ya ben.” Ailesi ve kendisi için bir karar vermeye çalışır. Romane ise giderek endişelenmektedir. Arkadaşının onu bırakmasını istemez ve artık bu rüyaların sonlanması gerektiğini söyler. Léa, son gece uyumamak için çabalar. Romane ile onlarca enerji içeceğini tüketip, geceye direnir. Yine de bir süre sonra uykuya yenik düşer. Gözünü açtığında ise tekrar İsmaël'in bedeninde ve öldürüldüğü gündedir.

Patricia, müzik festivali sırasında tartışan gençleri alıp konser alanından uzaklaştırır. Ormanın içinde uyuşturucu kullanarak bir süre sonra kendilerinden geçerler. Patricia’nın silahı Stéphane’in eline geçer ve silah patlar, o sırada İsmaël kanyondan aşağı düşer.

Hikayenin bundan sonrası İsmaël’ in vurulup öldüğüyken, Léa’nın gördüğü son rüya ile gerçeğin bambaşka olduğunu öğreniriz. Léa bir paradoskun içinde, hayati bir karar vermek üzeredir. Eğer İsmaël’i kurtaracaksa, kendisi hiç varbolmayacaktır.

DEĞİŞMEYEN SEVGİ

Léa, Pye’in arkadaşlarının tavrını “maskülen toksiklik” olarak tariflerken, o dönem gençlerinin pek aşina olmadığı bir kavramı dile getiriyor. Otuz yıl içerisinde nelerin değişip değişmediğini görüyoruz.

Geçmişte idealleri olan özgür gençler, bugün umutsuz bireylere dönüşürken, kurallar içinde yetişen bir nesil yaratıyor. İçsel çatışmaları ebeveyn-çocuk ilişkisine yansırken, sanki her şey denenmiş ve tüketilmiş gibi. Sevgi hariç.

Stéphane’ın İsmaël’e, Romane’ in Dora’ya, Léa’ nın İsmaël’ e olan aşkı ile duyguların cinsiyetsiz ve zamansız işlediğini anlıyoruz bir kez daha. Dizi de hoşgörüyü söylem üzerinden aşılamak yerine, tamamen içselleştirmiş bir halde izleyiciye sunuyor.

HOLOGRAFİK VE ROMANTİK

“Belki beni tanımayacaksın ama hayatını kurtardım.”

Léa’nın karakter yolculukları açık bir şekilde şunu ortaya koyuyor ki bir insanı anlamamızı sağlayan şey, onun acılarını ve beklentilerini tanımakla mümkün olabilir. Şımarık zengin çocuğu dediğimiz, İsmaël'in baş düşmanı olan Pye mesela… Aslında babasından şiddet gören ve hayat boyu onun emrinde yaşayan sevgisiz bir çocuk. Sandra milliyetçi bir ailede, köy evinde yaşıyor, dergilerdeki kızlara imreniyor. Çevresine yansıttığı tatminsiz kız imajı, onun savunma mekanizması.

Léa, kendisini hiç tanımayan İsmaël ile farklı bedenlerde öpüştü, sevişti, dövüştü. Aynı bedende hem Romeo hem de Juliet olmuştu. Gitmeden İsmaël'in müzik defterine kendisini tanıtan bir veda mektubu yazdı: “Belki beni tanımayacaksın ama hayatını kurtardım.”

Seçilen cast, performanslar, senaryo, sanat yönetimi oldukça başarılı. 1990'lar ile günümüz arasındaki müzik farkı, gençlerin hayata bakışı, eğlence biçimleri hem girift hem de belirgin farklılıklarla sunuluyor. Bütün oyuncular Léa’nın farklı bedenler içindeki hallerini canlandırdıkları sahnelerde çok başarılılar. Gelecekten gelen kızı tekrar görür müyüz, ikinci sezon gelir mi, bilemiyoruz. Yine de buna açık bir alan bıraktıklarını söyleyebiliriz. “Léa’nın 7 Yaşamı” Kartezyen teorinin ötesinde, bilincin sınırlarını zorlayan, holografik ve romantik bir evren yaratıyor.

Etiketler
Dizi Netflix Sinema Muş