Otobüs: En büyük silah umut etmek mi?

"Kimisi artık hiçbir ümidinin kalmadığı ülkesinden kaçıyor, kimisi ise hayal satıcılarının peşine takılıp savruluyor. Gerekçesi ne olursa olsun yaşamak için bir amaç edinmek istiyor herkes ve o amacı da yaşanılır bir yerde edinebileceklerini biliyorlar."

Kimse yerinde duramıyor, nedenlerini sormayacağım. Uçak tekerlerine tutunarak ülkeden kaçmak gerekmedikçe bu durumu ciddiye almayacağız, aldığımızda da uçağın nereye gittiğinin önemi kalmayacak.

5 Ekim’de TBMM “göç ve düzensiz göçmenler” sorununu masaya aldı, 6 Ekim’de ise AB liderleri “genişleme ve göç” meselesi üzerine İspanya’nın Granada kentinde bir araya geldi. TÜİK resmi verilerine göre Türkiye’den yapılan göçlerin en son 2022 yılında %62,3 oranında artmış olduğu görülüyor. Biraz zamanda yolculuk yapalım ve Türkiye'den ilk tren ne zaman kalkmış bir görelim.

Otobüs: En büyük silah umut etmek mi? - Resim : 1

31 Ekim 1961’de Türkiye ile Federal Almanya arasında imzalanan anlaşmayla işçi göçleri başladı. 1961’de Sirkeci’den München Hauptbahhnof’a kalkan trenler çok sayıda insanı bilinmezliğe taşıdı. Sinema da hayattan besleniyor elbette. Aynı dönem Türk sinemasına baktığımızda özellikle 1969 yılından itibaren göç meselesini ele alan çok sayıda film karşımıza çıkıyor. Tunç Okan'ın Otobüs filmi ise, hikayesi, meseleyi ele alış biçimi ve senaryosu ile en farklı yapımlardan.

Okan 1965 yılında Yeşilçam’da oyunculuğa başladı ve 11 filmin baş rolünde yer aldıktan sonra sinemayı bırakıp, İsviçre’ye yerleşti. Burada diş doktorluğu yaparken bir yandan da doktorasını hazırlıyordu. Gazetede bir haber gördü. Haber, Avrupa’da çalışma vaadiyle kandırılan bir grup insanın pasaportlarına ve paralarına el koyularak, geldikleri araçla yol ortasında bırakıldıklarından söz ediyordu. Okan bu haberden etkilenerek hikayeye bazı eklemelerde bulundu.

Filmde köylerinden bile dışarı çıkmayan dokuz işçi, bir otobüsle Stockholm’e götürülüyor. Onları getiren insan kaçakçısı ise “Pasaportlarınızı ve yanınızda olan bütün paraları verin, polise işleteceğim. Ben gelene kadar araçtan ayrılmayın.” diyerek ortadan kayboluyor. İşçiler, tuvalet ihtiyacı için gece yarısı araçtan çıkarken, Stockholm ‘ün nasıl bir yer olduğunu anlamaya çalışıyor. Gündüz ise aracın perdelerini çekip aç, susuz ve soğukta oturuyorlar.

Otobüs, savaşlar, işsizlik, siyasi ya da dini yasaklar gerekçesi ile göç meselesinin yeniden gündem olduğu şu süreçte, daha ne kadar süreceğini kestiremediğimiz, entegrasyon sorununu da tek bir görselle bize sunuyor.

Stockholm’ün geometrik desenli Sergels Torg meydanında, perdeleri çekilmiş, üzerinde “Allah’a Emanet” yazan külüstür bir otobüs duruyor. Otobüsün içindekiler gündüz vakti dışarda akan hayatı izliyor, geceleri otobüsten çıktıklarında da kendilerini ifade edecekleri kimseyi bulamıyor hatta psikolojik bir baskının mağduru oluyorlar.

Otobüs: En büyük silah umut etmek mi? - Resim : 2

Tunç Okan, ilk yönetmenlik deneyimi olması nedeniyle, filmin başlangıcında sinemaya dair teknik bir bilgiye sahip olmadığını söylüyor. Kendisine göre dramatik açıdan en iyi filmi Umut Üzümleri olsa da yönetmenin filmografisine baktığımda, en başarılı işinin Otobüs olduğunu düşünüyorum. Filmin çekim aşaması da bir hayli enteresan aslında. Tuncel Kurtiz, İsviçre’ye gideceği zaman Tunç Okan’ı arıyor ve ona neler yaptığını soruyor. Tunç Okan, Otobüs filminin hikayesinden bahsedince Kurtiz, ona İsviçre’de yaşayan kameraman Güneş Karabuda ile görüşmesini söylüyor. Tunç Okan’ın oyunculuk da yaptığı filmde, Tuncel Kurtiz, Björn Gedda ve Aras Ören yer alırken, görüntü yönetmenliğini Güneş Karabuda, müziklerini ise Zülfü Livaneli üstleniyor.

Film için gerekli otobüs bulunduğunda, otobüsün peşinden aracıyla Stockholm’e giden, Tunç Okan, yanında bulundurduğu sinema nasıl yapılır konulu kitabı okuyarak kendini ilk filmine hazırlıyor:

“Güneş abi bir gün bana dedi ki; Tamam Tunç, dedi. Hangi objektifi koyalım? Bilmiyorum ki hangi objektifi koyalım. Yani altta kalmamak için. Sen de ne var abi? dedim. Her şey var bende dedi. Ortalama bir şey olsun dedim.” (TRT Türk Kültür Ajandası röportajından)

Teknik sorular karşısında ne diyeceğini bilemeyen yönetmen, maddi manevi birçok şeyi göze alarak ilerlerken, çekimler bittiğinde filmin yanmasıyla bir hüsran yaşıyor. Ancak yine de pes etmeyerek fon bulmaya ve diş doktorluğuna geri dönerek, gerekli bütçeyi karşılamaya çalışıyor. “Yoldan geçenden oyunculuk yapmasını istiyorduk, onlar da şartlar zor olunca çekip gittiler.” diyen Okan, her şey tamamlandığında bu kez de filme getirilen yasak ile mücadele etmek durumunda kalıyor. Doğu - Batı çatışmasında, iki tarafın da uyumsuz yanlarına değinerek meseleyi ele alan Otobüs, Türk’leri kötü gösterdiği gerekçesiyle engelleniyor.

En büyük silahın umut etmek olduğu söylenir. Bu gibi durumlarda, silahın kimin elinde durduğunu anlamak zorlaşıyor. İşçilerin hayalleri yıkıldığında, otobüs hurda aracıyla eziliyor ve onları yola çıkaran her şey gitmiş oluyor. Otobüsün, umudu temsil eden bir metafor olarak karşımıza çıktığı filmde, mücadele gücünü yitiren insanlar teslim oluyorlar. Bu durumda benzer süreçleri yaşayan milyonlarca insanın, çaresizlik içinde aldığı kararlar için gerçek bir umuttan söz edebilir miyiz?

Kimisi artık hiçbir ümidinin kalmadığı ülkesinden kaçıyor, kimisi ise hayal satıcılarının peşine takılıp savruluyor. Gerekçesi ne olursa olsun yaşamak için bir amaç edinmek istiyor herkes ve o amacı da yaşanılır bir yerde edinebileceklerini biliyorlar. Sorunlar iç içe ancak cevaplar, perdeleri kapalı otobüs gibi yanlış yerde duruyor.

Etiketler
Film göç sığınmacı