Bir beyin fırtınası; 'Karabağ'da ya anlaşma çökerse?'

Azerbaycan işgal edilen Karabağ topraklarını en sonunda muzaffer Aliyev’in tabiriyle “demir yumruğuyla 30 yıla yakın bir aradan sonra ciddi bir başarıyla 10...

Azerbaycan işgal edilen Karabağ topraklarını en sonunda muzaffer Aliyev’in tabiriyle “demir yumruğuyla 30 yıla yakın bir aradan sonra ciddi bir başarıyla 10 Kasım 2020 tarihinde imzalanan bir anlaşmayla çok önemli bir bölümünü kurtardı.

“Tam kurtardı!” diyebilmek için bize göre önümüzdeki şu iki hafta boyunca ki tüm uygulamayı da görmek gerek. İşte şu an bunun için düşüncemizde tedbirliyiz, endişeliyiz. Anlaşma Rusya’nın hamiliğinde ve arabuluculuğunda kotarıldı malum. Tartışmalar varsa da “Türkiye’nin de devrede olduğu” da anlaşılıyor. Zira devletin ileri gelenleri sürekli bu çerçevede konuşuyor.

Yaklaşık 30 yıllık düşman işgal azabı dikkate alındığında elde edilen bu sonuç, geçmişteki duruma kıyasen tartışılamayacak kadar olumlu bir durumdur; ilk önce bunu kabul edelim …

Türkiye’nin en büyük katkısı SİHA ve İHA desteğinin haricinde öyle ya da böyle varlığıyla; Azerbaycan’ın Karabağ’a yaptığı şiddetli taarruzlarının zamanından önce durdurulmaması için, Rusya karşısında onu yalnız bırakmayarak, durumu dengelemeye gayret etmesi olmuştur.

Rusya ise ne Fransa’yı ne ABD’yi çatışmalara ve siyasi sonuçlar için masaya pek fazla yaklaştırmamıştır. Türkiye Rusya ile görüşmelerini sürdürmüş ve zamansız bir ateşkese başlangıçta fırsat vermemiş, Azerbaycan’a askeri ve diplomatik desteğini sürdürmüştür. Fransa’yı da çaresizlik içinde Rusya üzerinden akıllıca oyalamıştır.

Ancak bu aşamada “zafer sarhoşluğuna” kapılıp “uygulamanın tamamını” bizzat görmeden sadece zafer kutlamak yeterli olmayabilir. “Böyle oluyor sahada” demek istemiyoruz. Ancak bizim ekran gladyatörlerin çoğunun ufku kusura bakılmasın ama kapalı … Bunu ve aşağıda kaleme aldıklarımızı haftalardır pek göremediler …

Kuşkusuz zafere sevineceğiz, sevinilecek. Ama tarihten de ders alalım; İzmir’de düşmanı denize döktük ama 11 Ekim 1922 Mudanya Mütarekesi ve hatta 24 Temmuz 1923 Lozan Anlaşması ve de bunların uygulamaları daha somut olarak görülmeden devlet yönetimince o gerçek zafer Ankara’da pek fazla kutlanmadı, her konuya akılcı, temkinli ve kararlı yaklaşıldı (Mesela bu nedenle, 1922 Eylül’ ünün sonları, Çanakkale Olayı gerçekleşti; Çanakkale’ye doğru yürüyen muzaffer Türk süvarilerinin elleri tetikte mevzilenmiş İngiliz birliklerini umursamayıp fütursuzca ve gülerek etraflarından geçerek ileri harekata Boğazlar ’a doğru devam etmeleri ve karşılarındaki tetiği çekemeyen şaşkın İngiliz askerleri üzerinde yarattıkları büyük şok), işgal kuvvetlerinin fiilen ve tam anlamıyla 6 Ekim’den itibaren çekilmesi beklendi, mesela Cumhuriyet bile hemen ilan edilmedi ...

İşte Karabağ’da da otuz yıla yakın süre omuz omuza büyük emeklerle kazanılan o hem kan ve can pahasına muharebe meydanlarında hem de kurmay zekasıyla masada kazanılan anlaşma sonrasında gaflete düşüp ya da düşürülüp söz konusu anlaşmanın “başlangıç uygulaması” esnasında bütün kazanılanları, akıllı davranıp bir anda kaybetmemek, bize göre muharebe meydanında kazanmak” kadar yaşamsaldır. Biz uluslararası güvenlik stratejileri uzmanı olarak bunu yani zafer sarhoşluğuna kapılınmamasını, ileri harekata hazırlıklı bulunulmasını o tarihlerde Karabağ Harekâtı devam ederken zaten yazmıştık (Bakınız: Gerçek Gündem, 2 Kasım 2020, Azerbaycan, 'Karabağ Harekâtı' ve Türkiye’nin Eşsiz Rolü Üzerine (2-Son)).

Azerbaycan bizce işte şu an tam da “muharebe alanlarında kan ve can pahasına kazanılanların masada da kazanıldığı” ama şimdi “uygulama sırasında” o hem sahada hem de masada kazanılanların hepsinin de tehlikeye girebileceğinin farkında olmalı.

Buradan biz öncelikle buna tekrar dikkat çekiyoruz. Şu günler ne Azerbaycan için ne de Türkiye için asla rehavete kapılma günleri değildir, özellikle de cephede de yığınaklanmada da asla gevşememek gerekir. Bunun nedenini ancak yeterince donanımlı askerler ve de uluslararası ders alıcı tarih bilinci olan deneyimli güvenlik uzmanları bilebilirler, kimse kusura bakmasın …

Bugün için en akılcı ve olması gereken olasılık; “Bozgun yemiş de olsa Ermeni silahlı güçlerinin akılcı ve gerçekçi olarak anlaşma metnine sadık kalarak Karabağ’da işgal ettikleri topraklardan her yerde en geç 1 Aralık 2020 tarihine kadar aynen ve tamamıyla düzen içinde Ermenistan’a geri çekilmesidir. Aynı şekilde Karabağ ve Ermenistan arasındaki Laçin koridoru ile Nahcivan Azerbaycan arasındaki ticari faaliyetleri kolaylaştıracak anlaşmada yer alan Rusya kontrolünde hayata geçirilecek olan tarihi Zengezur yolu (koridoru)[1] planlamaları da dahil metindeki bütün aşamalar “tereyağından kıl çeker gibi” hızla gerçekleştirilir. Bu iki koridora için adaletli olarak hava yolu da açılması anlaşmaya dahil edilebilse çok iyi olabilir.

Umarız gelişmeler böyle planlandığı gibi olur. Ama bize göre, Azerbaycan’ın şu sıralar anlaşmanın uygulamasına yönelik olarak yine de “iki büyük sorunla” karşılaşması söz konusu olabilir:

“Birincisi”; Ermeni Ordu birliklerinin Rusya’ya rağmen üzerinde anlaşılan tarihlere riayet etmeyip hatta “tümüyle vaz geçip oralardan hiç çekilmemesi” ya da daha büyük olasılık olarak “çekilme takvimini yavaşlatarak işi kurnazca sulandırıp kışa devretmek ve de belki de başka bir tarihe vs. ertelemek” istemesidir. Bölge ortalama olarak 2-3 bin rakımlıdır. Kış ise hele oralarda artık iyice bastırmak üzeredir. Ermenistan’ın “Oldu bitti” ve çeşitli bahanelerle söz konusu çekilmeyi kış aylarına yaymak istemesi, eğer hele Azerbaycan zafer sarhoşluğuna yakalanırsa böyle hafif bir gevşeme dahi olsa, sonradan bunun maliyeti Azerbaycan’a çok ağır olabilir. Aslında bu durum “yapılan anlaşmanın çökmesi” anlamına da gelir bizce …

Böyle pis bir duruma, kuşkusuz artık Kafkaslarda “karar verici asıl güç odağı olma” işini bu anlaşmayla perçinleyen arabulucu Rusya’nın vereceği tepki, hiç kuşkusuz yaşamsal önemdedir. Bir “Danışıklı dövüş” durumu eğer yoksa, böyle bir anlaşmaya Ermenistan tarafının ihanetinin hesabını, eğer olursa böyle bir şey Rusya bizce muhtemelen fena sorar. Ama Azerbaycan’ın kazancından giden de gitmiş olur!

Rusya ardından sarsılan otoritesinin düzeltilebilmesi için de öfkeyle belki Azerbaycan’ı tekrar serbest bırakır ve tıpkı 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Harekâtında olduğu gibi Karabağ’da da iki aşamalı harekât yani bir “Ayşe tatile çıksın!” durumu oluşur ve de eğer şu sıralar mükemmel bir yığınak ve hazırlık yapılmışsa İkinci Harekât başlatılarak, güç kullanılarak bu kazanılan yerler daha da genişletilerek “Birinci Harekatta ulaşılamayan bütün kritik stratejik hedef bölgeleri” hızla ve askeri güç kullanılarak ele geçirilir. Diplomatik alanında da Türkiye-Azerbaycan olarak destekleyici yaratıcı alt yapı sağlanır.

Ya da bir başka varsayım olarak, artık fiziken de iki tarafın arasına, 2000 kişiye yakın bir barış gücü[2] ile hudut boylarında temas hatlarında girmiş bulunan Rusya “Ermenistan’ın işi ağırdan alındığını görse” de ister istemez olup bitenleri görmezden gelip, bir anlamda “Ermenistan’ın ipe un sermesine” endirekt neden olur. Böylece Karabağ’da 27 eylülden beri devam eden harekatta fiilen ele geçirilen toprakların haricindeki topraklar Azerbaycan’a anlaşma hilafına bırakılmamış olur …

“İkincisi sorun” ise; Ermeni askerlerinin anlaşma gereği Rusya gözetiminde Azerbaycan’a devredecekleri yerleri Ermenistan’a geri çekilirken yakıp yıkıp ekonomik ve tarihi değerlerini yok etmeleri riskidir. Bu insanlık suçudur ve de savaş tazminatı gerektirir.

Artık arada bizzat Rusya Ordu birlikleri orada ve iki ülkenin askerlerinin arasında olduğu için bizce aslında en kötü senaryo budur. Bunun hızla diplomasi yoluyla bugünden itibaren ön alınarak ve Türkiye’nin de katkısıyla Rusya ile acilen görüşülerek çözümlenmesi ve ister istemez böylesine bir kurnaz durumun yaratılmasına da fırsat verilmemesi gerekir bizce … Mesela halen sürüyor olması gereken “Kelbecer’den çekilmeye” direnildiği haberleri bu endişeleri doğrular niteliktedir.

Yine de burada ortaya çıkabilecek sorun hem Ermenistan Silahlı güçlerinin tarihsel bir hata yaparak hukuksuz işgal ettiği topraklarda bu sefer de çekilecekleri yerde direnmesi, hem de böylelikle çok daha fazla kan dökülmesi olasılığıdır.

Böyle bir durum, seçimle boğuştuğu için bölgeden kopan ABD’nin de diasporanın da etkisiyle bu olaya hemen dikkatini çekebilir, üstelik Fransa gibi kuyruk ülkelerin de desteğiyle acilen, gerek BM Güvenlik Konseyinde gerekse gerekse bölgede duruma hızla “insanlar ölüyor” bağırtılarıyla yine Azerbaycan’ın harekatının yine ortasında müdahil de olabilirler. Harekât böylece tekrar başlasa da tekrar durdurulabilir. Böylece halen yapılmış olan o avantajlı görünen anlaşma, zaman sürecinde kendisini toparlama fırsatını bulan Ermenistan askeri birliklerinin işi ağırdan almaları ve veya direkt takviyelerle, gizliden desteklerle kış mevsimini de arkalarına alarak direnmeleriyle, örselenip maazallah kanla elde edilen avantajların bir anda uçup gitmesine de neden olabilir …

Bütün bunlar uluslararası ilişkiler ve diplomasi cambazlığının bir parçası olarak yapılıyor da olabilir.

Zira Rusya bilerek veya bilmeyerek imhadan ya da esir olmaktan son anda böylece kurtulmuş olan, Paşinyan’ın tabiriyle “kuşatılmak üzere olan 30 bin kişilik Ermenistan Ordusunun fırsattan yararlanarak geri çekilmesi suretiyle kurtarıldığı bir stratejik siyasi-askeri manevra haline gelebilir.

Yani Ermenistan Ordusunun savaşlarda asıl maksat olan “savaşma azim ve iradesi tam çökertilmek üzereyken, Fransa ve ABD’nin ve de ilginçtir ki bazı İslam ülkelerinin de koro halinde Azerbaycan karşıtı “eyvah” feryatları arasında, kurnaz bir zamanlamayla imdatlarına yetişen Rusya tarafından atılan “can simidiyle” bizce tekrar hayata dönmüştür.

Ayrıca şu an hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki Paşinyan ya da Ermenistan “Kaybedilen vatan topraklarının (!)[3] geriye alınması” için malum ülkelerden gelen yabancı uzmanların da katılımıyla yeni bir genel karşı taarruz başlatmak için planlarını hazırlamaya bile başlamış olabilir.

Ermenistan şu sıralar, eğer koşullar olgunlaşırsa ve “fırsat doğarsa” işte bu daha sonra elinden çıkan yerlere yapacağı bir genel karşı taarruzun ihtiyaç duyacağı “kritik çıkış arazilerini” terk etmemeye çalışıyor da olabilir. 1 Aralık 2020 tarihine kadar ki anlaşma gereği yapılacak bütün çekilmelerde, Azerbaycan Ordusunun o bir kısmı Türkiye’de eski Harp Akademilerinde eğitim görmüş akıllı kurmaylarının buna fırsat vermeyeceğini düşünüyoruz.

Durum aslında bugün itibarıyla, “teşbihte hata olmaz”, sanki askeri strateji ve taktik anlamında sanki bizim Eskişehir Kütahya muharebelerinden ve bir stratejik çekilmeden sonraki “asıl büyük harekât için toparlanma ve hazırlanma” gibi Ermenistan için bir askeri durumu da hatırlatmaktadır. Kuşkusuz Ermenistan’ınki öyle onurlu bir mücadele değil, aksine burada haksız hukuksuz olarak neredeyse 30 seneye yakın süren işgalden bahsediyoruz. Ama bir “toparlanma ve yeniden teşkilatlanma” fırsatı kollayacakları bize göre kuvvetle muhtemeldir. Zira o yapılan anlaşma karşıtı tepkiler, Paşinyan’a karşı yapılan gösteriler, karşıtların başkentte uyguladıkları şiddet bütün bunların hepsi, ustaca kurgulanmış orta oyunu ve de emareler dahi olabilir …

Yazık! Keşke “Ermenistan’ın ekmek kavgası peşindeki, evlerindeki 18 yaşındaki sakalı bıyığı çıkmamış çocukları bile zorla asker edilip, yarım eğitimlerle cephelere sürülerek, bir anda “babalarınca, dedelerince 1992’deki Hocalı gibi insanlık suçu olan katliamlarla haksız hukuksuz zorla işgal ettikleri Karabağ topraklarını savunmak” gibi son derece abes bir maksat uğruna (Vatanları uğruna değil) ölüme terk edilmeseydiler. Üstelik bunların bir kısmı da doğal olarak güçlü Azerbaycan Ordusunca siperlerde toprak çukurlarda askeri araçlarda ne olduklarını bile anlayamadan imha edildiler. Bize göre bu ısrar yine de sürdürülebilir. Göreceğiz …

Evet bu mağlubiyet Paşinyan için kendi ülkesinde, kendi insanından dahi dayak yemesine de sebep olmuştur ama doğruyu söyleyelim, ordusunu da öyle ya da böyle “Rusya’nın son anda yardımıyla” tümüyle imha olmaktan kurtarıp geriye derinliklere çekebilmiştir.

Bu zafere koşan Azerbaycan Ordusu için hakikaten de bir talihsizlik-hatta haksızlık olarak da düşünülebilir. Eğer o kuvvetler “Rusya araya girmese” ve harekât aynı hızla devam etseydi, Karabağ’daki Ermeni Ordusu kuşatılıp birkaç hafta içinde zaten çok yaklaşılmış bulunulan Hankendi de düşüp topyekûn esir edilseydi eğer, Azerbaycan bugün masada çok daha farklı bir konumda olabilirdi. Tarih ileride bu durumun nasıl ve neden böyle oluştuğunu, bunda Türkiye’nin acaba bir katkısının olup olmadığını zaten yazacaktır.

En azından Azerbaycan, harekât o alınan ivmeyle sürdürülseydi, böyle hala hiç ders almamış olan ve neredeyse “O anlaşmayı istersek yırtar atarız!” dahi diyebilen, bunca can kayıplarına rağmen belli ki hiç pişman olmamış bir Ermenistan’la karşılaşılmazdı.

Burada biz “anlaşmayla kim kazandı kim kaybetti” gibi artık herkesin bildiği değerlendirmeleri dikkat edilirse tekrarlayamıyoruz. Uzman gözüyle Azerbaycan ve Türkiye “bir anda işler kötüye gider de nelerle karşılaşabilir” işte onu bir “beyin fırtınasıyla” serbestçe sorgulamaya çalışıyoruz … Oysa ekranlarda gördüğünüz çoğu uzmanların (ekran gladyatörleri) hemen hemen hepsi yanılıyor olabilirler. Çünkü yaratıcı muhakemelerini dahi kullanamıyorlar, Sadece birbirlerinden etkileniyorlar, aynı şeyleri “zafer zafer” diye söylemekten başka bir şey yapmıyorlar. Kamuoyu böylece yanılmaya başlıyor. Üzülmemek elde değil. Ama acı gerçek bu …

Elimizden aklımızdan geldiğince bir uzmanlık analizi yaparak farklı yaklaşımlarla saçma dahi olsa ülke insanımızın bu ufukları açmak gerekiyor. Konu sorgulansın isteriz. Bu asla “zafere gölge düşürmek” olamaz, aksine acil tedbir alınması için, Azerbaycan’ın başarısına sonradan bir halel gelmemesi için, gereklidir bizce …

Evet öyle denilen gibi, iş henüz bitmedi; bizce asıl iş şimdi anlaşmanın uygulamasıyla başladı …Ayrıca Karabağ’a kaçkınların[4] geri göçleri ve Karabağ’ın yeniden imarı gibi çok önemli konular da var … Gerçekleşirse eğer, zaten bu işlem çok zaman ve kaynak gerektirecek.

Ancak Taşnak ağırlıklı Ermenistan muhalefetinin hala savaş yanlısı politikaları ısrarla işaret etmesi bu güzelim bölgeye yine huzur getirmeyebilir. Bu durumda ise bize göre Azerbaycan için belirttiğimiz gibi tekrar eften püften sebeplerle tahriklerle çıkarılacak yeni savaş artık bir “yıldırım harbi” olarak planlanır, buna göre sabırla güç geliştirilir ve ilk fırsatında Azerbaycan topraklarının tamamı işgalden kurtarılır. Belki de fazlası yapılır … Ama artık bu durumda belki de Türkiye dahil bölgenin tamamı sıcak savaş için ateşlenebilir.

Yani anlaşılıyor ki bu talihsiz bölge gizliden gizliye, güya kurnazca “Türkiye yeni bir cephede daha boğuşsun” diye azar azar ateşlenmeye çalışılan ırkçı ve kemikleşmiş muhalefet Taşnak siyasetinin ve de savaş politikalarının yine esiri olacak gibi. Eğer Rusya bu oyuna gelir ise ve de Batının Fransa gibi ABD gibi başka hesapların peşinde koşan liderleri (Trump/Biden (?)- Macron ikilisi…) aynı tavırları sürdürürse çok değil 3-5 sene içinde Karabağ’da hatta Kafkasya’da daha büyük bir savaş da çıkabilir …

Ne kadar büyük bir gaflet değil mi bu durum? Batının fitillemesiyle hareket edip gaflete düşerek daha fazla toprak koparayım diyen ve her şeyi kaybeden Paşinyan muhtemelen siyaseten bitti, ancak şimdi de kurnazca muhalefetteki ırkçı Taşnaklar hayaller içine sokuluyor; sonra da bu Taşnakların fitillemesiyle de tüm Ermenistan halkı belki de zaman sürecinde indoktrine edilerek sürekli olarak gerçekleşmesi imkânsız hayallerin içine ve savaşa yönlendiriliyor. Bölgenin değişmez kaderi sanki bu durum …

Bunun sonucu olarak da bütün Kafkasya’da birlikte “bölgesel barış, kalkınma, bireysel ve toplumsal gelişmeyi ve de refahı sağlamak” yerine bunun tam aksine “işgal, katliamlar, ölüm, yaralanmalar, evsiz barksız milyonların göç ettirilmesi, perişanlık, gayretlerin kalkınmaya değil silahlanmaya gidişi, doğal olarak intikam saatinin gelmesi, kan barut ölüm, yıkım” hedeflenmiş oluyor.

İyi ama bu kaç yıl daha böyle sürebilir ki? Bir 30 yıl daha mı sürsün?

Gelin hep bütün komşu ülkeler hep birlikte omuz omuza Kafkasya’yı tarihi turistik bir teknoloji ve de enerji habı haline getirelim, böylece kin ve düşmanlığın yerine yeni nesiller için istihdam olanakları oluşsun, kalıcı barış ve refah, özgürlükler bölgeye gelsin. “Kazan kazan” uygulansın ve de bölgedeki herkes kazansın.

Bu, sizce çok mu hayal? Neresi saçma? Zaten çoğu yoksul Ermenistan vatandaşları ülkelerini hızla terk etmeye devam etmekteler.

Hayal değil, bu bir vizyondur… Vizyon “Sürekli Gelişimi” hedefleyen çağdaş yönetimlerde, gerçekleştirilmek üzere ortaya konur ve halkla paylaştırılır, dinamik tutulursa da er geç bir gün gerçekleşir … Vizyon geleceğe ait bir umuttur. Ermenistan’ın bu vizyona dönüp varlığını sürdürebilmesi daha akılcıdır ve de daha kolaydır. Çok zarar verdiği Azerbaycan’a böyle bir vizyonla ve özürle yaklaşmalıdır.

İşte yukarıda serbest düşünce akışıyla sıraladığımız olasılıkları, imkân ve kabiliyetleri ise önceki Harp Akademileri eğitimlerini bitirmiş kurmay subaylar daima “Düşman gözüyle” durumlara empati yaparak bakıp, bunları karşılayacak planlarını hazırlarlar. İki tarafın hareket tarzlarının karşılaştırılarak matematiksel olarak da analiz edilmesi, asıl uzmanlık-kurmaylık işidir. Böylece analiz sonucu her türlü hazırlıklarda “en tehlikeli düşman imkân ve kabiliyetini” öne çıkartırlar. Bunu karşılayacak gerçekçi tedbirler alırlar. Planlar hazırlarlar. İnisiyatif asla elden bırakılmaz. Şu anki durumu yapılanları bilemiyoruz ama şanlı ordumuzun bu konuları ve fazlasını atlamadığından oldukça eminiz.

Günümüzün bilgili yetişmiş kurmay kadroları, göz bebeğimiz TSK’nde sayıları o hain kumpaslarla epeyce azalmış olsa da henüz tükenmemiş olup zaten işin başındadırlar. Dolayısıyla bu gerçek uzmanlar kolay kolay da bizce hata yapmazlar. Şu anda yaklaşan bulanıklığın farkında olup zafer kazanmış Azerbaycan’ı da uyarmışlardır çoktan …

Evet sonuç olarak sanki o kuşatılan 30 bin asker kendisininki değilmiş gibi imzaladığı anlaşmadan hiç memnun olmamış ve anlaşmaya imza atan Paşinyan karşıtı yoğun aleyhte gösteriler yapılan, Azerbaycan Ordusundan yediği o şiddetli tokada rağmen ders almamış, imzaladığı anlaşmaya dahi hafta geçmeden karşı çıkan, yine sırtını Rusya’ya ve Batıya dayamış, şımarık ve bildik bir Ermenistan’la karşı karşıyayız bugün …

Burada bizce “Türkiye’nin” masada böylesine fazla gölgede kalması bizce söz konusu anlaşmanın Paşinyan’a kabul ettirilmesi için gereken bir görüntü de olabilir. Ancak bu durum Türkiye’nin kendi etki alanındaki “Bölgesel Güç” olması gerçeğine üzgünüz bizce biraz gölge düşürmüştür. Belki de bu bir Türkiye-Rusya ve Azerbaycan diplomasisi pratiğidir.

Varılan anlaşmaya yönelik ilk intibaımız “tesellilerimiz ya da kazanımlarımız hakikaten çok ancak öyle ya da böyle bu iş, gönüllerdeki gibi tam tamamlanamadan, sabırla Azerbaycan ilerlemesinin belli bir aşamaya gelinmesini bekleyen Rusya, bir anda “artık hakem benim, bu aşamada masanın yönetimi bende!” diyerek olaya tümüyle el koyup, en azından beş yıl süreyle de olsa Azerbaycan öz toprağı Karabağ’ın temas hattı sayılan her tarafına yerleşmiş oldu. Bu 5 yıllık dönemler, eğer altı ay öncesinden itiraz olmazsa sürekli olarak 5’er yıl süreyle uzatılmış oluyor. Azerbaycan aynen Ermenistan sınırındaki karakollarındaki gibi artık Rusya ile fiziki olarak da iyice komşu ülke oldu.

Bu durum bize göre sürpriz değildi. Türkiye’nin keşke bunu sağlayacak “güçlü siyasi-diplomatik nefesi daha fazla olabilseydi” diyerek beyin fırtınamızı burada bitirelim. Uzunca bir süredir “Çok fazla cephe var, gücü çok dağıttık, her tarafta çatışma olmaz, acilen azaltalım, öncelikli cepheye iç hat manevrası uygulanmalı!” çırpınmalarıyla bu aniden karşılaştığımız Azerbaycan zaferinden dolayı kuşkusuz mutlu olduk ama şimdi artık yepyeni bir “Kafkasya cephemiz” daha var…

[1] Ruslar 1828 Türkmençay anlaşması sonrası burayı adım adım Ermenistan’a teslim ettiler. Önce demografiyi değiştirip sonra işgale ortak oldular. O dönemde eş zamanlı biçimde Ermeniler Osmanlıya karşı silahlandırılıp bir otorite boşluğu yaratılmak isteniyordu. Ermeniler bir yandan Anadolu’da kullanılmak istenirken bir yandan da Kafkaslardaki oyunun parçası haline geliyordu. Zengezur bir koridor olarak Nahçivan ile Azerbaycan’ın arasında barikat gibi örüldü (https://www.haberturk.com/yazarlar/prof-dr-kursad-zorlu/2747789-dikkat-zengezur-koridorunu-hatirladiniz-mi ).

[2]
[3] Topraklar zaten Azerbaycan’ın olup Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklardan çekilmesi için dört ayrı BM kararı vardır.
[4] Azerbaycan da bu bir milyona yakın nüfusu olan yerinden yurdundan 1992’lerden itibaren Ermenistan’ın yönettiği katliamlardan kaçıp zorla göç ettirilmiş, Azerbaycan’da gösterilen bazı yerlerde çetin koşullarda evsiz barksız uzun ve zor yıllar geçiren masum Azeri Türkleri …

Etiketler
Azerbaycan