Değişim rüzgarı ve bir değişim modeli ama “nasıl?”

Bu baş döndüren hızda gelişen teknoloji çağında “değişimler” artık önlenemez; sadece bunların ustaca planlamaları ve “Sürekli Gelişimi” esastır…

Yeni bir iktidarın oluşması halinde şu yeni başlayacak "Değişim rüzgârını" sahadan gelen uygulamalı bir sürekli gelişim/ değişim uzmanı olarak gelin teknik anlamda aşağıda biraz daha toparlayalım ...

“Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir!» söylemini defalarca birçok siyasi platformda kullanan CHP Genel Başkanı K. Kılıçdaroğlu, 21 Şubat 2023 Salı günkü meclis grup toplantısında zordaki Türkiye için resmen bir “değişim manifestosu” ilan etti. Böylece aslında anlayan o " geliyor gelmekte olanı" da anlamış oldu. O gün şöyle dedi Cumhurbaşkanı adayı olan K. Kılıçdaroğlu: "… Anladım ki ben artık eski ben olamayacağım. Halkının derdine koşamayan bir devleti toplamaya, değiştirmeye, iyileştirmeye çalışmayacak mıyız? Bunun zamanı gelmedi mi sevgili halkım? Her şeyi ama her şeyi temelden değiştirmek zorundayız. Değişime; bu vahşi neo-liberal tek adam rejiminden başlayacağız... Önce inanacağız, birbirimize inanacağız... Ülkeyi değiştireceğimize, adaleti getireceğimize inanacağız. Daha iyisini hak ettiğimize inanacağız… Bu ülkeyi yeniden kuracağız. Bilimle, düşünceyle, teknikle, liyakatle kuracağız..."

CHP Genel Sekreteri Selin Saya Böke ise 21 Mart'ta İzmir'de İkinci Y.Y. İktisat Kongresinde bu manifestoyu biraz daha netleştirerek tamamladı: “Liyakate dayalı yönetim anlayışını ve kurumları inşa edeceğiz, yeni bir kamucu anlayışla kamu, yani toplum yararını merkezine alan bir yönetimle işe koyulacağız, hak temelli güçlü bir sosyal devleti kuracağız, bilime ve planlamaya dayalı, hep birlikte zenginleşeceğimiz, hep birlikte kalkınacağımız bir üretim düzenini el birliğiyle kuracağız.”

Aslında bunların önemli bir kısmı 30 Ocak 2023 tarihinde yayınlanan “Ortak Politikalar Mutabakat Metninin en son paragrafında da yer alıyor. Bu yakın gelecek için iyi bir şey kuşkusuz. Aslında daha ilk kapağında “Çağdaş Türkiye için Değişim Programı” başlığı bulunan 350 sayfalık mevcut CHP Parti programında “değişim” zaten öteden beri yer almaktaydı. Oradaki şu önemli mesaj (sayfa 17) CHP üst yönetiminin “değişim kararlılığını” uzunca bir süredir dünya aleme göstermesi açısından da bize göre anlamlıydı:

“…CHP'nin Devrimciliği; Çağdaş düşüncelere açılarak yenilikleri kavrayıp benimsemek, bunu süreklilik içinde bir yaşam ve yönetim biçimine dönüştürmektir. Kuralları ve kendini sorgulayarak, ‘daha iyiye ve doğruya’ ulaşmanın yollarını açmak, bu çerçevede gelişimin yöntem ve araçlarını oluşturmaktır …”

Dolayısıyla, CHP de “değişimin” parti programıyla düğmesine zaten önceden basılmıştır, demek hiç de yanlış olmaz. Niyet ve maksat açık olarak yazılmıştır orada…

DEĞİŞİM KARARLILIĞININ PROJE OLARAK SÖYLEMDEN EYLEME GEÇİRİLMESİ

Ancak “değişim süreçlerinin” her daim en önemli aşaması olan “kararlılıkla eyleme geçilmesi” için bugüne kadar epeyce sancılı ve uzun bir süreçten geçilmesi gerekmiştir. Bu aslında bize göre değişimin koşullarının ya da alt yapısının oluşmasının da ta kendisidir. Ülkenin kaderi hep böyle dibe vurduğunda zorunlu olarak “değişimi” akıllara getirmiştir. Aslında iyi bir şeydir bu. Atatürk’ün devrimcilik ilkesi/ sürekli gelişim ruhu, keşke ülkenin gelmiş geçmiş tüm siyasal süreçlerinde her daim gündemde olsaymış...

Ana Muhalefet bu konuda bugüne kadar “değişimi” ve ülke gerçekleri dikkate alındığında bunun “nasılını” eğer kendi iç bünyesinde sorgulamış ise, olası iktidarında bu ön çalışması kuşkusuz büyük bir avantaj olarak karşımıza çıkacaktır. Ama her halükârda gerçek değişim için şimdiden mutlaka somut bir “Değişim Eylem Planının” da hazır olması gerekmektedir. Değişimin yönetimi için ise özel olarak teşkilatlanma-çalışma yapılması daha bugünden itibaren bizce hemen yapılmalıdır. Zira “Kervan yolda dizilir” mantığıyla konuya şu sıralar söylem de kalınıp, eğer ağır davranılırsa “ülkeyi yönetme sorumluluğu devir alındığında, hele o ilk günlerdeki olası büyük kargaşa ve hengamede değişimden bahsetmek çok zor olacak ve cari zorluklar nedeniyle bu yaşamsal husus gerilere ertelenebilecektir. Yani biz, saha deneyimli bir değişim uzmanı olarak aslında demokratik anlamda da seçim öncesi şu önümüzdeki 7-8 haftalık kısa sayılabilecek süreçte amaçlanan “Değişim ve bunun Yönetimi” konusunu, aşağıda detaylandıracağımız şeffaf ve tam bir pratik projeye bağlanması gerektiği inancındayız. Bu da kuşkusuz mümkündür…

BAŞLATILACAK DEĞİŞİMİN YÖNTEMLERİ

Değişim Yönteminin seçilmesi “değişimde” çok önemlidir. Çünkü mesela özü “çok hızlı hareket etmek” olan “Değişim Yönetimi-Change Manegement” uygulanacak ise orayı “sıfırdan ele alarak” değişimin baştan sona toptan planlanması gerekmektedir. O zaman bu iş mevzuatından teşkilatlanmasına, insan kalitesine, tüm iş süreçlerine ve de oturmuş uygulamalarına kadar bütün yönleriyle o değişim düşünülen kurumun ya da alanın sistem olarak “tedarikçiler-girdiler-süreçler-çıktılar-geri besleme-vatandaş mutluluğu” şeklinde modüler başlıklar haline getirilerek “sistem yaklaşımıyla ve sil baştan” masaya yatırılarak hazırlanması hiç de öyle kolay bir iş değildir. Bu tür değişimlere tabi tutulacak kurumların, alanların, süreçlerin vs. uygulama öncelikleriyle beraber daha şimdiden iktidara ulaşılmadan önce tespit edilmeleri, bizce “değişimin” siyasi vizyon-amaç doğrultusunda gerçekleştirilebilmesi için planlanan “kurumsal değişime” pratik anlamda da çok yararı olacaktır. Ama kuşkusuz bunun da bir yolu, tekniği olup “Değişsin!” denilince orada değişim olmaz.

Yok eğer “değişime”; ikinci bir değişim yöntemi olarak öyle yukarıdaki gibi “çok hızlı ve köklü bir değişimle” değil de daha yumuşak yani “Sürekli İyileştirme” metodu kullanılarak varılacaksa (ki bu bize göre çoğu kurumda, alanda bu yöntem kaçınılmaz olabilir) bunun da asli uygulama metotları, tekniği, usulleri, adı daha şimdiden ortaya konmasını gerektirmektedir (mesela insanımızın bünyesine uyumlandırılmış oldukça bilinen Toplam Kalite Yönetimi/TKY uygulanması vs. gibi). Bunlar da hele “sıfır hata” ile çalışmak zorunda olan devlet yönetimlerinde akılcı yönlendirilemez ise hiç de öyle kolay başarılabilecek işler değildir. Özel eğitimler, sabır, tepe yönetiminde kararlılık, belki ilave kaynak, siyasi vizyonu paylaşacak liyakatli kadrolar, taşın altına elini sokacak inanmış değişim uygulayıcılarını vb. gerektirir.

DEĞİŞİM LİDERLERİ-LİDERLİKLERİ, DEĞİŞİM UZMANLARI

Bir iktidar halinde ana Muhalefet “değişim” için önceki söylemlerden kaynaklanan o iyimserlik, o olumlu hava, mesela eğer cari işler doğal olarak zora girince, halihazır oluşan toplumsal ivme ve heves de bir anda azalabilir. Dolayısıyla da artık neredeyse yirmi yıldır zaten çok yorulmuş bulunan vatandaştaki artık o bilinen “bir şeyin ne yaparsan yap-kim gelirse gelsin bu ülkede değişmeyeceğine olan katı inanç” ülkenin geleceğine yönelik ön görülemez siyasi riskleri de ortaya çıkartabilir. İşte yeter ki “değişim olgusunu” sistematik anlamda bilen, içlerine aldıkları donanımlı, deneyimli siyasi-teknik profesyonel uzmanların-kadroların da yardımıyla olası yeni iktidarın asıl karar vericileri, var güçleriyle halkla da paylaşılan bir “değişimi” sahada da sırtlasınlar ve bugünden somut bir “Değişim Eylem Planı” ortaya koyabilsinler. Ülkenin bulunduğu şu koşullarda hiç kuşkusuz aynı zamanda “tarihi bir görevdir” bu.

Bize göre de ülkede, hakikaten de artık o sık sık sözü edilen köklü değişimin ortamı ya da alt yapısı oluşmuş ve de “çok yönlü bir değişimin” zamanı gelmiş bulunmaktadır. Ülkece, demokrasisi dahil hele uluslararası standartlar dikkate alındığında ne yazık ki çağdaşlıkla ilgili tüm sıralamalarda gerilere düşüldüğü haberleri ile artık çok sık karşılaşılmaktadır.

Palyatif etkiye-tepki kararlarıyla 80 milyonluk jeostratejik önemi yadsınamaz olan ülke, bir süredir “liyakatsizlik” tuzağına düşerek adeta can pazarına dönüşmüştür. İster istemez kaçınılmaz olarak ülke genelinde başta ekonomi, her alanda büyük bir uluslararası siyasi mücadele içine girilmiştir. Bu endişemize, belki “Beka” bile eklenebilir, bundan çok korkarız.

Dolayısıyla şu anki siyasi durum, sonuçları itibarıyla aslında çok ciddidir. Ülkenin düze çıkarılması için hızlı ve köklü değişimlerden (Değişim Yönetimi/ DY), seri olarak mevcutların iyileştirmelerinden (TKY. vs. ile) başka bir çare de görünmemektedir. Ve bu “Değişim siyaseti ve vizyonu” ise bizce, ülkenin ancak kendi özgün koşullarında ve kendi evlatlarıyla fedakârca taşın altına el sokarak, yoğun emekle, doğru sorgulayarak, sabırla ve kararlılıkla başarılabilir.

İzmir’de ve veya öncesinde davet edilen konuşmacı olan yabancı uzmanlar “değişim” ile ilgili bu yaşamsal konuya yönelik direkt ya da dolaylı olarak fikirlerini de söylemişlerdir. Bunlar elbette küresel ekonomiye uyum anlamında önemli bir bölümü işe yarasa da bizce başarı için asıl olan “ülke gerçeklerini bilen ve işi sırtlayıp bizzat yapacak olan” farkındalığı olan liyakatli kadroların, yeni dönemde daha ilk baştan itibaren, değişimin sorumluluğunu devralmalarından geçer.

“Değişim yönetimi”, sorumluluk ve de bunun yaşamsal ilacı olan “yeterince yetki” olmadan asla başarılamaz. Aksi taktirde hedeflenen o değişim hiç de kolay yürütülemez. “Değişim” coşkuyla, neşeyle başlatılır ama süreç içinde-hele tereddüt halinde ve de değişim eğer şeffaflıkla halka tam mal edilemez ise, mesela milli eğitim sistemi gelecek nesilleri hedeflenen değişime hazırlayamaz ise yani görevini yapmaz ise değişim, gün gelir bir anda yarı yolda durur.

ÇAĞDAŞ OLMAYAN KÖTÜ VİZYONLU DEĞİŞİM ve DEĞİŞİMDE SİSTEM YAKLAŞIMI

Hangi yöntemle olursa olsun bir “Değişim” ülkede uygulanırken olur da arada başarısızlık olur ise, an gelir ve “ters yönde esen geriye doğru siyasal değişim” belli halk kümelerinde tekrar umut yaratıp hatta şekil değiştirip daha keskin mantıkla da geri dönebilir ve de belki de artık en azından birkaç nesil, bir daha hiç gitmemek üzere ülkeye daha büyük bir güçle egemen olabilir.

Olası yeni bir iktidarda bütün bu çağdaş yönetim gayretlerini yurt sathında kapsayıcı-kavrayıcı olarak çağdaş devlet yönetimini kurumlararasında koordine edip uyumlandıracak, keşke gerçek uzmanlarla dolu bir “Değişim ve Stratejik Yönetim Bakanlığımız” da olsaymış diyoruz. Zira hedeflenen “değişim vizyonu” bizim ülkemize özgü bir usulle eğer vatandaşla, çalışanlarla ülke sathında paylaşılmazsa, pratik sorgulama eğitimleri yaygınlaştırılmazsa tıpkı bir dosya kâğıdı gibi “değişim” de tutanın elinde kalır. Ya da yapılan “değişimler” aşırı detay gibi çok teknik görülüp göstermelik kalır. Büyük hata olur bu…

Değişim aslen tepe yönetiminden başlar. Olası bir yeni iktidarın ise en tepesindeki lider adayı, zaten bunu her tarafta açıkça ve uzun zamandır söylemektedir. Bu durum ülke için bizce bir şanstır. Üstelik hızla gelişen iletişim teknolojileri nedeniyle insanlar “çağdaş değişimlere” zaten açıktırlar. En azından 40 yaşının altındaki ülkemizdeki iki-üç yaratıcı-yenilikçi genç nesil daha buna hazırdır, zira artık kendi gelecekleri söz konusudur.

Değişim bizce aynı zamanda “Sürekli Gelişim” demektir; siyasi tercihe göre aslında her iki terim de kullanılabilir. Diğer bir önemli husus ise, değişimin aslen ve çoğunlukla kişilere değil “sistemlere odaklı” olması gereğidir. Sadece isimlere odaklı yapılan kolaycı değişimler, aldatıcı ve kısa vadeli, yani çoğunlukla palyatif kalır (Mesela Osmanlı’da ‘Vezir kellesi’ alma kolaycılığı).

HER DEĞİŞİM İYİ DEĞİLDİR!

Değişim yönetiminde altını çizeceğimiz bir diğer husus da günümüzde yapılan her değişimin “doğru yönlü değişim” olmayabileceği gerçeğidir. Genelde bu konu bizim toplumumuzda aydınlarca bile atlanır. En azından çoğunlukta bu konuda nelerin olup bittiğine dair pek farkındalık yoktur. Yani aslında her “değişim-vizyon” diyene de bunun yönünü bilmeden katiyen inanmamak gerekir. Sahte vizyonerler, sahte değişimciler de az değildir günümüzde…

Ne yazık ki yer yüzünde yanlış/ kötü yönlü değişimler de aynen doğru yöndeki değişimler gibi, bazen aynı bilimsel metodolojiyi (Vizyoner Yaklaşım-Stratejik Planlama-Değişim Yönetimi), bazen de medya dayatmalı kurnaz ve pragmatist söylemlere dayanan toplum mühendislikleriyle siyaseten de araç olarak kullanabilmektedirler…

Mesela kararlı birisi eğer sıkı liderlik yaparsa, ülke için “ülke yararına olmayan” farklı bir vizyon ortaya koyup, üstelik “Vizyoner Yaklaşımı ve Değişimi” uzman yardımıyla bir teknik araç olarak kullanabilir. Ve böyle kötü bir vizyonu kurnazca ve sabırla azar azar, bazen de tepeden inme, gözü kara ani radikal değişimlerle de siyaseten ve fiilen ısrarla gerçekleştirebilir…

Tarihte de bunu halkın iradesini ele geçirip yapan hastalıklı vizyonların ülkeleri nerelere götürdüğü yaşanan sayısız acılarla, perişanlıklarla, yıkımlarla kanıtlanmıştır.

Ana muhalefet işte bize göre; aslında uzun yıllardır (yaklaşık 18 yıldır); mevcut İktidarın 2023 parti programında “Sessiz Devrim” olarak ifade edilen (Sf.8), Vizyon + Stratejik Plan destekli tepeden inme de olsa ciddi ve sistemli bir “Değişim Yönetimi” uygulamasıyla karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca çoğu yerde mesela mevcut iktidarca ortaya konan stratejik planlar ise uygulama pratiğinde bir çoğu göstermelik kalmaktadır.

Çağdaş yönetim bilimi kriterleri açısından bakıldığında ise en azından ortalama muhalefet seçmeninde ülkede bugün itibarıyla “Değişim gerektiği” zaman zaman söylenmektedir. İşte bunun “Nasılı?” konusunda somut bir yaklaşım ortaya tam konulmuştur denilemez. Bu olursa eğer, toplumda ciddi oranda heyecan ve sinerji de yaratılabilir.

Siyasette, kötü istikamette uygulanan bir “Vizyoner Yaklaşım-Stratejik Yönetim-Değişim yönetiminin” panzehiri ise; aynı şekilde aynı çağdaş yönetimsel araçları kullanmak suretiyle ama yanlış yöne değil de doğru yönde değişim yapılmasıdır. Bu çağdaş yönetimsel aracı yanlış bir vizyonla kurnazca kullananlara karşı günümüzde umut verebilecek başka bir “demokratik mücadele” yolu veya yöntemi de bizce sistemde henüz mevcut değildir.

İçerik itibarıyla “değişim” için; mevcut Ortak Mutabakat Metni geçici bir başlangıç olarak belki de şimdilik Muhalefetin ihtiyacını, “yöntemsel olmasa da” siyasi vizyon anlamında genelde karşılayabilir de denilebilir.

DEĞİŞİM YÖNETİMİ VE DEĞİŞİM MÜHENDİSLİĞİ; PEKİ AMA NASIL?

Farkı yaratacak kamucu ve planlı bir “Değişim” hamlesi, ancak bilimsel ve doğru usullerle ve de doğru yönde yapılırsa olumlu anlam taşır. Doğru yönde yapılmayan tepkisel-duygusal-şekilci-göstermelik değişimler faydalı olmaz, aksine ters tepebilir.

“Değişim” günümüzde ancak “tepe yönetimi kararlı olursa ve istek tabandan gelirse, taban paylaşırsa” ve de toplumsal uzlaşıyla yani demokratik yollarla olursa kalıcı olabilir. Gerçek anlamda gerçek anlamda bir “değişimin” başlatılabilmesi için bizce takvime bağlanabilecek şekilde şu bazı aşamalar izlenebilir:

- İlk önce, değişimin alt yapılı olarak başlatılabilmesi için “Neden değişim gerekiyor” konusunda yukarıda da vurguladığımız üzere usulen iki sayfalık bir ikna edici “Değişim Eylem Savunusu” hazırlanması yeterlidir.

- Hemen ardından gereken “hızlandırılmış pratik sorgulama, ekip çalışması eğitimleri” de alıp seçim sonrasında daha ilk günden başlamak üzere “büyük değişimi” stratejik düzeyde yönlendirecek merkezde bir “Değişim Yönetimi Strateji Gurubu” hemen kurulur.

- Şelale (Çağlayan) metodu ile en tepedeki parti genel merkezinden başlatılarak sistemdeki tüm teşkilat bünyesinde eğiticilerin sorgulama eğitimlerine başlanır.

- “Değişim Yönetimi Strateji Gurubu” tarafından/ siyasi üst yönetimce onaylanacak kolay anlaşılır, dinamik ve anlamlı altı dolu bir taslak “Vizyon” hızla oluşturulur.

- Değişim için akılda kalıcı, vatandaşın benimseyeceği, bir pratik slogan bulunur (İkinci Yüzyıla Çağrı Bildirisi bizce önemlidir) ve mesela Cumhurbaşkanı adayınca “Değişim Eylem Savunusu” metni ile aynı anda bu da resmen ilan edilir.

- Değişimin bel kemiğini oluşturacak ve de milli eğitim sistemime de dahil edilecek “Temel Değerler” tanımlanarak ortaya konulur; bunların her ikisi de bekletilmeden taslak olarak paylaşılır; halka mal edilir ve de gerekirse de sürekli geliştirilir.

- Ardından; yapılacak gurup çalışmalarıyla “sistem yaklaşımı” üzerinden içlerinde bulunulan oradaki siyasi sistemin bileşenleri girdi-süreç-çıktılar şeklinde sistematik olarak listelenip bunlar önceliklendirilerek gereken sorgulamalara başlanır.

- Stratejik plan hazırlığı ile ardından tabanın da katılımıyla bu planlama işlemin dinamikleştirilmesi sağlanır ve de bu stratejik planlar birbirleriyle tüm kurumlar arasında uyumlandırılarak yönetilmesine (Stratejik Yönetime) geçilir.

- İl ilçe ve mahallelerde sistem yaklaşımıyla (Girdi-Süreç-Çıktılar üzerinden) ve de usul olarak eğitim alınmış şekilde gurup çalışmalarıyla çeşitli sorgulamalar yapılarak stratejik planın/ planların mümkün olduğunca “süreç öncelikli” olarak oluşturulup tabandan yukarıya doğru geliştirilmeye başlanır. Tepe Yönetimi, öncelikli önerilerle ilgili duruma göre hızlı kararlar alır. Böylece sisteme güven daha ilk baştan artar.

- Aynı anda tabanda ve tavanda öncelikli sorunlarla alakalı iletişim halinde iyileştirme ekip çalışmaları başlatılır.

Dolayısıyla, sonuç olarak her kim iktidar olursa olsun, olası seçim sonrası gerçek bir “değişim” yapılacaksa eğer, “değişimi yapmaktan” daha önemlisi değişimin doğru yönde, usulüne uygun ve liyakatli kadrolarla yönlendirilmesi bizce her daim yaşamsal önem taşır. Zaten bu baş döndüren hızda gelişen teknoloji çağında “değişimler” artık önlenemez; sadece bunların ustaca planlamaları ve “Sürekli Gelişimi” esastır…

Etiketler
Teknoloji