Bir Kitap, Bir İnsan: Hacer Foggo / Askıda Hayatlar

Dilerim ve çok isterim ki Hacer Foggo’nun satırlarında birbirimizi bulalım ve birbirimize kol kanat gerelim. Ama bunu en çok ve öncelikle Hacer Foggo’ya yapalım. Zira onun bu insanca, bu cesur daveti, yıllara yayılan emekleri malum çevreleri rahatsız ediyor.

İki insan arasında kurulan ilişkide taraflardan birinin diğerine ihtiyacı olduğu durumlarda bir medcezir başlar. Bu medcezir halinde tarafların gösterdiği tutum o ilişkinin özen dengesini belli eder. Bu denge gayet insanidir. Ne var ki her zaman korunamaz. Dertliyseniz, biriyle konuşmaya ihtiyacınız varsa, herkese anlatamadığınız zor bir durumun içinden geçiyorsanız kıyılarınızı şenlendiren coşkun suların yerinde yeller eser. En yakın bildikleriniz ortadan yok olur ya da hep meşguldürler. Size ayıracakları zamanları yoktur. Günümüzde pek çok arkadaşlıkta, pek çok insan ilişkisinde giderek daha da sıklaşan özensizliğin sonunda taraflardan biri insanca ilgiden, şefkatten, kalben hak ettiği özenden payına düşeni alamamaya başlar. Ender değildir bu durum, sık yaşanır. Bir başkasına güven duymak gitgide zorlaşır. Hemen herkesin insana olan güvenini temize çekmeye çalıştığı o beyaz sayfayı yırtıp attıran bir insan illa ki olmuştur. Kimine göre eş, dost, kimine göre ailesinden, iş yaşamından biri. Fark etmez. İster çok basit, ister çok derin bir konuda olsun insan görülmek, duyulmak, anlaşılmak ister. Kendi küçük dünyasında zar zor güvendiği insanlar arasında sarınıp sarmalanmak, yoluna devam edinceye kadar orada biraz soluklanmak ister. Her zaman gerçekleşmeyen bu durum günümüzde hayli erozyona uğradı. Artık insanlar dünden daha yorgun, daha bencil. Oysa birine kol kanat germek, derdini dinlemek sadece o derdi paylaşmayı değil, sahiplenmeyi de gerektiren bir eylem.

Ünlü Amerikalı yazar ve politik aktivist Elie Wiesel, ‘tanıklık ettiğin dert artık senin olmuştur’ diyerek bu insani sorumluluğun fotoğrafını çekip ortaya koyar. Ne var ki bu fotoğrafa bakmak herkesin harcı değildir. Oysa çoğu insan o derdi görür ama sahiplenmez. Karşısındaki insanda, yan dairesinde, arka sokağında, şehrin kenar mahallerinde neler olup bittiğini bilir, farkındadır ama eyleme geçmez. Hacer Foggo, o fotoğrafa bakan, yıllarını insan olmanın bu en temel sorumluluğunu şikayet etmeden, böbürlenmeden, kendine bir pay çıkarma çabasında olmadan sahiplenip yoluna tüm o dertlerle birlikte devam eden bir insan. Binlerce görülmeyen insanın, insana olan güvenlerini temize çektikleri, onları yanıltmayan, yarı yolda bırakmayan beyaz bir sayfa. Foggo, yıllardır sessizce yürüdüğü bu yolda karşılaştıklarını geçtiğimiz haftalarda kitap olarak okuyucu ile paylaştı.

YOKSULLUK GÜNLÜKLERI /ASKIDA HAYATLAR

Fatih Akın’ın İstanbul sokak müzisyenlerini anlattığı İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek adlı belgeselinin bir yerinde Siya Siyabend’in üyelerinden biri muazzam bir sokak tanımı yapar. Birlikte hatırlayalım:

‘Sokak, hem zemin olmasından dolayı insanı birleştirir… Tamam mı… Hangi sınıfsal temelden olursan ol, bütün insanları aynı hizaya getirebilir. Böyle bir özelliği vardır sokağın. Ama bir taraftan da sokak çok ağır biz yozlaşmadır. Sokağın belleğinden bahsedemeyiz. Yani taşın belleğinden… Erkin Koray, işte Ankara’nın sokaklarından falan bahsederken, kaldırımlardan falan filan bahsederken… çok romantik bir şey yani tamam mı… Bunu yaşayan adam bilir yani... Taşın abi… Taş, taştır yani tamam mı… Oraya kafayı koyduğun zaman anlarsın taşın taşlığını’.[1]

Hacer Foggo, sokağın ‘hangi sınıfsal temelden olursa olsun bütün insanları aynı hizaya getiren’ tarafında yürürken gördüklerine kayıtsız kalmayıp kafasını taşa koyan, taşın taşlığını anlayan ve bu yanıyla şahit olduklarını bizlere aktararak kitap sayfalarının korunaklı ortamında kafamızı taşa koymaya davet ediyor. Öncelikle bunun ne kadar kıymetli bir davet olduğunun altını çizmek gerekiyor. Foggo bunu yaparken çok cömert davranarak kendi arşivinden bir çok kareyi bizlerle paylaşıyor. Bu açıdan bakıldığında her kare kendi içinde sayfalarca tutacak ayrı ayrı hikayeleri görmemizi sağlıyor. Bu fotoğrafların bir işlevi de, Foggo’nun yer ve insan isimlerini değiştirerek aktardığı hikayeleri okurken o insanların, o hayatın kurmaca olmadığını okuyucuya sürekli hatırlatarak, sırtını koltuğuna yaslayarak değil de, kafasını taştan kaldırmadan okumasını sağlıyor. Böyle bir buluşma, böyle bir birliktelik hali. ‘Kentsel dönüşüm’ gibi kulağa havalı ve vaatkar gelen bir tanımın aslında basit iki kelime olmadığını, bu insanların hayatlarını darmadağın eden, evlerinden, sokaklarından, komşularından ayıran, sadece kendilerini değil, çocuklarını da yoksul bir yaşamın ortasında desteksiz bırakan politikalar yığınını işaret ettiğini anlıyor, sosyal devlet olmaktan ne kadar uzaklaşıldığını görüyoruz. Onların hikayelerine tanıklık ettikten sonra geriye bir üzüntüden ziyade, çoktan boğulmuş bir isyanın boğaz damarlarını patlatıp kanatan o sessiz çığlığından güç alan bir dayanışma ruhu oluşuyor. Bu ruhta buluşabilmek çok önemli zira önümüzdeki günlerde birbirini ancak kafasını taşa koyma cesareti gösterebilenler anlayacak.

Dilerim ve çok isterim ki Hacer Foggo’nun satırlarında birbirimizi bulalım ve birbirimize kol kanat gerelim. Ama bunu en çok ve öncelikle Hacer Foggo’ya yapalım. Zira onun bu insanca, bu cesur daveti, yıllara yayılan emekleri malum çevreleri rahatsız ediyor. Şunu netleştirmek gerek. Hacer Foggo, bu ülkede evi başına yıkılan binlerce vatandaşının, insana olan güvenlerini temize çektiği beyaz bir sayfadır. Bizler, okuyucuları olarak bunun tanığıyız. Kim ne derse desin, kim ne yapmaya çalışırsa çalışsın o sayfa hep bembeyaz kalacak.


[1] İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek ilgili video: https://www.youtube.com/watch?v=c_rZO20rLUA

Etiketler
Hacer Foggo