Sivas Kongresi’nden Ankara’ya yolculuk

Cumhuriyetin merkezine ilk yolculuk işte bu koşullarda yapıldı. Şahsi hiçbir çıkarın güdülmediği yola imkansızlıklara yenilmeden, güçlüklerden korkmadan ve halkın en ufak emeğinin karşılığı hesaplanarak çıkıldı. Nereden nereye…

Ülkede her seçim döneminin kendine has bir gerilimi, bir bunalımı var. Bir aydan az zaman kalmasına rağmen ortalık durulmuş değil. Tartışmalı adaylar, küsenler, kırılanlar, istifa edip gidenler derken ortalık toz duman. Bir yandan da kimi adayların, adaylıktan çekilmeleri için kendilerine rüşvet teklif edildiği gibi ‘duygusal konulara’ dokunan açıklamalar var. Söylentilere hiç girmeyeyim. Rant ve talan yorgunu biz seçmenler için artık hiçbir şey sürpriz olmasa da bıkkınlık verici.

Bu bıkkınlıktan bunaldığım için bu hafta milli mücadele döneminin zorlu olaylarından birini beraberce hatırlayalım istedim. Dönemin Bitlis valisi Mazhar Müfit Kansu’nun anıları bize bu konuda ışık tutacak. Siyasi hayatına İttihat ve Terakki Fırkası’na üye olmakla başlayan Kansu, Erzurum Kongresi ile milli mücadeleye katılır. Sivas Kongresi’nde aktif rol oynar. Anılarını kaleme aldığı Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber adlı kitabında Sivas Kongresi sonrasında Ankara’ya gitmek için gereken yol parasının bulunması sırasında yaşananları anlattığı bölüm hayli çarpıcıdır.

KONGRE VAR, KARAR VAR, YOL PARASI YOK

Sivas Kongresi’nden sonra hükümeti kurmak üzere Ankara’ya yapılacak yolculuk imkansızlıklarla doludur. Heyetin elinde lastikleri olmayan, dökülür vaziyette arabalar vardır. Benzin konusu ise başlı başına bir sorundur. Lastik ve benzin temini için gereken para içinden çıkılmaz bir hal alınca Mustafa Kemal, ‘Bunca mühim meseleler, isyanlarla uğraştık emin olunuz bu kadar sıkıldığım olmadı. Ankara’ya gideceğiz; köhne, körükleri parça parça, bu karda kışta binilmesi gayri caiz otomobillere razı oluyoruz, fakat benzin, lastik, para bulamıyoruz’ diyerek sıkıntısını dile getirir.

Sorunu çözmek için girilen arayışlarda Mazhar Müfit Bey’in aklına Sivas’taki Osmanlı Bankası’nın Amerikalı müdürü Oscar Schmidt gelir. Schmidt’i tanıyan Kansu bu tanışıklıktan Mustafa Kemal’e bahsederek, kredi başvurusu yapması halinde olumlu bir dönüş alacağına inandığını belirtir. Konu bir süre tartışılır. Fikir alışverişleri sonucunda kredinin heyet adına değil de bizzat Mazhar Müfit Bey tarafından kendi adına çekilmesine ve geri ödemesinin beraberce yapılmasına karar verilir. Bunun üzerine Mazhar Müfit Bey, Oscar Schmidt ile görüşmek üzere bankaya gider.

ÖNGÖRÜLMEYEN BİR SORUN: HASTALIK

Ne var ki Schmidt ağır bir rahatsızlık geçirdiğinden rapor almıştır. Hal böyle olunca bir an önce çözülmesi gereken kredi işi sürüncemede kalır. Fakat bu durum Ankara yolculuğunun planlamalarını durdurmaz. Heyet, yol haritalarını hazırlanıp konaklama yerlerinin planlamasını yapmaya devam eder. Sanki her şey hazırmışçasına 18 Aralık Perşembe günü yola çıkılmasına karar verilir. Bu süreçte Mazhar Müfit Bey birkaç kere daha bankaya gider. Ancak Schmidt ortada yoktur. Rahatsızlığı devam ettiği için iznini uzatmıştır. Paranın bulunması için gereken zamanın giderek kısalması üzerine Mazhar Müfit, Schmidt’in evine haber göndererek konunun aciliyetinin kendisine bildirilmesini ister. Mesajı alan Schmidt, yolculuk tarihinin bir gün öncesi olan 17 Aralık Çarşamba günü bankaya geleceğinin haberini gönderir. Ama o gün de yatağından kalkamaz.

18 ARALIK PERŞEMBE - YOLCULUK GÜNÜ

Perşembe sabahı olur. Arabalar hazırlanırken, Mazhar Müfit Bey yanına Yüzbaşı Bedri Bey’i de alarak saat sekizde bankanın kapısına dayanır. Schmidt erkenden gelmiş, onları beklemektedir. İşlemler hızla gerçekleştirilir. Kredi formunda Mazhar Müfit Bey, Bitlis valisi olarak gösterilir. Tüccar olarak kaydedilen Yüzbaşı Bedri Bey ise kefil olarak yazılır. Saat dokuza doğru yolculuk için ucu ucuna yetecek miktarda para ile kafilenin yanına dönerler. Hiç oyalanmadan saat tam dokuzda yola çıkılır. Üstü açık arabalara binmiş vatan sevdalısı bir grup insan, karlar içindeki Sivas’tan halkın coşkun tezahüratları arasında ayrılarak Ankara’ya doğru yola koyulur. İlk molada Mustafa Kemal, Mazhar Müfit Bey’in yanına çağırarak para işinin hallolup olmadığını sorar. Mazhar Müfit Bey aralarında geçen konuşmayı anılarında şu şekilde aktarmaktadır:

‘İSRAF NE DEMEK AZİZİM?’

‘Köyün kahvesi önünde durduk, otomobillerden donmuş halde inenler hemen kahveye koşuyor, biraz ısınmak istiyordu. Birer çay içtik. Paşa sabahleyin hareket esnasında para mevzusunu bana soramamıştı. Herkes içerideyken bir ara eliyle işaret ederek beni dışarı çağırdı. Peşi sıra dışarı çıktım. "Yahu, para alabildin mi?" dedi. "Buldum ama bin lira değil, ancak yolluk miktarı alabildim" diye cevapladım. Bunun üzerine bizi Ankara’ya götürmeye yetip yetmeyeceğini sordu. "İsraf etmezsek yeter gibi" dedim. Şaşırmış bir halde "Yolda israf ne demek azizim? " diyen Paşa’ya "Şuna on lira, buna beş lira bahşiş ver diye para sarf etmemeliyiz" diye cevap verdim. Kabul etmedi. "Yatacağımız yerlerde hizmet edenlere bahşiş vermeyelim mi? Olmaz öyle" dedi. Ben de "Tabii vereceğiz, fakat miktarını bana bırakınız. Kime verilmesini sizden sorayım, miktarını ben tayin edeyim" diyerek cevapladım. Bunu duyan Paşa rahatlayarak, ‘Tamam. Uygundur’ dedi.’

Cumhuriyetin merkezine ilk yolculuk işte bu koşullarda yapıldı. Şahsi hiçbir çıkarın güdülmediği yola imkansızlıklara yenilmeden, güçlüklerden korkmadan ve halkın en ufak emeğinin karşılığı hesaplanarak çıkıldı. Nereden nereye…