Sophia Tolstoy ve eşi: Yarım asırlık aşk ve nefret!

9 Eylül doğumlu bu dahi yazar Tolstoy'un doğum gününde evliliğine bakmayı, daha çok da karısı Sophia Tolstoy’u konuşalım istedim. Bu, karşılıklı aşkla ve tutkuyla başlayıp öfke ve nefretle biten bir öykü...

Rus edebiyatının büyük yazarı Tolstoy Anna Karanina’da aile kurumunu, ‘bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır’ diye tanımlar. Tolstoy çiftinin, yarım asırlık evlilikleri, on üç çocuğa rağmen ikinci gruba giriyor. Birbirilerine olan aşkları, tutkuları kadar, öfke ve nefretleri de coşkun olan Tolstoy’ların hikayelerinin sonunda galip gelen taraf öfke olmuşa benziyor. 9 Eylül doğumlu bu dahi yazarın doğum gününde evliliğine bakmayı, daha çok da karısı Sophia Tolstoy’u konuşalım istedim.

Tolstoyların evliliğinin ‘davulun dengi dengine olmadığı’ bir birliktelik olduğu hemen anlaşılır. Rus aristokrasisinden bir Kontes Sophia için Leo’nun sosyal reformlar üzerinden gerçekleştirilen basit yaşam anlayışı pek katlanabilir değildir. Dahası aralarında on altı yaş vardır. Bunlar yetmezmiş gibi her konuda uyumlu değillerdir. Ne var ki bu evlilikleri masallardaki gibi başlar.

Sophia Tolstoy ve eşi: Yarım asırlık aşk ve nefret! - Resim : 1

Sözsüz Şarkı: Kontes Sophia Tolstoy'un Fotoğrafları ve Günlükleri kitabının yazarı Leah Bendavid-Val, Tolstoylar’ın ‘çılgın bir aşkla birbirlerine bağlı olduklarını, birbirlerine günlüklerini bile okuyup, her şeyi paylaştıklarını’ söylüyor. Bu paylaşım tek yönlüdür. Sophia, düşünceleri ve yaşantısıyla Leo Tolstoy için büyük bir esin kaynağına dönüşür. Bendavid-Val, Sophia'nın ailesinin Tolstoy romanlarındaki kimi karakterlere ilham verdiği belirtilir. Buna göre, Savaş ve Barış'taki Natasha, Sophia'nın küçük kız kardeşi Tanya'dan esinlenilerek yazılmıştır. Birliktelikleri ilerledikçe Sophia’nın Tolstoy eserleri üzerindeki etkisi artmaya başlar. Sadece karakterlere ilham vermekle kalmaz, el yazmalarını temize çekip yazılan bölümler hakkında fikirlerini paylaşarak kocasını yönlendirir. Bunların yanı sıra hemen her kadının yaptığı gibi, günlük bakımını, beslenmesini, çalışma koşullarını sağlayarak Tolstoy’a rahat rahat yazı yazabileceği ortamı kazandırır. Peki kimdi bu kadın? Nelerden hoşlanırdı? Hayalleri nelerdi?

Sophia Tolstoy ve eşi: Yarım asırlık aşk ve nefret! - Resim : 2

Her ne kadar bugün adı kocasından sonra anılsa da, Sophia kendine özgü edebi eğilimleri olan bir kadındı. Günlük yazarıydı. Fotoğraf ile ilgileniyordu. Öyle ki, aile yaşantılarından kesitler sergileyen yaklaşık bin kadar fotoğraf ve videolar çekmişti. Tolstoy’un müsvettelerini düzenli bir roman formatında temize çekip, editörlüğünü yapıyordu. Savaş ve Barış’ı kapaktan kapağa olmak üzere, baştan sona tam altı kez yazdı. Bütün bunları geceleri, ev işleri bitip çocuklar uyuduktan sonra yapıyordu. Sophia Tolstoy, her erkeğin arkasında onun başarılı olmasını sağlayan kadınlardan biriydi. Kendi potansiyalini kendi hayalleri için kullanamayan bu kadın, günlüklerinde bile aşkla bağlı olduğu kocasını anlatıyordu. Ancak zaman içinde aşkları ters çıkarılmış bir eldivene benzemeye başladı. Masal bitti, çile başladı. Peki ne olmuştu da aralarındaki uyum bozulmuştu?

Sofia Tolstoy'un biyografisini yazan Alexandra Popoff, bu durumu tanımlamak için “Değişen Sophia ya da ailesi değildi. Değişen Tolstoy'du. Onlardan uzaklaşan kendisiydi. Çünkü aile bir ideal olmak yerine bir engel haline gelmişti” diyor. Anlaşılan o ki, evliliği Tolstoy’un bir türlü barışamadığı esaretiydi. Zamanla ideolojik ve manevi arayışlar içine girmişti. Rusya kırsalındaki serflere duyduğu sempati, onu ailesinden koparıyordu. Evliliğin sonlarına doğru iyice huysuzlaşmaya başladı. Bütün servetini dağıtmayı planlarken ailesine bir şey bırakmak ya da karısının emeklerini taçlandırmak gibi bir düşüncesi olmadı. Karı kocanın doğruları birbirinden giderek farklılaşmış, uzlaşma noktası kalmamıştı. Bir yaz günü Tolstoy, bir tartışma sırasında evden ayrılmak istediğini haykırdı. O gece Sophia Tolstoy günlüğüne şu satırları yazacaktı:

26 Ağustos 1892

"Bu günlüklerde Leo Tolstoy'a olan aşkımı yazmaya başlamamın üzerinden tam yirmi yıl geçti. Açıp okusanız içlerinde aşktan başka hiçbir şey olmadığını görürsünüz. Burada bütün gece yazdıklarını okuyarak oturup onun kaybetmiş olmanın yasını yaşıyorum. Bu gece hayatımızda ilk defa tek başına uyumak için çalışma odasında kaçtı. Böyle saçma sapan şeyler yüzünden tartışıyoruz. Onu çocuklarla ilgilenmemekle, hasta olan Elia'ya bakmama yardım etmemekle suçladım. O da bana cevap olarak en büyük dileğinin ailesinden ayrılmak olduğunu haykırdı. O yürek parçalayan çığlığın hatırasını mezarıma kadar taşıyacağım. Ölmek için dua ediyorum. Çünkü onun sevgisi olmadan hayatta kalamam. Bunu, bana olan sevgisi öldüğü an anladım.’

Sophia Tolstoy ve eşi: Yarım asırlık aşk ve nefret! - Resim : 3

Elli yılı aşan birlikteliklerinde Sophia’nın bu aşk dolu satırları ve Tolstoy’suz yaşayamama hali de eriyip gitti. Aslına bakılırsa güçlü bir aşktan çok, bağımlılığa dönüşmüş, kaybetme korkusu ile dolu olan bu ilişki, tüm hayatı boyunca Sophia’nın kendi potansiyalini kullanabilen özgür bir kadın olmak yerine, kocasının gölgesi olmadan kendini gerçekleştiremeyen, korku dolu bir kadına dönüşmesini sağlamıştı. Ancak korkusu, kocasını evde tutmaya yetmeyecekti. Tolstoy evlerinin olduğu Yasnaya Polyana’da kış ortasında yürüyüşe çıkma bahanesiyle evden uzaklaşıyor, ayazda saatlerce yürüyordu. Bu kaçışlardan birini Ekim 1899’da yaptı. Sophia’nın o gece nerede olduğunu bilmediği kocasını beklerken günlüğüne aşağıdaki endişe dolu satırları yazacaktı:

"Bir fırtına patladı. Önce yağmur sonra kar yağdı. Karın ağırlığından ağaçlar devrildi, çatılar çöktü. Saatlerdir pencereler sallanıp duruyor. Hava karardı ve üstelik ay da yok. Ve o hala dönmedi! Boğazımda bir krampla verandaya çıkıp bakınıyorum. Her nefes alışımda batan bir kalple onu bekliyorum. Gençliğimde ava çıktığında böyle saatlerce gerilim içinde beklerdim. Hala yok.”

O gece Tolstoy geri döndüğünde Sophia gözyaşları içinde ona kızıp bir çocuk gibi azarlarken ‘çocuk değilim, istediğimi yaparım. Bana söylenemezsin’ deyip odasına çekilecekti. Sophia’nın o geceki günlüğü ‘Ona çok fazla sevgi ve ilgi gösteriyorum ama kalbi buz gibi" sözleriyle bitiyor. Bu ne ilk, ne de son kaçıştır. Isınmasını beklediği bu kalp artık sadece kendisi için atma konusunda kararlıdır.

Sophia Tolstoy ve eşi: Yarım asırlık aşk ve nefret! - Resim : 4

Tolstoy’un sağlığını bozan ve pnömoniye yakalanmasına neden olan bu kaçışları devam eder. Kendi evinden, ailesinden, kendi hayatından yürüyerek kaçamayacağına ikna olduğunda takvimler 1918’i göstermektedir. Hayatından son kaçma teşebbüsünde başarılı olur. Kışın ortasında bir gece yarısı evini gizlice terk edip Astapovo tren istasyonunda zatürreden ölmeden önce tek bir gün boyunca trenle güneye gider. Oraya gelince fenalaşır. İstasyon şefinin odasına götürülür. Doktorlar morfin ve kafur enjekte etseler de bu kaçış planında geri dönüş yoktur.

Sophia Tolstoy’un günlüğüne yazdığı son satırlar aşktan uzak bir pişmanlığı barındırır:

"Yaklaşık 40 yıl boyunca bir dahiye hizmet ettim. Entelektüel enerjimin coştuğu çeşitli arzular vardı: Eğitim alma istegi, müzik ve sanat aşkı... Her defasında onları ezdim, susturdum. Bir dehaya hizmet etmek uğruna bunları bastırmak zorunda kalmak büyük bahtsızlık."

Tolstoy, Anna Karenina gibi büyük aşklar yaza dursun, yetenekli ve entelektüel bir kadın olan karısı Sofia’nın onu idealize etmesinden aldığı güçle kendisine eziyet eden bir kocaya dönüşür ve onu giderek dışlar. Ne var ki bu hikaye romanlarının hiçbirinde karşımıza çıkmaz. Sophia Tolstoy, sözü yazılamamış bilindik bir melodi olarak kalır.

Bu yazıda aşağıdaki kaynaklardan yararlanılmıştır:

https://www.theguardian.com/books/2009/jun/02/sofia-tolstoy-diaries

https://thetempest.co/2021/01/03/history/sofia-tolstoy/