Sermaye kontrolüne tam gaz hızla…

Kasada artık meteliğin kalmadığını söylemeye gerek yok. Haber etkisiyle döviz piyasasının ayakta tutulmasının da olanaksız olduğu gerçeği sanırım yeni bedeller ödetecek bize.

Dış ticaret açığı kelimenin tam anlamıyla patladı…

Yıllık bazda cumhuriyet ekonomi tarihinin rekoru kırıldı adeta.

Bir uluslararası ekonomi uzmanı olarak bunun beni korkutmaması gerektiği fikrini taşımak istiyorum ama durum bildiğimizin ya da teorik yaklaşımların çok ötesinde bir hal almaya başladı. Akıldışı finansal piyasa işlemleri ve ardından gelen faiz indirimleriyle bozulan ekonomik dengede, yatırımlardan elde edilen getiriler arası seviye ve oynaklıklar inanılmaz derecede farklılaştı. Bu ise sermaye akımını hareketlendirdi sonuçta.

Döviz kurunun borç dilenerek aldığımız swap paralarıyla yapay bir şekilde olduğu yerde çakılması, gayrimenkul yatırımlarındaki getirini ile döviz kuruyla beraber değerli madenlerdeki geri dönüşlerinin azalması borsamızı yapay bir şekilde yukarılara taşımış ve tüm dengeleri paradan para kazanma üzerine yıkarak bozmuştur.

Son yıkım ise dış ticaret açığı ile gerçekleşmiştir.

Yıllık ihracat değeri olan 250 milyar dolar ile övünürken dış ticaretteki açığın 100 milyar doları aşması çok yakında daha sıkı sermaye kontrollerinin geleceğinin de bir göstergesidir.

900 milyar dolar ulusal gelire sahip bir ekonomide yüzde 10’ları aşan bir oranda gerçekleşen dış açığının bizi nerelere götüreceğinin tahlili aklı başında tüm ekonomistler tarafından defalarca vurgulandı. Rezervleri çoktan eksiye düşmüş ülkemizde şu an itibariyle ithal bağımlılığının bizi getirdiği nokta tam anlamıyla sermaye kontrolü ve benzeri yaklaşımlardır. Çoktan beri zaten örtülü ve sopa göstererek uygulanan bu kontrollerin artık açıktan uygulamasını beklemek yanlış olmaz.

Nedeni ise çok basit ekonomik ve siyasal yaklaşımlara dayanır bunun.

Ülkede yatırımın zeminini oluşturan demokratik ilkelerdeki erimenin hızlanması ve dövizin tam anlamıyla dışarıda güvenli liman arıyor olması nedenlerin sadece ikisini oluşturuyor.

Fiziki sermayenin yetersizliği ile kıvranan ekonomimizde kalkınmayı sadece ihracattaki fakirleştiren hacme bağlayan anlayışın bizi getirdiği durumun son fotoğrafıdır bunlar.

Aylık 20 milyar, yıllık ise 250 milyar dolar ihracatla övünen mantığın esasında bu fotoğrafı görmesini beklemek saflık olur.

Sahte verilerle büyümeyi şişiren, işsizliği olduğundan daha az gösteren, çalışana açlık sınırı gelir seviyesini makul gören, enflasyonla mücadeleyi onu doğru şekilde sunan gruplarla savaşmak zanneden akıldan başka bir şey beklemek tecrübe edilen zorlukları daha da artıracaktır.

Seçime birkaç ayın kaldığını düşünürsek, taze para basımıyla ücret zamlarının karşılanması, yaratılan tasarrufların yatırıma dönüşmesinin zorluğu ve daha önemlisi son 2-3 yılda yeniden finanse edilen döviz borçlarının iç borç faiz yükü ile beraber seviyesi düşünüldüğünde gemiyi yüzdürmenin zorluğu açıkça görülebilir.

Kasada artık meteliğin kalmadığını söylemeye gerek yok. Haber etkisiyle döviz piyasasının ayakta tutulmasının da olanaksız olduğu gerçeği de sanırım yeni bedeller ödetecek bize.

Son not: Bankaların müşterilerine gönderdiği “yurt dışına döviz transfer kısıt ve yasağı” konusundaki bildirimleri bu kapsamda hayra alamet değil.

Etiketler
Veysel Ulusoy Döviz