Roket

Ekonomiyi finansal piyasaların boyunduruğundan çıkaramayan bir ekonomi yönetimi enflasyon oranını azaltıcı ve büyüme tabanlı bir yapıyı oluşturması olanaksızdır.

Seçimin ilk aşamasından bugüne ABD dolarının lira karşısında yüzde 31 değer kazandığını görüyoruz. Bu değer kazanımı ise garip bir şekilde doların diğer para birimlerine karşı değer kaybettiği döneme rastlıyor. Diğer bir ifadeyle, küresel piyasalarda değer kaybeden doların lira karşısında bir buçuk ay içinde bu kadar değer kazanması daha taban değer olarak görülebilir.

Liranın değer kaybı sadece iç piyasayı değil, üretimin ve dolayısıyla ihracatın da birim maliyetini ve ithal edilen tüm tüketim ürünlerinin fiyatını aynı yüzde ile yukarılara taşıyacaktır.

Enflasyon oranı daha da artacak, fiyatlar roket misali fırlayacaktır.

Burada bir dakika duraklayıp ekonomide bir teorik yaklaşımı vurgulayalım…

Adına roket ve tüy teorisi denen bu yaklaşım mevcut... Döviz kuru ve maliyete etki eden faktörlere dayalı bir şok yaşayan ekonomide fiyatların inanılmaz derecede yukarı çıkarken, aynı şiddette olumlu bir şok olduğunda o fiyatların aynı hızda aşağı inmemesi üzerine kurulmuştur bu yaklaşım. Diğer ifadeyle yukarı roket gibi çıkan fiyatlar, aşağıya doğru tüy misali inmektedir.

Gerçi bizde tüy misali de olsa fiyatlar hiçbir zaman aşağılara gelmez ama vurgulamak istediğim konu bu değil…

Konu tamamen son dönemde sözde baz etkisiyle azalan enflasyon oranının devalüasyonla beraber tekrar birikimli bir şekilde artacağıdır.

BAYRAM HEDİYESİ: DAHA YÜKSEK BİR ENFLASYON ORANI

Hem devalüasyon ve hem de bayram etkisiyle inanılmaz fiyat artışlarının olduğunu gözlemliyoruz çoktan beri... Kırmızı etten yumurtaya, süt ve süt mamullarinden un ve ekmeğe kadar her şeyde inanılmaz zamları ve bunun sürekli hale gelmiş bir özelliğini yaşayarak öğreniyoruz. 1970’lerin ikinci yarısı ve 80’lerde gördüğümüz enflasyonun yapısal özelliğinin neredeyse aynısı yaşıyoruz.

Dövize bağımlılığın dış borçla giderildiği, yüksek teknoloji ürünleri ihraç etmemiz üzerine yapılan sığ yorumlar, sahte büyüme hikayeleri ve yalancı enflasyon verileriyle geçmişte yaşanandan farklı özellikleri de bu sürece eklenen birkaç faktör olarak düşünebiliriz.

Faiz, döviz kuru ve enflasyon hep beraber yukarılara tırmanırken ücretlerin çok geriden onlara yetişmeye çalışması sonucunda ortaya çıkan fakirliğin ekonomik büyümeye engel olacağını söylemeye bile gerek yoktur. Tam da bu durum yani fakirleşmeyle ekonomik büyümeyi aynı kategoriye koyan bir yaklaşımla yürütülen ekonomik politikaların son geldiği nokta her zaman roket misali artan fiyatlar olacaktır.

Ekonomiyi finansal piyasaların boyunduruğundan çıkaramayan bir ekonomi yönetimi enflasyon oranını azaltıcı ve büyüme tabanlı bir yapıyı oluşturması olanaksızdır.

Etiketler
Veysel Ulusoy Enflasyon