Parti kapatılmasını normal mi karşılayacağız?

2023 seçimlerine çok yaklaştığımız bugünlerde her türlü hukuksuzluğa cesaretle karşı durmak yalnızca görev değil aynı zamanda bir mecburiyet.

2023 yılına da adım attığımıza göre artık “önümüzdeki yıl” diye söze başlamayacağız, ne olacaksa bu yıl olacak. Üzerimize çöken bütün karanlığın ya tamamen kalkacağı ya da bizi ilelebet teslim alacağı gibi bir sonuçtan bahsetmiyorum. Ne olursa olsun tarih akmaya, hayat yaşanmaya devam edecek. İşçinin, emekçinin, bütün halkın ekmek ve demokrasi mücadelesi her koşulda sürecek. Ama hemen herkes kabul edecektir ki ülkemiz tarihin en önemli genel seçimi bu yıl yapılacak olan.

AKP Genel Başkanı’nın söylediğine göre “mevsim şartları düşünülerek seçimler biraz öne çekilebilir.” Yani artık nefesler tutuldu diyebiliriz. Fakat iktidarın nefesini tutup beklemeyeceğinden hepimiz eminiz. Muhtemelen atılacak adımlar önümüzdeki altı ayın ajandasına gün gün yazıldı. Ajandada tahmin ettiğimiz ve edemediğimiz pek çok şey var. İnsan muhalefetin bütün kanatları açısından da vaziyet bu haldedir diye umut etmek istiyor ama henüz buna dair elimizde güçlü bir veri yok. Bu iktidarın büyük bir güçle sürece girdiği, her şeye muktedir olduğu anlamına gelmiyor. Biliyoruz ki yirmi yılı aşan iktidar birikimini, devlet olanaklarını sonuna kadar kullanacaklar. Kazanmak için güçlerinin yettiği her şeyi yapacaklar. Son on yılda bu hamlelerin işe yaradığı da, işe yaramadığı da seçimler gördük. 7 Haziran seçimleri sonrasında yaşadıklarımız başardığı, 30 Mart yerel seçimleri başaramadığı bir örnek olarak önümüzde duruyor.

Siyasetin her döneminde ama özellikle seçim dönemlerinde Kürt meselesiyle ve HDP’yle kurulan ilişki önemli bir belirleyen oluyor. Hakkını verelim iktidar bu konuda karar verdiğini uygulamada tereddütsüz davranıyor. MHP, BBP gibi partilerle ittifak kurmuşken Öcalan’dan mektup alarak “akla gelmeyen” bir iş yapabiliyor. Millet İttifakı ise HDP’yle nasıl ilişki kuracağına bir türlü karar veremiyor. Bazı bileşenleri HDP’yle demokratik siyaset ekseninde kurulacak ilişkinin bile kendilerine zarar vereceğini düşünebiliyor. Yüzde 1 oyu olan partiler olduğunun on katı güçle sürece müdahil olurken, yüzde 13 oy almış bir partinin gücü yeterince değerlendirilemiyor. Bunu yüzde 1 oyu olan partilerin siyasetteki etkisini küçümsemek için söylemiyorum. Seçim süreçleri böyledir, siyasetteki gücünüzü katlayabilecek olanakları elde edebilirisiniz.

Mesele yalnızca iktidarın taktikleri, bütün olanakları kendisine peşkeş çekmesi de değil. Demokrasinin asgari ilkelerinin olduğu herhangi bir yerde olmayacak işler bizde vaka-i adiyeden sayılıyor. Geçtiğimiz hafta yaşanan, Ülkü Ocakları eski başkanının öldürüldüğü cinayet herkesin aklına bundan sonra yaşanabilecek olası siyasi cinayetleri getirdi. Ülkemiz tarihinde siyasi cinayet, provokasyon, çatışma, linç olmadan düzenin ayakta kalmakta zorlandığını düşünen bir yapı ne yazık ki varlığını devam ettiriyor ve boş durmuyor. Kısacası önümüzdeki kısa dönem demokratik usul ve yöntemlerin dışındaki adımlar da siyasetin akışını değiştirmek için atılacak.

Bunlarla birlikte yargı sopasının iktidar tarafından sonuna kadar kullanıldığını biliyoruz. HDP’nin eski eş başkanları dâhil olmak üzere seçilmiş pek çok siyasetçi yıllardır hapiste tutuluyorlar. Onlarca belediyeye kayyum atanarak yerel seçim sonuçları hiçe sayıldı, belediyeler gasp edildi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hukukla, adaletle alakası olmayan rezalet bir kararla mahkûm edildi. Yine CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu benzer bir karara maruz kalmıştı. Sırada bunlar gibi çeşitli adımlarının olduğunu biliyoruz.

“KAPATMAYALIM DA SEÇİMİ Mİ KAYBEDİLİM?”

Geçtiğimiz Perşembe günü doğrudan 2023 seçimlerini etkilemek üzerinden yapılmış hamlenin bir adımı daha atıldı. Anayasa Mahkemesi, Halkların Demokratik Partisinin (HDP) kapatılması istemiyle açılan davada, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının partinin Hazine yardımı bulunan hesaplarına bloke konulması talebini karara bağladı. AYM, HDP’nin Hazine yardımı hesabına geçici bloke konulmasına karar verdi. İlgili mevzuata göre Hazine yardımları, yılın ilk 10 günü içinde siyasi partilerin hesaplarına yatıyor. Süreç önümüzdeki haftalarda Anayasa Mahkemesi’nde yapılacak savunmayla ilerleyecek.

Herkes biliyor ki HDP’nin kapatılıp kapatılmamasına ilişkin kararı iktidar verecek. Seçim kazanma planlarına faydası olacaksa HDP’yi kapatılacak, faydadan çok zararının olduğunu düşünürlerse kapatılmayacak, başka formüller düşünülecek. Bizden de bu garabetin “demokrasi” olduğuna inanmamızı, hiç olmazsa inanıyormuşuz gibi yapmamızı isteyecekler.

SİYASİ TARİHİMİZ PARTİ KAPATMA TARİHİ

Eğer HDP kapatılırsa Anayasa Mahkemesi kurulduğu 1963 yılından beri 27. partiyi kapatmış olacak. Elbette parti kapatmaların tarihi çok daha öncesine dayanıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında, 1925'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1931'de Ahali Cumhuriyet Fırkası Bakanlar Kurulu Kararı'yla kapatıldı.

Çok partili hayata geçiş dönemi aslında iki partili hayata geçiş olarak gerçekleşti. Müesses nizam meseleye demokrasinin değil düzenin ihtiyaçları doğrultusunda yaklaştı. Sola, sosyalistlere “çok partili” hayatta yer yoktu. Devletin kontrolü dışına çıkacağı düşüncesiyle İslamcı partiler de kapatıldı.

1946'da İslam Koruma Partisi, İşçi ve Köylü Partisi, Türkiye Sosyalist Partisi, Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi, 1950’de Demokrat İşçi Partisi, 1952'de Türkiye Sosyalist Partisi kapatıldı.

1948’de kurulan Millet Partisi 1950 seçimlerinde yüzde 4,6 oy aldı. Aynı tabana hitap ettikleri ve DP’nin girişimleriyle kapatıldı. DP’nin tavrı AKP’nin sağ alternatiflerini içermek ya da ortadan kaldırmak için yaptıklarını akla getiriyor.

1951'de kurulan İslam Demokrat Partisi “dini siyasete alet etme" iddiasıyla kapatıldı. Millet Patisi de aynı gerekçeyle 1954'te kapatıldı. 1957’de Vatan Partisi kapatıldı.

Siyasi çıkarları için bir başka partinin kapanmasını sağlayan Demokrat Parti 1960'da Askeri Mahkeme Kararıyla kapatıldı.

PARTİ KAPATMAK YETKİSİ ANAYASA MAHKEMESİNE VERİLİYOR

Anayasa Mahkemesi 1963’te kuruldu ve parti kapatma yetkisi bu yargı organına verildi. Mahkeme 1968 yılından bugüne şu partileri kapattı: 1968’de İşçi-Çiftçi Partisi, 1971’de Milli Nizam Partisi, 1971’de Türkiye İleri Ülkü Partisi, 1971’de Türkiye İşçi Partisi, 1972’de Büyük Anadolu Partisi, 1980’de Türkiye Emekçi Partisi, 1983’te Huzur Partisi, 1991’de Halk Partisi ve Türkiye Birleşik Komünist Partisi, 1992’de Büyük Anadolu Partisi ve Sosyalist Parti, 1993’te Halkın Emek Partisi, Özgürlük ve Demokrasi Partisi, Sosyalist Türkiye Partisi, 1994’te Sosyalist Birlik Partisi, Yeşiller Partisi, Demokrasi Partisi, Demokrat Parti, 1996’da Demokrasi ve Değişim Partisi, Diriliş Partisi, 1997’de Emek Partisi, 1998’de Refah Partisi, 1999’da Demokratik Kitle Partisi, 2001’de Fazilet Partisi, 2003’te Halkın Demokrasi Partisi, 2009’da Demokratik Toplum Partisi.

12 Eylül Darbesini yapanlar ise Askeri Mahkeme kararıyla partileri kapattılar. O partiler şunlardı: Adalet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi, Demokrat Parti, Hür Demokratlar Partisi, Hürriyetçi Millet Partisi, Millet Partisi, Milli Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Sosyalist Parti, Sosyalist Vatan Partisi, Türkiye Birlik Partisi, Türkiye İşçi Partisi, Türkiye İşçi Köylü Partisi, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi, Türkiye Ulusal Kadınlar Partisi, Vatan Partisi, Nizam Partisi.

PARTİ KAPATILMASIYLA DOĞAN, HAKKINDA KAPATILMA DAVASI AÇILAN PARTİ AKP

AKP’nin içinden geldiği, ilk zamanlar gömleği çıkarttığını söylediği ama son döneminde tekrar giydiği Milli Görüş siyasetinin tarihinde çok fazla parti kapatma örneği var. Ancak bu örneklere bakıldığında İslamcı hareketin gerçekten engellendiğini söylemek güç. Örneğin 12 Mart 1971’de yapılan askeri faşist darbe sonucunda MNP, “laikliğe karşı faaliyetler” suçlamasıyla kapatılır; Necmettin Erbakan, İsviçre’ye gider. Fakat kısa süre içinde Turgut Sunalp ve Muhsin Batur tarafından ülkeye dönmesi için ikna edilir. 1972’de kurulan Milli Selamet Partisi ülke siyasetinde antikomünist siyasette çok daha etkin olacaktır.

12 Eylül faşist darbesiyle bütün partiler gibi MSP de kapatılır. 1983’te kurulan Refah Partisi 90’lara doğru yükselişe geçiyordu. 1990 sonrası yaşanan yükselme hem yerel hem de genel seçimlerde sürdü. 1995’teki genel seçimlerden RP birinci parti olarak çıkarak iktidar koltuğuna oturdu. RP’nin kapanma öyküsü 28 Şubat süreciyle başladı. 1997 Mayıs ayında Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş “ülkeyi iç savaşa sürüklediği”, “laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı hâline geldiği” gerekçesiyle kapatma davası açtı. Refah Partisi 16 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı ve çeşitli yöneticilerine siyasi yasak getirildi.

RP’nin ardından kurulan Fazilet Partisi de benzer gerekçelerle hakkında açılan davanın sonucunda, 22 Haziran 2001’de kapatıldı.

Ardından Kurulan Saadet Partisi Milli Görüş’teki bölünme sürecini tetikledi ve AKP’nin kuruluşuna doğru ilerleyen bir ayrılık süreci yaşandı.[i] Öykünün sonrası malum, AKP iktidar oldu. Fakat iktidarının yedinci yılında o da kapatma davasına maruz kaldı. 2008 yılında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya AKP'nin "laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği" iddiasıyla ve Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dâhil olmak üzere 71 kişinin 5 yıl süre ile siyasetten men edilmesini talep eden bir kapatma davası açtı. Anayasa Mahkemesi 30 Temmuz 2008’de partinin temelli kapatılmamasına, hazine yardımının belirli bir oranda kesilmesine karar kıldı. Kapatılmasına dair oylamada 6 üye kapatılması, 5 üye kapatılmaması yönünde oy kullanırken, hazine yardımının kesilmesi konusunda 11 üyenin 10'u yardımın kesilmesi yönünde oy kullandı.

AKP sonrasındaki seçimlerde oyunu yükseltti ve her fırsatta parti kapatmaya karşı olduğunu söyledi. Sözde parti kapatmaları zorlaştıran düzenlemelere de imza attı. Fakat bildiğimiz üzere AKP kendine yapıldığını söylediği, destanlaştırdığı mağduriyetleri başkalarına reva görmenin ustası oldu. Yıllarca genel başkanlarının belediye başkanlığından alınmasını, üç ay hapis yatmasını her fırsatta toplumun önüne koyanlar İmamoğlu’na ceza vermekten geri durmadılar. Dillerinden düşürmedikleri 28 Şubat’ın her yöntemini siyasi rakiplerine karşı kullandıklarından ve kullanacaklarından şüphe duyan var mı?

KÜRT PARTİLERİNİN KAPATILMA TARİHİ

HDP’nin Kürt halkının oylarının büyük çoğunluğunun oylarını aldığı malum ama HDP’yi yalnızca Kürtlerin partisi olarak tanımlamak eksik olacaktır. Pek çok sol, sosyalist ve demokratik parti ve kurumun ittifakını da ifade eden HDP son dönem ülke siyasetinin en önemli güçlerinden biri. Hem genel seçimlerde hem de yerel seçimlerde bu gücünün etkisini gördük. Üzerindeki baskının ağırlığının da en büyük nedeni şüphesiz bu gücü.

Kürt siyasetçiler parti kapatma ve yıllarca hapis tutulma konusunda ne yazık ki tecrübeliler. 1993’te Halkın Emek Partisi (HEP) hemen ardından 1994’te de Özgürlük ve Demokrasi Partisi kapatıldı. 1994’te 13 milletvekilinin vekilliği düşürüldü ve vekillerin bir kısmı uzun yıllar hapiste kaldılar. 2003 yılında Halkın Demokrasi Partisi (HADEP), 2009’da da Demokratik Toplum Partisi (DTP) kapatıldı.

Bu tarih bize aynı zamanda parti kapatmaların orta ve uzun vadede kapatmaların o dönem egemenlerin işine yaradığını ama güçlenerek siyaset sahnesinde yer aldığını gösteriyor.

KABUL EDİLEMEZ!

Parti kapatmanın adeta sırdan hale gelmesinden olsa gerek şu anda ülke siyasetinde yer alan hemen herkes HDP’ye ilişkin sürecin sonunda çıkabilecek kapatma kararına fikren hazır görünüyor. Oysa AKP’liler dahil olmak üzere herkes olası bir kapatma kararının anayasayla, hukukla, adaletle ve hatta kanunlarla bağdaşmadığını biliyor.

Bu yüzden ana muhalefet partisi başta olmak üzere demokrasiden, adaletten yana olan bütün partilerin, toplumsal muhalefetin, kamuoyunun bu hukuksuzluğun karşısında durması gerekiyor. Bunun için HDP’li olmaya, hatta HDP’ye oy vermiş ya da verecek olmaya da gerek yok. “Susma sustukça sıra sana gelecek” sloganını pek sevmez, klişe bulurdum. Haksızlıklara yalnızca sıranın bize gelmemesi için karşı çıkmayı sosyalist, solcu, demokrat olmaya yakıştırmazdım. Fakat sloganın bir gerçeği ifade ettiğini de yadsımamak gerekir. 2023 seçimlerine çok yaklaştığımız bugünlerde her türlü hukuksuzluğa cesaretle karşı durmak yalnızca görev değil aynı zamanda bir mecburiyet.



[i] https://www.gercekgundem.com/yazarlar/nuri-gunay/akpnin-icinden-ciktigi-gomlek-milli-gorusun-kisa-tarihi-400411

Etiketler
Seçim