Halk 6 Şubat’ta bir şey söyledi. Anlayabilene…

Hatay’ın örgütlü yerel güçleri, sendikalar, meslek odaları, sosyalist yapılar ayrıntılara boğulmadan, bütün halkı yan yana getirmenin, seferber etmenin önemini eminim ki anlamışlardır. Velhasıl 6 Şubat günü Hatay halkı pek çok şey anlattı. Anlayabilene…

6 Şubat 2023 yağmurlu, soğuk bir geceydi. Bir yıl sonra insanlar şehrin yıkılmış caddelerinde buluşmak üzere evlerinden çıktıklarında bu kez yoğun bir sisin içinde yürüdüler. Saat 4.17’de orada olanlar yası, acıyı, öfkeyi, isyanı iliklerinde hissetmiş olmalılar. Ama hiç kimse, insanların bunca şeye rağmen umudunu yitirdiğini söyleyemez. 6 Şubat’ta, neredeyse tamamen yıkılan Antakya’nın ayağa kalkmak için güçlü bir umudu ve inadı olduğu görüldü.

Yas tutarken, öfkeliyken ve yaşananlara isyan ederken umutlu olunabilir mi? Umutlu olmak, her şeyin kendiliğinden olmasını hayal eden, avutucu, uyuşturucu bir iyimserlik hali olmasa gerek. Umutlu olmak gerçeği görmek ama gerçeğin sınırlarına hapsolmamak, çaba göstermek, mücadele etmek demek. Geleceği değiştirme arzusu ve iradesini taşır umut. Bir yıldır şehirde kalma, şehre dönme çabasında bunu gördük.

Deprem şehirlerinin yası sürüyor. Bir yıldır ihmal edilmiş olmayı Adıyamanlı binlerce depremzede “Sahipsiz Adıyaman” sloganıyla anlattı. İnsanlar bu duyguyla, sağalmamış acılarıyla sokaklara çıktılar, deprem anını aynı saatte tekrar yaşadılar. Ölen insanlarımız için ağladılar, birbirlerine sarıldılar.

Binlerce insan isyan etti. Sistemin on yıllardır şehirleri bizlere mezar haline getiren bütün iktidarlarına, rantçı yerel yönetimlere, hırsız müteahhitlere, görevini yapmayan herkese karşı isyan vardı. Depremden sonra günlerce arama kurtarma ekiplerinin gelmemesine, AKP’ye, AFAD’a isyan edildi.

Binlerce insan öfkeliydi. Bir yıldır enkaz kaldırmak, demir ayıklamak dışında hiçbir şey yapılmamasına, ihmal edilmeye, yok sayılmaya öfkeli. "Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı" diyen Tayyip Erdoğan’a öfkeliydi.

Halk acıyı, isyanı, öfkeyi içine kapanarak yaşamadı; sokağa çıktı. Susması gereken yerde sustu, konuşması gereken yerde konuştu, bağırması gereken yerde bağırdı. Bütün bunları yan yana durarak, omuz omuza vererek yaptı, birbirine sarılarak ağladı. Halk olmak başka neydi ki? Bütün bunlar bize umudun ve inadın güçlü olduğunu gösteriyor. Anlayabilene…

NE OLDU NASIL OLDU?

6 Şubat’ta, 4.17’de aynı anda iki farklı anma programı vardı. Biri eski Meclis binasının olduğu yerde yapılan resmi programdı. Diğeri Saray Caddesi tarafında, meslek odaları, sendikalar, demokratik kitle örgütlerinin çağrısıyla yapılan anmaydı. Arada Asi Nehri vardı ve karşı taraftakilerin Meclis’in oraya geçmesi yoğun güvenlik önlemiyle engellenmişti. Yine de halktan yüzlerce kişi devletlilerin insicamını bozacak şekilde oraya ulaşmış.

Saatler 4.17’yi gösterdiğinde derin bir sessizlikle kaybettiğimiz insanlarımızı andık. Bir yıl geçmişti ama işte yine o anın içindeydik. Sonrası öfke seliydi, “Unutmak yok, affetmek yok, helalleşmek yok” sloganları yükseliyordu. Hatice ve Mithat Can’ı yitirdiğimiz Rana Apartmanı’nın önünde süren anmanın ardından uzun süredir birbirleriyle görüşmemiş insanlar kucaklaşıyordu. İnsanlar gündüz saatlerinde Samandağ’da, Antakya’nın birçok farklı noktasında yapılacak eylemlerde ve anmalarda tekrar buluşmak için alandan ayrılıyordu.

Bu esnada Asi’nin karşı tarafında da aynı atmosfer varmış. Resmi anmayla bütün yaşadıklarımızın “kader planına” dahil edildiği bir atmosfer oluşacakken halk gerçeğin çarpıtılmasına izin vermemiş. İktidarı temsilen gelebilen Sağlık Bakanı protesto edilmiş. Hatay’ın mevcut belediye başkanı protesto edilmiş. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına halk derdini yüksek sesle anlatmaya çalışmış.

KOCA’YA ÜZÜLEN BAŞKAN

Sağlık Bakanı Koca fazlasıyla rahatsız olmuş ve dini, inancı kendisine kalkan yapıvermiş: “Depremde kaybettiğimiz canların saygıyla anılmasından, hatıralarının yad edilmesinden, sessizlik içinde ruhlarına Fatihalar okunmasından, dualar edilmesinden rahatsız olan mı var? Bu dakikalar hürmet dakikalarıdır. Bunun aksine davranış hem yaşayanları hem aramızdan ayrılanların ruhunu incitir.”

Olayın duaya saygıyla falan ilgisinin olmadığını biliyoruz değil mi? Yakınlarını kaybetmiş insanları ölenlere saygı göstermemekle suçlamak bakanın tıynetini ve zihniyetini gösteriyor. Depremden sonra da bunu yapmışlardı, acılı insanların feryatlarını bile kabullenemediler.

Hatay’ın mevcut belediye başkanı ve adayı Lütfü Savaş düzenlediği basın açıklamasında bakın neler diyor, aynen aktarıyorum: “Ben hakikaten çok üzüldüm, deprem sonrası sayın Fahrettin Koca’yla, sağlık bakanımızla çok iyi bir dostluğum gelişti. Sayın bakanımızın orada bu kadar zor duruma düşürülmesi, ben hakikaten devletinin yücelmesini isteyen, devletimi temsil edenlerin en üst seviyede olmasını, halkı tarafından sevgiyle saygıyla karşılanmasını isteyen biriyim. Önce devletim adına üzüldüm, sonra Hatay halkı adına üzüldüm, daha sonra da sayın bakanımız adına gerçekten üzüldüm, samimiyetle söylüyorum. Yani bir Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Sağlık Bakanı, birçok eksik var, yanlış var falan ama deprem zamanı burada çok samimiyetle çalıştı. Allah ondan razı olsun, samimi söylüyorum. Öyle düzgün bir adama bunun yapılmaması lazımdı, müsaade edilmemesi lazımdı…”

Savaş’a göre kendisini protesto edenler küçük bir topluluk, halk değil ve o kadar tehlikeliler ki bakın neler yapabilirlermiş, yine kendi sözlerini aktarıyorum: “Beni protesto ettiler, biz bunların kim olduğunu biliyoruz. Sayın bakanımıza söz attılar. Orada Sayın Cumhurbaşkanımızın atamış olduğu bir bakan vardı. Bizi sevmeyebilirler ama ya bir tanesinin elinde el bombası olsaydı, silah olsaydı… Sayın Cumhurbaşkanımız bir yere giderken önden önlem alınıyor, burada da alınmalıydı.”

Bu ifadeler ne kadar tanıdık değil mi? AKP Genel Başkanı, ya da AKP’li yöneticilerin bu minvalde yaptıkları konuşmalara defalarca şahit olduk. İktidarın bakanına göğsünü siper eden, mağdur halkın karşısına “devletin kutsallığını” koyan CHP’li bir başkan!

Demokrasiden söz ediyorsanız yurttaşların protesto etme haklarının olduğunu kabul etmeniz gerekir. Halkın, devletin en üst makamındaki dahil olmak üzere her bir yöneticiye hesap sorma, protesto etme hakkı vardır. O makamlarda oturan herkes bunu baştan kabul etmelidir. Yıkılmış bir kent söz konusuyken istenmediği çok belli olan bir ismin böyle bir ortamda devlet yüceltmekle, AKP’li bakan güzellemesi yapmakla meşgul olması kabul edilebilir değil.

ANLAYABİLENE ÇOK DERSLER VAR

Sanıyorum deprem şehirleri 6 Şubat’ta hiç uyumadı. Gündüz saatlerinde Samandağ’da, Antakya’da anmalar devam etti. Harbiye yolu üzerinde yapılan yürüyüş ve Saray Caddesi’ne yapılan yürüyüş benim gördüklerim. Yürüyüşlerde her yaştan binlerce insan vardı, 4.17’de yapılan anmada yas havası ağır basarken gündüz yapılan yürüyüşlerde öfke vardı. Gençlerin katılımı çok yoğundu ve isyanı da öfkeyi de en çok onların seslerinde duyduk, yüzlerinde gördük.

Deprem mağduru bir halk daha ne yapsın?

Ülkemiz ciddi krizlerle boğuşuyor. Ekonomik kriz, siyasi kriz, toplumsal kriz, ahlaki kriz diye başlarız ve liste uzar gider. Bölünmüş, parçalanmış içe doğru çöken bir toplum nasıl ayağa kalkacak? Bu karanlıktan çıkış elbette mümkün. Yeniden bir halk olabilmenin yolu birlikte gülebilmek, birlikte ağlayabilmek, birbiriyle omuz omuza verebilmekse, Hatay halkının 6 Şubat’ta yapmaya çalıştığına bakmakta fayda var. Evlerine kapanıp yasını kendi içinde yaşamayıp sokaklara çıkanlar, birlikte ağlayanlar, öfkelerini birlikte haykıranlar bir şey anlatıyor olmalı.

AKP’nin yaptığını ve niyetini genel başkanı çok somut ifade etti. CHP “halkı anlıyoruz” deyip anlamamış gibi davranacak mı? Göreceğiz.

Hatay’ın örgütlü yerel güçleri, sendikalar, meslek odaları, sosyalist yapılar ayrıntılara boğulmadan, bütün halkı yan yana getirmenin, seferber etmenin önemini eminim ki anlamışlardır.

Velhasıl 6 Şubat günü Hatay halkı pek çok şey anlattı. Anlayabilene…