Faşizmin karanlığını dizeleriyle yırtan şair: Enver Gökçe

19 Kasım 1981’de, faşizmin karanlık günlerinde bir araya gelebilen çok az kişi şairin tabutunu omuzladılar. “Ölüm, adın kalleş olsun!” yazmıştı 1946’da ölen bir hocasının ardından.

19 Kasım 1981’de, faşizmin karanlık günlerinde bir araya gelebilen çok az kişi şairin tabutunu omuzladılar. “Ölüm, adın kalleş olsun!” yazmıştı 1946’da ölen bir hocasının ardından. Usta şairin ardından ise A. Kadir şöyle yazıyordu;

“Bizim Enver Gökçe ne bıraktı geride?

Ne yaslı bir ev, ne ağlayan çoluk çocuk

ne bir kara çatkılı, ne bir baba, ne bir kardeş

ne bir yatak, ne bir kilim, ne bir ayna, ne bir hasır

ne bir testi, ne bir cezve, ne bir kaşık

ne de beş on kuruş.

Bizim Enver Gökçe, gecelerimizin tavanına

çakıp bıraktı gitti,

bir gündüz.”

Henüz 61 yaşındaydı, hapishane yıllarında yazdığı ve büyük bölümü kaybolan Yusuf ile Balaban Destanını ve 51 tevkifatının destanını yazacaktı, olmadı. Kalemini, faşizme karşı insanlığa sahip çıkmaya, eşitliğe, hürriyete, işçilerin, köylülerin insanca yaşam mücadelesine adamıştı. Bu hasletlere sahip olmanın, haklının mücadelesinde saf tutmanın bedeli ağırdı. Hapisler, sürgünler, işsizlik, yoksulluk ve bu zorluklara eşlik eden kötüleşmiş bir sağlık… Bunlara rağmen eğilmemiş bir başla, vakur yaşayıp sessizce bu dünyadan göçmüş bir büyük şairdir Enver Gökçe.

40 KUŞAĞI ŞAİRLERİNİN ONURLU MİRASI: FAŞİZME KARŞI İNSANLIĞI SAVUNMAK

Ülke işgal atlındayken, 1920’de doğar. Yoksulluk, doğduğu Eğin’den 1929’da Ankara’ya sürükler ailesiyle birlikte onu. Ankara’nın daha yeni yeni kurulduğu yıllardır. Ortaokulun ardından lise eğitimini 1939’da tamamlar. Küçük yaşlarda kazandığı okuma sevgisine lise yıllarında şiir de eklenir. Üniversitede Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Türkoloji bölünü seçer.

Halkevleri’nin Ülkü Dergisi’nde çalışmaya başlar, düzeltmenlik ve dergiyle ilgili teknik işleri yapar. Dergide Ahmet Kutsi Tecer vardır ve Nurullah Ataç, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi isimler sık sık dergide mesai harcarlar.

Gökçe’nin bir başka dergide şiiri yayınlanır. Ahmet Kutsi Tecer şiiri hiç beğenmez ve şiirin kötü olduğunu, düz yazıya yönelmesini söyler. Cevap, şairin inatçı ve ısrarcı oluşunun ifadesidir; “ben daha kötüsünü de yazarım.”

Bu yıllarda Âşık Ali İzzet, Âşık Veysel, Habib Karaaslan gibi halk ozanlarıyla tanışır. Şiirlerinde ozanların, halk edebiyatının etkisi büyüktür. Ama bu etki geleneksel olanın tekrar edilmesi değil, yeninin içinde geleneksel olanla bağ kurulmasıdır.

Devrimci fikirlere yakınlık duyması bu yıllarda olur. Sefer Aytekin, Arif Damar, Mehmet Kemal, Ceyhun Atuf Kansu, Niyazi Akıncıoğlu gibi isimlerle arkadaştır, “On Beşinci Yıl” kahvesinin sakinleridirler. Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Niyazi Berkes, Mediha Berkes gibi hocalarla ilişkilerini geliştirirler.

1940’ların ortalarında yükselen faşizmin, Almancılığın ve ırkçılığın karşısında duranlar hedeftedir. Sabiha ve Zekeriya Sertel tarafından yayınlanan Tan Gazetesi bu çizgide yayın yapıyordur. 4 Aralık 1945’te iktidarın kışkırtmasıyla gazete binası saldırıya uğrar. Aynı günlerde bindirilmiş kıtalar Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ni basar, Pertev Naili Boratav’ın Karacaoğlan hakkındaki konferansını engellerler. Rektör Şevket Aziz Kansu’nun odası basılır, tartaklanır ve zorla istifa ettiğine ilişkin kâğıt imzalattırılır. Enver Gökçe’nin de içinde olduğu gençler Türkiye Gençler Derneği adında bir dernek kurmuşlardır. Faşizme karşı demokrasiyi savunan gençleri bir araya getirmeye çalışıyorlardır. Dernek kısa sürede büyümüştür. Üniversiteye saldıran faşistler Denizciler Cadddesi’ndeki Türkiye Gençler Derneği’ni basar, camlarını kırar, kitaplarını parçalarlar. Antifaşist gençler direnir, kendilerini savunurlar. Enver Gökçe şöyle yazar:

“Fakültenin yanı demirden köprü

Fakültenin önü bir sıra kavaktı

Biz bir garip yiğit kişiydik

Bütün hürriyetler bizden uzaktı

Faşistler camlara yürüdüler

Kürsüleri kırdılar, höykürdüler

Tığ teber şahı merdan

‘Tanrı Dağı kadar Türktü bunlar

Hıra Dağı kadar Müslüman’

Ve de kanlı bıçaklı düşman

Gökler ışıyordu yer yer

Ortalık ala şafaktı”

Elbette saldırılar sonrası tutuklananlar saldırganlar değil dernek üyelerinin bazılarıdır. Enver Gökçe tutuklular arasındadır. Gerekçe “komünizm propagandası yapmalarıdır.” Üç ay Ankara Cezaevi’nde sorgulanırlar, hepsi beraat eder. Hapishane günlerini şiire döker Gökçe:

“Bugün görüş günümüz

Dost kardeş bir arada

Telden tele

Mendil salla el salla

Merhaba!

İzin olsun hapishane içinde

Seni

Senden sormalara doyamam

Yarım döner cigaranın ateşi

Gitme dayanamam”

51 TEVKİFATI… ANTİKOMÜNİZM ENVER GÖKÇENİN YAKASINI BIRAKMIYOR

Bilindiği gibi Demokrat Parti, tek parti döneminin baskıcılığına karşı demokrasi vaadiyle pek çok kesimi peşine takmayı başarır. Çok partili dönemin ilk yıllarında Enver Gökçe fakülteyi bitirmiştir, ekmek parası derdindedir. Aslında kendini çok iyi yetiştirmiş, Türkçenin her lehçesini bilen, halk edebiyatına, divan edebiyatına çok iyi hakim, Eğin Türküleri çalışmasıyla muazzam bir tez yazmış bir edebiyatçıdır. Ama iş kapıları ona kapalıdır. Yaptığı başvurulardan olumlu cevap gelmez. En sonunda İstanbul’da Yurtlar Müdürlüğü'nde yönetim memurluğu olarak işe başlar.

İşinde çok iyidir, çeşitli yurtların kuruluşunda önemli görevler üstlenir ama 1951 Tevkifatıyla tutuklanır. İstanbul 1. Şubede insanlık dışı her türlü işkenceye maruz kalırlar. 168 insan askeri mahkemede yargılanır, cezalandırılır. Enver Gökçe ispatsız, delilsiz yedi yıla mahkum olur. Açlık, susuzluk ve işkence koşullarında İstanbul’da, çeşitli hapishanelerde 1 yıl tutuklu kalır. Ardından Adana’ya gönderilir. Zeki Baştımar, Mihri Belli, Şevki Akşit siyasi koğuşun üyeleri arasındadır. Burada “Yusuf ile Balaban”ı yazmaya başlar. Destan tamamlanır, bir şekilde dışarıya çıkar ama ne yazık ki büyük bölümü dışarda kaybolur.

“Zaman akar, zaman geçer,

Zaman zindan içinde;

Biz mapusta gürül gürül yatardık

Yılan çıyan içinde.”

….

Adana’da tamamlanan yedi yılın ardından sürgün yeri Çorum Sungurlu’ya gelir. İşsizlik, yoksullukla geçen günlerin ardından iş bulabileceği bir yere sürgün tayini ister, kabul edilir ve sürgünün bir kısmı Ankara’da geçer.

GENÇLİK DP’YE KARŞI MEYDANLARDA… TURAN EMEKSİZ KATLEDİLİYOR

DP iktidarının baskıları 50’li yılların sonuna doğru artmıştır. Enver Gökçe İstanbul’dadır. Beyazıt’ta Menderes karşıtı mitingleri izler. 28 Nisan 1960’da Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz polis kurşunuyla katledilir. Gökçe en çok bilinen Turan Emeksiz şiirini bu şahitliğiyle yazar:

“Bir yürüyüş eylediler sabahtan

Ilgıt ılgıt kan gider loy loy!

Dayan dizlerim dayan!

Ağla gözlerim ağla!

Namlu puşt olmuş, atayağı puşt.

Yine düşman elindeydi vatan”

Enver Gökçe, Sıkıyönetim Komutanlığı’nın gözaltı listesindedir, evinden alınır. İstanbul, Ankara, İzmir gibi sıkıyönetim şehirleri dışında bir yere gitmesi söylenir. “Biraz nefes alırım” diye düşünür ve memleketine gitmeyi tercih eder. Memlekete ulaşması hayli zor olur, çeşitli yerlerde gözaltında bekletilir.

27 Mayıs’ın haberini köyünde radyodan alır, böylece ikinci sürgün hayatı sona erer. Tekrar yola revan olur. Ankara’da küçük bir reklam gazetesinde, küçük bir paraya düzeltmen olarak çalışmaya başlar. 63’te gazete kapanınca bu kez yine İstanbul’a gider. Bu sırada Pablo Neruda’nın şiirlerini çeviriyordur. Ant Dergisiyle münasebeti olur, en önemsediği iş ise Yaşar Kemal’in bulduğu Meydan Larus'taki iştir. Kısa süre içinde sakıncalı bulunarak dergideki işinden çıkartılır. Bu arada bir yayınevinin “Dünya Masal ve Efsaneleri” dizisine Çin, Hint, eski Mısır gibi dünya uluslarının masal-efsanelerinde çeviriler yapıyordur. Basılmak üzere oldukları zamanda Enver Gökçe tekrar köyüne dönmek zorunda kalmıştır. Tahmin edeceğiniz üzere emeklerinin karşılığını alamaz.

Kışları Eğin’de tek göz bir odada yaşar, yazları ise İstanbul’a, Ankara’ya gider. Kendi memleketinde “okumuş yazmış bir adamın böyle yaşaması” bazıları tarafından garipsenmiş, bazılarının ise ona kuşkuyla yaklaşmasına sebep olmuştur. Bazı köylülerimizin ise ihbarcılığı meşhurdur, Gökçe de bu ahlaksızlığa maruz kalır ve evi basılır.

Enver Gökçe yaşamının son yıllarında tekrar Ankara’ya göçer, Seyranbağları Huzurevi’ne yerleşir ve hayatını kaybettiği zamana kadar burada yaşar.

ŞİİRLERİ MÜCADELE EDENLERE MİRAS

Enver Gökçe’nin şiiri gümbür gümbür akan bir ırmak gibidir. Geleneksel olandan, halktan beslenir ama yeniyi arar bulur halka döner. Şairin tavrı nettir, “Ben sınıf edebiyatı yapıyorum.” der.

“Lan hani benim ekmeğim,

Bu ne bok kader

Toprağım yok, tarlam yok.

Ne kadar

Toprak var dünyada oysa

Ömrü billah herkese yeter”

Savaşın ortasına doğmuştur, kaderi savaş yorgunu yoksul Anadolu’yla aynıdır. Yine de ülkesini sevmekten hiç vazgeçmemiş bir yurtseverdir O.

“Senin emekçin olaydım

şen olası türküsü

dost kokusu, dost selamı Türkiye”

Diğer 40 kuşağı şairleri gibi faşizmin karşısında, insanlığı savunmaktadır. Anadolu topağına basarak dünya halklarının acılarına ortak olur.

“Ben, bizden olan bütün insanların dostu;

Adı, haritalarda bile bulunmayan

Bir köyündenim Anadolu'nun.

Güzel şeylere hasrettir memleketim,

Güzel şeylere hasret bu dünya.

Yıllardır, kanda ve ateşte mısralarım

Yanan şehirlerin,

Ağır tankların tekerlekleri arasında.”

Ustanın şiirleri 60’lı yıllardan sonra devrimci gençlerle, halkla daha fazla buluşmaya başlar. Bazı şiirleri Türk Solu’nda yayınlanır. 1973 yılında “Dost Dost İlle Kavga”, 1977’de “Panzerler Üstümüze Kalkar” şiir kitabı yayınlanır. Bitirme tezi “Eğin Türküleri” hocası Pertev Naili Boratav’ın girişimiyle yayınlanır ama Gökçenin ömrü bunu görmeye yetmez. Şiirlerin bazıları Zülfü Livaneli, Sadık Gürbüz, Timur Selçuk, 1980 sonrası ise Ahmet Kaya tarafından bestelenir. Enver Gökçe şiiri şarkılarda güfte, meydanlarda, pankartlarda, duvar yazılarında slogandır.

Bugün, katillerin salıverildiği, haklı olanların tutsak edildiği, adaletin ayaklar altına alındığı, işsizliğin, yoksulluğun üstümüze çöktüğü bir ülkede; güçlüden değil haklıdan yana olanlar, demokrasinin, özgürlüğün, eşitliğin, kardeşliğin, insanca bir yaşamın ve adaletin özlemiyle yaşayanlar Enver Gökçe’nin şiirlerini dillerine dolasınlar. Güç verir…

“Açmaz

Açamaz

Deme

Hiç

Bir

Zaman

Bu

Nar

Çiçeği.

Açacaktır

Elbet

Bizim

Caddelerimizde de

Bayram

Olacak

Halkın

Üstüne

Böyle

Kalsa da

Faşist

Namlular

Namert

Ellerdir

En

Sonda

Bir

Bir

Kırılacak”

KAYNAKLAR:

Enver Gökçe Yaşamı Bütün Şiirleri, AYKO, Ankara 1981

Özer, Mehmet, "Şiirimizin Işıklı Irmağı Enver Gökçe", Evrensel Basım Yayın, İstanbul 2006

https://www.envergokce.org/