100. yılında CHP'ye soldan bakmak -5 | 1980 sonrası

9 Eylül 1992’de ilk kuruluşundan 69 yıl sonra CHP, 25. Kurultayını yaparak yeniden kuruluşunu ilan etti. Kurultayda 80 öncesi delegelerin büyük çoğunluğu vardı. Baykal’ın uzun yıllardır her defa yenilse de bırakmadığı genel başkan olma mücadelesi bu kez başarıya ulaştı.

12 Eylül askeri faşist darbesi egemenler arasındaki uyumsuzluğu gidermek, temsil krizi sorununu çözmek, neoliberal politikaları istikrarlı bir şekilde uygulayabilmek, düzeni ciddi biçimde tehdit eden devrimci hareketi yok etmek için yapıldı. Darbe kısa vadeli bir reçeteye değil hayatın her alanını belirlemeye dönük bir plana sahipti. 12 Eylül zihniyeti Türk-İslam senteziyle, her döneme göre kendisini yenileyebilen baskı politikalarıyla bugünlere kadar geldi. Darbenin yıldönümü nedeniyle bugünlerde 12 Eylül yine tartışılıyor. Biz CHP bahsinden devam edelim.

Darbeden çok kısa süre önce bir grup CHP milletvekili bildiri yayınladı. Bildiride 24 Ocak kararlarını eleştiriliyor, ekonomik ve demokratik haklar savunuluyordu. Bununla birlikte faşist saldırganlığa, devletin baskısına açıktan cephe alıyorlar, CHP’yi antiemperyalist, antifaşist güçlerin dayanışmasına öncülük etmesini istiyorlardı. Bu Ecevit’ten de bağımsız partinin sol kanadının ruh halini yansıtması bakımından önemlidir.

Darbeciler kapsamlı bir katliam, işkence ve toplumu bastırma harekâtının ve 1982 yılında Anayasa’nın kabul edilmesinin ardından “seçimli demokrasiye” geçmeye karar verdiler. Milli Güvenlik Konseyi (MGK) kararıyla siyasi faaliyetler darbecileri eleştirmeme koşuluyla serbest bırakılıyordu. Fakat “siyasi yasak” konulanlara siyaset yapma hakkı tanınmıyordu. Bu öyle bir serbestlikti ki yalnızca üç parti darbecilerin izniyle seçimlere girebildi. Bunlar Anavatan Partisi (ANAP), Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) ve Halkçı Parti’ydi (HP). Askerlerin gönlü MDP’den yanaydı ama ANAP yüzde 45,15’le seçimlerin kazanını oldu. HP yüzde 30,46, MDP ise yüzde 23,27 oy oranına ulaştı.

Ecevit, 12 Eylül darbesinden sonra CHP genel başkanlığından istifa etmişti. Bu, sonrasında yaşanacak ayrımın ilk adımıydı. Ardından çıkarttığı “Arayış” isimli dergiyle ülke gündemine dair söz söylemeye çalıştı ama bu çabalar kısa süreli oldu, darbecilerin bu kadarına da tahammülü yoktu.

12 Eylülcüler partilerin tekrar aynı isimle açılmalarına izin vermiyordu. Halkçı Parti İsmet İnönü’nün eski özel kalem müdürlerinden Necdet Calp tarafından kuruldu. HP, bir nevi Cumhuriyetçi Güven Partisi’nin yeni sürümüydü. Sol/sosyal demokrat kitleler yok olmadığına göre CHP’nin altı oku ve Atatürkçülük sağ ve devletçi bir yorumla tedavüle sokulabilir, kitle de bu yöne doğru çekilebilirdi.

Ecevit’in bu dönem HP’ye dair bir görüş bildirmediği anlatılıyor. Diğer yandan darbe öncesinin hemen hemen bütün isimleri cuntacıların engeline takılarak HP’ye katılamadı. Bunun yanında partinin Kenan Evren’in izniyle kurulmuş olması sol, sosyal demokrat kitlelerde onu cazip kılmıyordu. Yine de demokrasi açısından böylesi bir yokluk ortamında HP oy verilecek tek seçenekti.

SODEP, DSP KURULUYOR

Halkçı Parti’nin kurulduğu günlerde Erdal İnönü sosyal demokrat bir parti kuracağını açıklamıştı. CHP bakiyesinin Ecevit harici kanatları bu adımı olumlu karşıladı. 12 Eylül’e karşı, insan haklarından yana, sosyal demokrasinin evrensel ilkeleriyle hareket eden bir parti kuruluyordu. CHP’nin sol kanadı SODEP’i kuruyordu. Erdal İnönü iyi bir fizikçiydi, düşünce özgürlüğüne inanan, demokrat bir yapıdaydı ve klasik genel başkanların dışında bir tarza sahipti. Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) 31 Mayıs 1983’te parti kuruluşu için başvuru yaptı. MGK, Erdal İnönü de dâhil 20’den fazla ismi veto etti. SODEP 1983 seçimlerine giremedi.

24 Mart 1984 yerel seçimlerinin de galibi ANAP’tı. Bir önceki seçimlere katılamayan SODEP ve DYP de yerel seçimlere katılabildi. HP erirken SODEP bu seçimlerde ikinci oldu. 80 öncesinin CHP’si büyük oranda SODEP’te kendisini var ediyordu. 13 Nisan 1984’teki SODEP 1. Küçük Kurultayı'nda Genel Başkan Erdal İnönü solda tek çatının şart olduğunu söyledi.

Bülent Ecevit ise yeni bir kulvar açma niyetindeydi. Kendisi siyasi yasaklaydı, onun yerine Rahşan Ecevit Demokratik Sol Parti’yi 14 Kasım 1985’te kurdu. Ecevit sosyal demokratların birleşmesi tartışmalarından uzak duruyordu. Sosyal demokrasi kavramını kullanmıyordu. “Demokratik sol” 70 sonrasında CHP çizgisini tanımlıyorken, DSP’nin “demokratik soluyla” 80 öncesi CHP’nin demokratik solu arasında çok ciddi bir fark vardır. 12 Eylül sonrasında belirginleştirmeye çalıştığı çizgide sert bir devlet savunusu, Kürt sorununda resmi devlet söyleminden farksız bir milliyetçilik vardır. SODEP’in Kürt meselesine yaklaşımını şiddetle eleştirir. Laiklik meselesinde geldiği yerde Gülen Cemaatine sempatiyle bakmak da vardır, meclise başörtüsüyle giren Merve Kavakçı’ya “Burası devlete meydan okunacak yer değildir, lütfen hanıma haddini bildiriniz” sert çıkışı da.

80’li yıllarda Ecevit’in sosyal demokratların birleşmesinden uzak durma nedeninin eni sonu mutlaka kendi çatısı altında birleşileceğini düşünmesinden kaynaklı olduğuna dair de değerlendirmeler de var.

HP yöneticileri en geniş birleşmeden yanayken SODEP’liler de Ecevit’le birleşmeye gönüllü değildirler. Birleşme HP ve SODEP arasında olacaktır. HP genel başkanı Aydın Güven Gürkan ve SODEP Genel Başkanı Erdal İnönü arasında yürütülen müzakereler neticesinde yeni partinin adının Sosyal Demokrat Halkçı Parti olmasında uzlaşıldı.

2 Kasım 1985’te toplanan HP Büyük kongresinde partinin tüzüğü, amblemi, adı değişti ve Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) oldu. Ertesi gün SODEP kongresini yaparak SHP’ye iltihak etti. Aydın Güven Gürkan 1986 yılına kadar SHP’nin genel başkanlığını üstlenirken 30-31 Mayıs’ta yapılan kongrede Erdal İnönü genel başkan seçildi. İnönü 26 Eylülde yapılan, SHP’nin yüzde 22 oy aldığı ara seçimlerde milletvekili oldu.

SHP YÜKSELİYOR

ANAP Hükümeti 6 Eylül 1987’de 12 Eylülle getirilen siyasi yasakların kaldırılmasını oylamak için referandum yaptı. Yasakların kaldırılması yüzde %50.1 evet oyuyla kabul edildi. Böylece Ecevit DSP’nin, Süleyman Demirel de DYP’nin başına geçtiler. 1980’de siyasi yasak konan isimler ilk kez 29 Kasım 1987 genel seçimlerinde resmi olarak partilerinin genel başkanları olarak seçime girebildiler. ANAP’ın oyu 9 puan gerilemişti ama yeni seçim sistemi sayesinde bu seçimlerde vekil sayısını yükseltti ve tek başına hükümet kurma yeterliliğine sahip oldu. ANAP’ın 292 vekille girdiği mecliste SHP 99, DYP 59 milletvekiliyle yer aldı. DSP, Refah Partisi, Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi baraj altında kalarak Meclis’e giremediler.

25 Haziran 1988’deki genel kurulda Erdal İnönü, SHP genel başkanlığına yeniden seçildi. Fakat partide genel sekreter seçilen Deniz Baykal’ın hâkimiyeti artmıştı.

Bu arada 80 sonrası sosyal demokrasi tartışmalarında İsmail Cem, Asaf Savaş Akat, Ercan Karakaş gibi isimler öne çıkar. Tartışmalarda demokrasi, insan hakları savunusunun yanında ekonomiye dair liberal bir yorum göze çarpar. Ercan Karakaş daha farklı bir noktadadır; sosyal demokrasi kapitalizmi iyi yönetmek için değil, onu aşmak için vardır. Bu tartışmalara Ertuğrul Günay bir başka bakış açısıyla katılır. Ona göre sosyal demokrasinin yorumu yerli bir bakış açısıyla yapılmalıdır. Sol “halkın temel dertleriyle temassızdır.” Günay’ın bu çizgisi tanıdıktır; ve 2000’li yıllarda CHP’nin çizisini “muhafazakar” olarak eleştirecek, AKP’yi “yenilikçi, gelişmeci ve sosyal demokrat” olarak tanımlayacak ve 2007-2015 yılları arası AKP milletvekili, 2007-2013 arasında da Erdoğan kabinelerinde kültür bakanı olacaktır.

1990’lara doğru gelinirken ANAP’ın neoliberal politikalarına karşı, insan haklarını, demokrasiyi savunan bir muhalefet yükseliyordu. Bununla birlikte üniversitelerde devrimci gençlik hareketi 12 Eylül baskısına rağmen yükseliyor, ülke aynı zamanda İşçi Baharının arifesindeydi. SHP bu yöne doğru ilerleyerek başarılı olabildi. 26 Mart 1989 yerel seçimlerinde SHP çok önemli bir başarıya imza atıyor, İstanbul, Ankara ve İzmir’le birlikte 39 şehrin belediyelerini kazanıyordu. ANAP’ın seçimlerde yaşadığı düşüşün ardından SHP ve DYP iktidarın meşruiyetini yitirdiğini, bu yüzden erken genel seçim yapılmasının zaruri olduğunu söylemeye başladılar. Bu arada Kasım 1989’da görev süresi biten Evren’in yerine Turgut Özal, SHP ve DYP’nin ve muhalefetine rağmen seçildi. Aralık 1990’da İnönü ve Demirel ortak imzalı bir bildiriyle erken seçim istediklerini açıkladılar.

DYP-SHP HÜKÜMETİ KURULUYOR

1990 yılı SHP içinde Baykal’ın Erdal İnönü’ye karşı muhalefeti yükselttiği bir yıl oldu. Anlaşmazlık Baykal’ın istifasına kadar vardı. 29 Eylül’de yapılan 6. Olağanüstü Kurultayda Baykal, İnönü’nün karşısındaki genel başkan adayıydı. İnönü 504 oyla seçimi kazandı ama Baykal da 405 oy almıştı. Genel sekreterliğe Hikmet Çetin seçilirken, Baykal ekibinin muhalefeti sürecekti. Haziran 1991'de bu kez olağan genel kurulda İnönü ve Baykal karşı karşıya geldi. İnönü 534, Baykal 451 oy aldı. Genel sekreter yine Hikmet Çetin oldu.

20 Ekim 1991’de yapılan seçimlerin birinci partisi DYP oldu. Çifte barajlı seçim sistemi tıpkı bir önceki seçime ANAP’a sağladığı avantajı bu kez DYP’ye sağlıyordu. DYP yüzde 27,03 oy oranıyla 178 milletvekilliği kazanıyor, Meclis’in yüzde 40’ını elde ediyordu. SHP, ANAP’ın ardından üçüncü parti olarak parlamentoya 88 vekil yollayabildi. Aldığı yüzde 20 gerilediğini gösteriyordu.

Ayrıca bu seçimlere partiler çeşitli ittifaklarla girmişlerdi, seçimden sonra birbirlerinden ayrılmalarıyla TBMM artık 8 partiden oluşacaktı vardı. Erbakan, Türkeş, Ecevit’in de aralarında olduğu “12 Eylül Darbesi” öncesi dönemin pek çok güçlü ismi yeniden Meclis’teydi.

90’ların koalisyon dönemi başlıyordu… Cumhurbaşkanı Turgut Özal 20 Kasım’da Süleyman Demirel’i hükümeti kurmakla görevlendirdi. Uzunca zamandır ANAP’a muhalefet etmiş DYP ve SHP görüşmelere başladı ve kısa süre sonra hükümet kuruldu. Başbakan Demirel, Başbakan Yardımcısı İnönü oldu.

Bununla birlikte SHP seçimlere Halkın Emek Partisi (HEP) ile ittifak yaparak girmişti. Aslında HEP’in kuruluşu SHP’de çıkan bir kriz sonucu olmuştu. 1989 yılında Paris’te yapılan Kürt Konferansı’na SHP’li 7 vekil katılmış, Erdal İnönü de önce katılmalarında bir mahsur görmemiş ama daha sonra bu vekillerin MYK’da ihracı istenmişti. Bu altı özellikle çizilmesi gereken bir dönemdir. İhracı istenen vekiller ve beraberlerinde Kürtlerin yoğun yaşadığı illerin il başkanları da SHP’den istifa ettiler. Ardından 7 Ekim 1990’da HEP kuruldu. Seçimlerin hemen ardından TBMM’de HEP’li vekiller Kürtçe yemin ettiler. Yıllarca hapiste tutulacakları süreç böylece başlamış oldu.

Türkiye’nin 90’lı yıllar kabusu da başlamıştı. Bir süre sonra HEP, daha sonra yerine kurulan DEP kapatıldı. Kürt seçmenin çok önemli bir çoğunluğu otuz yılın süre boyunca sosyal demokrat partilere bir daha yüzünü dönmeyecekti.

1990’a kadar SHP’de süren ideolojik politik ve tartışmalar bu dönemde artık geri plandadır. SHP hükümet ortağı oluşuyla “devlet partisi” olmaya çabuk alışır. Kürt meselesi bu pozisyonu almada en önemli faktördür. 1990 başında anadil hakkını, Kürt kimliğinin kendini ifade etmesini savunan bir “Kürt Raporu” hazırlayan parti, 1994’te Kürtçe yemin ettikleri için milletvekillerin dokunulmazlığının kaldırılmasına onay veren bir yöne çekilmiştir.

25-26 Ocak 1992 tarihlerindeki 7. Olağanüstü Kurultay öncesinde Deniz Baykal’ın genel başkan olma çabası sürüyordu. İsmail Cem ve Baykal “Yeni Sol” adlı bir kitap yayınlayarak SHP’nin yapılanmasını tartışıyorlardı. Ama 7. Olağanüstü Kurultay’da da İnönü az bir farkla genel başkanlığa seçildi.

CHP TEKRAR KURULUYOR

DYP-SHP hükümeti 1992 yılında 12 Eylül darbecilerinin kapattığı siyasi partilerin tekrar açılabilmesi için yasa çıkarttı. CHP, AP, MSP, MHP tekrar aynı isimle açılma hakkı kazandı. CHP’nin yeniden açılması için çalışmalar başladı. Öncelikle partinin 80 öncesi birçok isminin imzasıyla bir bildiri yayınladı. Sosyal demokrat taban heyecanlıydı. Ecevit CHP’de toplanılmasına sıcak bakmıyordu. Erdal İnönü ise birleşmenin SHP’de olmasından yanaydı.

9 Eylül 1992’de ilk kuruluşundan 69 yıl sonra CHP, 25. Kurultayını yaparak yeniden kuruluşunu ilan etti. Kurultayda 80 öncesi delegelerin büyük çoğunluğu vardı. Erol Tuncer ve Deniz Baykal arasındaki genel başkanlık seçimini Deniz Baykal kazandı. Baykal’ın uzun yıllardır her defa yenilse de bırakmadığı genel başkan olma mücadelesi bu kez başarıya ulaştı. Baykal dönemi CHP’de Baykal’ın kendisi de uzun bir tartışmanın konusu. Bu yazını kapsamında ancak kısaca değinebiliriz. Baykal 1970’lerden beri genel başkanlık için çabalıyordu. Ecevit’le giriştiği bu mücadele daha sonra Erdal İnönü’ye karşı ortaya çıktı. Baykal İsmail Cem’le CHP’nin yeniden kurulduğu günlerde bir kitap yayınlayarak partinin nasıl olması gerektiğine dair fikirlerini sunuyordu. Ancak bu fikirlerin daha çok İsmail Cem’e ait olduğu, Baykal’ın fikirlerinin genelde pragmatist ve dönemin ihtiyaçların göre belirlendiği söylenebilir. Baykal dönemi CHP çizgisinde tıpkı Ecevit’in DSP’sinde olduğu gibi ağır basmaktadır. Kürt meselesine yaklaşım “müesses nizam” sınırlarından çıkmaz. Bu çizginin en büyük zararı özünde demokratik bir bakış açısına sahip sosyal demokrat kitlelerin şovenist histeriye itilmesidir. Diğer yandan yükselen Siyasal İslam’a karşı halkı koruyan bir laiklikten ziyade “rejim koruyan laikçilik” bu dönem CHP’sinin öne çıkan bir başka özelliğidir. Ortaya çıkan seçim başarısızlıkları ise “Anadolu solu” gibi şekilsel adımlarla ve halka ilişkiler çalışması olarak ele alınınca AKP karşısında CHP bir alternatif haline gelemedi.

Yeniden kuruluş yıllarından devam edelim. 15 Mart 1993’te yapılan ilk parti meclisi seçimlerinde genel sekreterliğe Ertuğrul Günay seçildi. Genel Başkan yardımcıları İsmail Cem, Erol Çevikçe, Hasan Fehmi Güneş, Adnan Keskin, İstemihan Talay ve Ali Topuz oldu.

Ardından DSP ve SHP’den 21 milletvekili kanunların parti değiştirme engelini aşmak için Bütünleşme Partisi’ni kurdular. Antalya milletvekili Faik Altun’un genel başkanlığını üstlendiği bu “hülle partisi” kısa süre sonra CHP’ye katıldı, böylelikle Meclis’te grup kuruldu.

1993 yılı kirli savaş siyasetinin tırmandığı bir yıldı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından emperyalist kapitalist sistem kendisini yeniliyordu. Birçok ülkede soğuk savaş döneminin kontrgerilla yapılanmaları tasfiye edilirken, ülkemizde kontrgerilla kirli savaş yürütücüsü olarak kendini yapılandırıyordu. Gözaltında kayıplar, faili meçhuller rejimin gündelik uygulamaları haline geldi. SHP, DYP’yle birlikte hükümet olduğu dönemde yaşanan saldırılara engel olamıyor, sonrasında da olayların aydınlatılması için beklenen kararlılığı gösteremiyordu. Tarih tekerrürden ibaret değildi ama yaşanan 1978’de Ecevit hükümetinin katliamlar karşısındaki tutumunu hatırlatıyordu. 24 Ocak 1993’te Uğur Mumcu katledildi. 2 Temmuz’da Sivas Katliamı yapıldı.

17 Nisan’da Turgut Özal hayatını kaybetti. Yerine, 16 Mayıs’ta yapılan üçüncü tur seçimde SHP’nin de desteğiyle başbakan Demirel cumhurbaşkanı seçildi. CHP’nin adayı İsmail Cem’di.

Bu hızlı gelişmelerle hükümet sona ermiş oluyordu. Demirel’in seçimlerden sonra ekonomiyi emanet ettiği Tansu Çiller DYP’nin yeni genel başkanı seçildi. Erdal İnönü ise Haziran ayında Eylül’de yapılacak kurultayda genel başkanlığa aday olmayacağını açıkladı. 25 Haziran 1993’te, Tansu Çiller başbakanlığında yeni DYP-SHP hükûmeti göreve başladı. Nihayetinde Eylül 1993’te yapılan kurultayda Murat Karayalçın SHP Genel Başkanlığına seçildi.

26 Mart 1994’te yapılan ve hala çok konuşulan yerel seçimlere 1980 öncesi CHP’nin mirasçıları üç ayrı parti olarak girdi. Yaşanan bir çöküştü, SHP, DSP, CHP’nin toplamı yüzde 27’yi bile bulamadı. İzmir DYP’ye, Ankara ve İstanbul ise Refah Partisi’ne kaptırıldı.

Sosyal demokratlara halkın yüzünü döndüğü 80’lerin sonunda birleşme olabilseydi sonuçları ne olurdu tahmin etmek güç. Ancak yenilgi sonucunda “mecburiyet” gibi görülen birleşmenin büyümeye neden olmadığı sonraki süreçle ispatlandı. Birleşme için şu adımlar atıldı; 18 Şubat 1995’te toplanan CHP kurultayında birleşmenin hangi partide olacağı delegelerin oylarına sunuldu. 1003 delege birleşmenin CHP’de, 635 delege de SHP’de olmasını istiyordu. SHP kurultayında ise 121 karşı oya rağmen 508 oy ile CHP'ye katılma kararı verildi. Ardından Hikmet Çetin CHP Genel Başkanı oldu. Ertuğrul Günay genel sekreterlikten istifa etti, yerine Adnan Keskin getirildi.

Deniz Baykal 9 Eylül 1995’te yapılan kurultayda tekrar genel başkan seçildi. Hükümet ortakları arasındaki ilişkiler son dönemde fazlasıyla gerginleşmişti ve 5 Ekim 1995’te DYP-CHP Hükümeti nihayete erdi. Ardından Çiller’in kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alamadı ve ülkeyi seçimlere götürmek için tekrar DYP-CHP hükümeti kuruldu ve 24 Aralık 1995’te genel seçim yapılması kararlaştırıldı.

SİYASAL İSLAM KAZANIYOR

Seçimlerden birinci parti olarak yerel seçimlerde başarı kazanmış Refah Partisi çıktı. Siyasal İslam’ın yükselişi sürüyor, RP, %21.3 oyla tarihinin en yüksek oyuna ulaşıyordu. İkinci Parti DYP yüzde 20, ardından gelen ANAP yüzde 19, DSP yüzde on beş, beşinci parti olarak da CHP yüzde 11’lik oy oranıyla Meclis’e girdi.

Hükümet önce Mesut Yılmaz başbakanlığında DYP-ANAP arasında kuruldu. Fakat Anayasa Mahkemesi hükümete ilişkin güven oylamasını iptal etti. Bu kez Necmettin Erbakan başbakanlığında Haziran 1996’da RP-DYP tarafından Refahyol Hükümeti kuruldu. İki parti arasındaki anlaşmaya göre başbakanlık Erbakan ve Çiller arasında iki yıl sonra değişecekti. Ancak hükümet kurulduktan sonra bir yıl bile geçmeden ülkemiz siyasi tarihindeki en önemli süreçlerden biri, 28 Şubat yaşandı. Bu arada Anayasa Mahkemesi Refah Partisi’nin kapatılması için dava açtı. Necmettin Erbakan iki yıl dolmamışken başbakanlığı Çiller’e devretmek için istifa etti. Ancak Demirel hükümet kurma görevini Çiller’e değil ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi. Mesut Yılmaz’ın başbakanlığında ANAP, DSP ve Demokrat Türkiye Partisi tarafından kurulan Anasol-D hükümeti, kurulduğu 30 Haziran 1997’den 11 Ocak 1999’a kadar görev başında kaldı. CHP, 8 yıllık zorunlu eğitim yasasının çıkarılmasını ve en kısa zamanda seçime gidilmesini şart koşarak hükümeti dışardan destekledi. Baykal, bir süre sonra, Yılmaz'dan erken seçim şartını yerine getirmesini istedi, Yılmaz ve Baykal, 3 Haziran 1998'de erken seçim konusunda bir protokol imzaladılar. Ancak erken seçim kararı alınması CHP içinde tartışma yarattı. Baykal tek başına karar almakla suçlandı, Aydın Güven Gürkan bu gerekçelerle partiden istifa etti.

23 Mayıs 1998’de yapılan 28. Kurultay’ın tartışma başlığı erken seçim kararıydı. Baykal ise "Başbakanlık istiyorum" diyordu. Baykal’ın ışık ve müzik gösterisi altında adeta bir “popstar” edasıyla salona girişi o dönem çok konuşulmuştu. Kurultayda Baykal genel başkan, Adnan Keskin genel sekreter seçildi.

Ancak bu dönem Türkbank ihalesi yolsuzluğuna Mesut Yılmaz’ın adı karışınca CHP desteğini çekti ve verdiği gensoruyla hükümeti düşürdü. Hükümetin yıkılmasının ardından uzunca süren çalışmalar sonucunda, DYP’nin desteğiyle Ecevit’in başbakanlığında azınlık hükümeti kuruldu. Ecevit 21 yıl sonra başbakandı ve 70’lerde Kıbrıs kriziyle yakaladığı “şansı” bu kez PKK lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir sürecin sonunda yakalanmasıyla elde ediyordu.

99 SEÇİMLERİ: DSP’NİN ZAFERİ CHP’NİN HEZİMETİ

19 Nisan 1999 seçimlerine Türkiye böyle bir atmosfer altında gidiyordu. 1970’lerde “halkçı Ecevit” sloganının rüzgârıyla iktidara yürüyen Ecevit bu kez milliyetçiliğin rüzgârını arkasına alıyordu. Seçimlerde DSP yüzde 22,19’lik oy oranıyla birinci parti oldu. Milliyetçi rüzgar bir başka partiyi, tarihinde hiç bu oy oranına ulaşamamış MHP’yi de yüzde 17,98’le meclise taşıdı. RP’nin ardından kurulan Fazilet Partisi yüzde 15,41’le, ANAP yüzde 13, 22’yle, DYP yüzde 12.01’le mecliste yer alıyordu. CHP ise yüzde 8,71’le meclis dışında kalarak tarihi bir yenilgi aldı.

Deniz Baykal istifa etti. 22 Mayıs 1999’da yapılan 9. Olağanüstü Kurultay’da Altan Öymen, Hasan Fehmi Güneş, Murat Karayalçın, Ertuğrul Günay, Hurşit Güneş genel başkanlığa aday oldu. Son turda yarış Altan Öymen ve Hasan Fehmi Güneş arasında yaşandı. Öymen 521 oyla seçilirken Güneş 508 oyda kaldı. CHP Parti Meclisi seçimleri ise hayli tartışmalı geçti. Parti Meclisi üyeleri tartışmalardan kaynaklı istifa edince 26 Haziran’da 10. Olağanüstü Genel Kurul bu kez Parti Meclisi’nin seçilmesi için yapıldı. Hizipler arası tartışma parti bütünlüğüne zarar veriyordu. Genel başkan Öymen’in çabaları da yetersiz kalıyordu. Bu dönemdeki hizipleşmelerin 1980 öncesindekilere göre ideolojik-politik yönü hayli zayıftır. Öyle ki tarafların birbirinden farklı neyi savunduğuna dair akılda kalan pek bir şey yoktur. Bu gruplaşmalarda Ertuğrul Günay, Murat Karayalçın, Hasan Fehmi Güneş, Baykal yanlısı Adnan Keskin gibi isimlerin her biri ayrı bir grubu temsil ediyordu. Sonuçta Baykal ekibi Parti Meclisi’nde çoğunluk sağladı.

28 Mayıs 1999’da Bülent Ecevit başbakanlığında DSP-MHP-ANAP koalisyonu kuruldu. CHP muhalefeti Meclis dışından yürütecekti. DSP-MHP-ANAP hükümeti fazlasıyla merak uyandırıyordu. 1980 öncesinde Ecevit’e yönelik suikast girişimleri dahil olmak üzere, pek çok saldırı, cinayet, provokasyon ve katliamla adı anılan bir siyasi yapıyla, “halkçı Ecevit”, “Karaoğlan”, “ortanın solu”, “demokratik sol” kavramlarıyla özdeşleşmiş Ecevit’in ortak hükümet kurması bu merakın nedeniydi. Nasıl anlaşacaklardı? Fakat Ecevit 1980 sonrasında farklı bir yol izlemiş, sosyal demokrat cenahla bağ kurmamıştı. MHP ise Türkeş’in ölümünden sonra merkez sağa doğru bir hamle yapmış, marjinal görüntüsünden uzaklaşmaya çalışmıştı. Sonuçta iki parti de rejimin, sermayenin çıkarlarını en iyi şekilde korumak ve temsil etmek için çalıştılar. Böylece örneğin Öcalan’ın aldığı idam cezası MHP’nin ortak olduğu hükümet tarafından ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi. Oysa muhalefette olsaydı MHP’nin tutumu farklı olacaktı.

Hükümet kurulduktan kısa bir süre sonra 17 Ağustos depremi yaşandı. Ecevit’in son başbakanlığında bir başka katliam aynı zamanda bütün solun tasfiyesini hedefleyerek yapılıyordu. 19 Aralık 2000’de cezaevlerinde F Tipi hapishanelere geçilmesi için “Hayata Dönüş” adı verilen bir katliam yapıldı. Adalet Bakanı DSP’den Hikmet Sami Türk’tü.

Bu arada takvimler 30 Eylül 2000’ini gösterirken Deniz Baykal yaklaşık bir buçuk yıl uzak kaldığı genel başkanlığa 11. Olağanüstü Kurultay’da yapılan seçimle geri döndü. Genel sekreterliğe ise Barolar Birliği eski başkanı Önder Sav seçildi. Kurultayda, Baykal ile birlikte Altan Öymen, Hasan Fehmi Güneş ve Sefa Sirmen de adaydı.

2001’in Şubat ayına gelindiğinde ekonomik kriz patlak verdi. Başbakanlık önündeki yazar kasa atma eylemi, esnaf eylemleri ve cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Ecevit’e anayasa kitapçığı fırlatması bu dönemin simge olayları. Hükümet krize çare olarak 90’lı yılların ortalarında Cem Boyner’in genel başkanlığını üstlendiği Yeni Demokrasi Hareketi’nin kurucuları arasında yer alan Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş’i ekonominin başına getirdi. Ama işlerin yoluna girmesi çok zordu. MHP, kendisi dışında konuşulmaya başlayan hükümet formülleri artmaya başlayınca Bahçeli sonradan klasik hale gelen erken seçim çağrısını yaptı. Ecevit’in sağlık durumu bu dönemin bir diğer meselesiydi. DSP içi tartışmalar bölünmeye kadar vardı. Parti grubunun yarısı partiden ayrılarak İsmail Cem genel başkanlığında Yeni Türkiye Partisi'ni kurdu. Başta Hüsamettin Özkan ile birlikte yeni partinin içinde yer alacağı söylenen Kemal Derviş bu ayrışmada CHP’yi tercih etti. Onun haricinde üç vekil daha CHP’ye katılınca parti tekrar Meclis’e dönmüş oldu.

30 Haziran 2001’de yapılan 29. Olağan Kurultay’da Ertuğrul Günay ve Birol Başaran’a net bir üstünlük sağlayan Deniz Baykal, vitrinini Derviş’le birlikte Türk-İş Başkanı Bayram Meral, SHP’nin 1994 Seçimlerindeki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Zülfü Livaneli, ilahiyat profesörü Yaşar Nuri Öztürk gibi isimlerle yenileyerek 3 Kasım 2002’de yapılacak erken genel seçimlerde yeniden başbakalık umuduyla yola çıkıyordu.

AKP’li YILLAR

Seçimler sonucunda AKP yüzde 34,4 oy oranıyla tek başına hükümet kurma çoğunluğunu elde etti. AKP, Milli Görüş geleneğinin içinden çıkmıştı. CHP yeniden parlamentodaydı ama yüzde 19,39 umut ettiği başarı demek değildi. 2002 seçimleri 90’ların siyasi yelpazesinin tarihe karışmasına vesile oldu. Sermaye ve uluslararası kapitalist sistem 90’lı yıllarda aksayan politikaları istikrarlı tek parti iktidarında çok daha rahat uygulayabilecekti. Bundan sonra ANAP, DSP, DYP gibi partiler ülke siyasetinde bundan sonra ciddi bir varlık gösteremeyeceklerdir.

AKP’de lider kadro içindeki birinci isim olan Tayyip Erdoğan siyasi yasaklıydı ve 3 Kasım Seçimleri’nde milletvekili seçilemedi. Bu yüzden hükümeti Abdullah Gül kurdu. Ardından Siirt’in Pervari ilçesindeki üç sandık kurulunun oluşturulmadığı yönünde AKP’nin yaptığı başvuruyu Yüksek Seçim Kurulu kabul edince Siirt seçimleri yenilendi. Bu arada Erdoğan’ın seçilebilmesi için Meclis’te yapılan anayasa değişikliği CHP desteğiyle yapılabildi. Erdoğan, 9 Mart'ta Siirt'ten milletvekili seçildi, 15 Mart'ta başbakan oldu.

Bu dönemde CHP’nin en ciddi muhalefeti Irak savaşına Türkiye’den bir cephe açılmasını reddetmesi oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri de benzer bir görüşteydi. 1 Mart 2003’te tezkere CHP ve AKP’li bir grup milletvekilinin oylarıyla reddedildi.

24 Ekim 2003’te yapılan 30. Olağan Kurultay’da Deniz Baykal tek adaydı. Kemal Derviş bu kurultayda Parti Meclisi’ne girdi.

28 Mart 2004 yerel seçimlerinde AK Parti yüzde 41 oy aldı. CHP 1999 yerel seçimlerinde yüzde 13 olan oyunu bu seçimde yüzde 18'e çıkardı. Belediyelerin büyük çoğunluğunu AKP kazandı.

Yerel seçimlerde Şişli’yi yüzde 65’le kazanan Mustafa Sarıgül bu yıllarda Baykal’a karşı yükselen muhalefetin lideri olmak için çalışmaya başladı.

12. Olağanüstü Kurultay muhaliflerin tüzük kurultayı toplama girişimi üzerine 3 Temmuz 2004’te gerçekleştirildi. Baykal'ın güvenoyu istemi doğrultusunda yapılan kurultay seçimsiz gerçekleştirildi. Bazı üyeler bu kurultayın iptali için dava açtı.

29-30 Ocak 2005’te yapılan 13. Olağanüstü Kurultay’da Sarıgül, Baykal’ın karşısında adaydı. Genel başkanlığa Zülfü Livaneli de talip olmuştu ama daha sonra adaylıktan çekildi. 13. Olağanüstü Kurultay CHP’nin en kötü kurultaylarından biri olarak tarihe geçti. Adaylar arasındaki üslup, yaralanmalara varan kavgalar CHP’nin toplum nezdindeki imajını yerle bir ediyordu. Baykal seçimi kazandı ama Sarıgül yine de Anadolu’yu dolaşıyor, mitingler yapıyordu. Yönetim Sarıgül'ü Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk etti. Kurul Sarıgül'ün ihracını 7'ye karşı 8 oyla reddetti. Deniz Baykal kararın rüşvetle alındığını söylüyordu ve olağanüstü kurultayı toplayacağını söyledi. Ardından Mustafa Sarıgül, 24 Mart 2005'te, CHP Yüksek Disiplin Kurulu tarafından "Kurultayı arbede ve şiddet ortamına çevirdiği" gerekçesiyle CHP'den ihraç edildi.

AKP iktidarı hızla kurumsallaşırken CHP iç tartışmalarında adeta boğuluyordu. İstifa edenler, başka partilere geçenler oluyordu. 19-20 Kasım 2005 tarihlerinde toplanan 31. Olağan Kurultay'da Deniz Baykal 1158 oyun tamamını alarak genel başkanlığa devam etti. Ancak delegelerin tutumu bütün partiyi yansıtmaktan uzaktı.

Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi dolması nedeniyle 2007 Nisan ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde CHP, Başbakan Erdoğan’ın aday olmasına itiraz etti. AKP cumhurbaşkanı olarak Abdullah Gül’ü belirledi. CHP, Abdullah Gül’e de itiraz etti ve Anayasa Mahkemesi’ne gideceğini açıkladı. 27 Nisan’da yapılan oylamada 367 yeter sayısına ulaşılamadı. Bunun üzerine CHP mahkemeye başvurdu. Aynı gün Genelkurmay’ın muhtıra gibi açıklaması geldi. 1 Mayıs 2007’de mahkeme CHP’nin talebini kabul ederek Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunu iptal etti. Bu gelişmeler üzerine erken seçim kararı alındı. 22 Temmuz 2007’de yapılan genel seçimlere CHP, eski gücünün çok uzağında olan DSP’yle ittifak yaparak gitti. AKP, yüzde 46,58 oy alırken, aldığı yüzde 20,88 oranındaki oy CHP’nin dayandığı sınırı aşması için esaslı bir değişime ihtiyacı olduğunu gösteriyordu. CHP’yle Meclis’e giren vekillerin 11’i seçimden sonra kendisi partileri DSP’ye dönünce 341 AKP vekiline karşı ana muhalefet partisi 99 vekille mecliste yer alıyordu.

Baykal eleştirilerin hedefindeydi ve istifa etmeyeceğini açıklıyordu.

Cumhurbaşkanı seçme krizi seçim sonrasında kaldığı yerden devam ediyordu. AKP’nin eli seçim başarısıyla güçlenmişti. Abdullah Gül’ün adaylığından vazgeçilmedi. 2007 seçimlerinde AKP’nin barajı geçip Meclis’e girmesi iktidarın işini kolaylaştırdı, 367 sayısına ulaşmak artık mümkündü.

Abdullah Gül 28 Ağustos 2007 de Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanı oldu.

2008 yılı üniversitelere girişte yaşanan başörtüsü sorununun Recep Tayyip Erdoğan tarafından gündeme getirilmesiyle başladı. MHP “başörtüsü serbestliğine” destek verirken CHP yapılan anayasa değişikliğini Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Anayasa Mahkemesi, CHP'nin talebini kabul ederek değişikliği durdurdu.

2008 Mart’ında yapılan CHP 32. Olağan Kurultay’da Deniz Baykal’ın karşısında bu kez Haluk Koç çıkmaya çalıştı ama gerekli 253 imzayı toplayamayınca Baykal yine tek aday olarak girdiği seçimi kazandı. 21 Aralık 2008 tarihinde toplanan 14. Olağanüstü Kurultay’da ise 1994'ten bu yana kullanılan parti programı değiştirildi.

2009 yerel seçimlerinde AKP kısmi bir düşüş yaşadı. CHP ise yüzde 23,12 oy oranıyla genel seçimlere oranla oyunu artırdı. Kemal Kılıçdaroğlu isminin öne çıkmaya başlaması bu dönemde oldu.

10 Mayıs 2010’a gelindiğinde ise Deniz Baykal kaset iddiası nedeniyle 1,5 yıllık fasılayı bir kenara bırakırsak 15 yıldan fazla zamandır sürdürdüğü genel başkanlıktan istifa etti. Petrol İş Sendikası’nın eski genel başkanı Kocaeli milletvekili Cevdet Selvi Parti Meclisi’nin görevlendirmesiyle bir süre başkan vekilliğini yürüttü. Ardından 33. Kurultay’da tek aday olarak girdiği seçimlerde Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin altıncı genel başkanı odu.

Kemal Kılıçdaroğlu 2010 yılından bu yana CHP’nin genel başkanı. CHP geçtiğimiz Mayıs ayında yapılan genel seçimler ve iki turlu cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan yenilgiler sonrası yeni bir tartışma sürecine girdi. Kılıçdaroğlu dönemi doğal olarak “CHP önümüzdeki dönem nasıl bir parti olmalı” sorusuyla birlikte tartışılmalı. Biz yazı dizimizi şimdilik Baykal döneminin son bulmasıyla bitirelim.

KAYNAKLAR

Hikmet Bila, CHP 1919-2009, Doğan Yayınları

Prof Dr. Hakkı Uyar, 100 Soruda CUMHURİYET HALK PARTİSİ TARİHİ (1923-2015), ANKA-HA Haber Medya İletişim Hizmetleri ve Yayın A.Ş.

TANILBORA, Cereyanlar - Türkiye'de Siyasi İdeolojiler, İletişim Yayınları

Korkut Boratav, Türkiye’de Devletçilik, Gerçek Yayınları

Faroz Ahmet, Demokrasi Sürecinde Türkiye, Hil Yayınları

Orhan Çelik, 1980 Sonrası CHP’de İdeoloji Değişimleri, MSÜ Sosyal Bil. Enst. Sosyoloji ABD Genel Sosyoloji ve Metodoloji Prog. Yüksek Lisans Tezi

Modern Türkiyede Siyasi Düşünce 8. Cilt, İletişim Yayınları

https://www.cnnturk.com/turkiye/chpnin-kurultaylar-tarihi

https://chp.org.tr/

https://tr.wikipedia.org/wiki/Cumhuriyet_Halk_Partisi