Gıdalarımız neden kalitesiz?

Önce gıda hakkı anayasal güvence altına alınmalı sonra gıda politikaları yurttaşı önceleyecek biçimde yeniden tasarlanmalı. Fakat son 40 yılın zihniyetinin bunu gerçekleştiremeyeceği çok açık.

Son 40 yılda gıda hakkı kaybedilmiş, gıda politikaları kâğıt parçasına döndürülmüş, gıda sistemi lobilere teslim edilmiş bir düzen var elimizde. Kalitesiz gıdalarla sadece tok durmak bütün bunların bir sonucu. AKP’nin gıda politikaları da bu düzenin sonuçlarını her geçen gün daha da belirginleştiriyor.

Gıda Hakkı Anayasal Olarak Gözetilmiyor, Güvenilir Gıda Yasal Olarak Tanımlanmıyor

Gıda hakkı, gerekli mikrobesinleri içeren yeterli gıdaların mevcut olmasını, tek başına ya da başkalarıyla birlikte yaşayan tüm bireylerin bu gıdalara fiziksel ve ekonomik olarak erişme imkanına sahip olmasını ve bu bireylerin beslenme ihtiyaçlarını yeterince karşılamasını güvence altına alır. Temel insan haklarının en başında gelir.

1961 Anayasası’nın 52. Maddesinde devlete, yurttaşın gerektiği gibi beslenmesi için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü getirildi fakat 1982 Anayasası’yla bu madde kaldırılarak bu yükümlülük de ortadan kaldırıldı. Gıdaların beslemekten çok tok tutacak şekilde kalitesizleşmesinin temel nedeni bu.

Diğer bir neden, mevcut gıda kanununda gıda güvenliğinin doğrudan tanımlı olmaması. Yasada, güvenilir olmayan gıda tanımlı. Bu tanıma uymayan şüpheli ya da muallakta kalan bütün gıdalar güvenilir olarak kabul ediliyor. Türkiye’yi Avrupa ve Amerika’dan ayıran, üçüncü sınıf ülke konumuna sokan iki temel neden bu.

Pandemi ve Ekonomik Gidişat Süreci Belirginleştirdi

Türkiye’de gıda alanının kalitesiz gıdaya doğru bir eğilimi vardı. Bu eğilim pandemi ve ekonomik gidişatın kötüleşmesiyle ciddi anlamda belirginleşti. Gıda işletmeleri önce gıda güvenliği ekipmanlarının satın alımı ve kullanımında kısıtlamaya giderek hijyenik koşullarını esnetti. Bunu kalite güvence birimlerindeki personellerden tasarruf edilmesi takip etti.

Daha sonrasında durum gıdanın içindeki hammaddelerin gıdanın benimsenin tadını, dokusunu ve kokusunu belirgin şekilde etkilemeyecek biçimde daha kalitesiz hammaddelerle değiştirilmesine dönüştü. Durumun belirgin şekilde kâr marjını artırması ve ekonomik gidişattan ötürü müdahalede bulunamaması da Mahfi Eğilmez hocanın anlattığı gibi skimflasyon ve shrinkflasyona yol açtı.

Gıda Sistemi Artık Çöktü

Tüm bunların ardından elimizde gıda hammaddesinin çoğunu yurtdışından ithal eden, etkin bir gıda denetimi gerçekleştiremeyen, yurttaşlarını değil gıda lobilerini gözeterek yasal mevzuat hazırlayan bir Türkiye kalıyor. 2022’den beri taklit-tağşiş listesi de yayınlanmıyor. Avrupa Birliği yasalarına uyum çalışmaları da gıda alanında çok kısıtlı biçimde ilerliyor. Türkiye’de gıda bilime dayalı değil kâr marjına dayalı biçimde ilerliyor.

Bu düzeni tersine çevirmek pratikte çok kolay fakat uygulamada çok ciddi bir dirence neden olacak. Türkiye’nin bu konumda radikal bir değişiklik yapmaktan başka bir seçeneği de yok. Önce gıda hakkı anayasal güvence altına alınmalı sonra gıda politikaları yurttaşı önceleyecek biçimde yeniden tasarlanmalı. Fakat son 40 yılın zihniyetinin bunu gerçekleştiremeyeceği çok açık.