Gıda Denetimlerinde Siyasi Baskı Var mı?
Gıda denetimlerinin siyasi baskı altında olduğunu görüyoruz. Denetim sistemini iktidarın bir siyasi PR aracına dönüştürmek yerine, Ulusal Gıda Güvenliği Kurumu kurarak tamamen özerk hale getirmeliyiz. Gıda kontrol görevlisi arkadaşlarımız yıpranmış durumda; motivasyonlarını kaybetmiş, baskılara boyun eğmiş hâlde görev yapmaya çalışıyorlar.
Normal bir ülkede, gıda denetimlerinin olabildiğince az olması gerekir. Çünkü sisteme eklenen her bir denetim, hem maliyet hem de bürokratik yük demektir. Ancak biz, gıda alanında çalışan emekçimize, çiftçimize, besicimize düzenli eğitim veremiyoruz. Gıda işletmesi kurmak için gereken şey bilinç değil, sadece sermaye oluyor. Bu yüzden ulusal ölçekte bir gıda güvenliği kültürü inşa edemiyoruz.
Bunun sonucu olarak sürekli gıda krizleriyle karşılaşıyoruz. Denetim ekiplerinin sayısı az. Sayılarını artırıp denetimleri nitelikli hâle getirdiğimizde, işletmelere ciddi idari cezalar kesilecek ve eksiklerini tamamlamaları için yatırım yapmaları istenecek. Bu ise, AKP iktidarı için sermaye sahiplerinin tepkisini çekmek demek. Öte yandan, artırılan denetim ekipleri bütçeye ek yük getirecek. Analizler, denetim masrafları, mesailer artacak.
Oysa biz, gıda emekçisine, çiftçiye ve besiciye düzenli eğitimler verir; gıda işletmesi kurmak için belli bir bilinç ve standart aranmasını sağlarsak, zamanla denetim ekibi sayısını da azaltabiliriz. Ancak AKP iktidarı ne bu eğitimleri planlıyor ne de gerekli standartları getirmeye niyetli. Denetim sayısını artırmak da gündemlerinde yok. Gün kurtarılmaya çalışılıyor sadece.
Gıda Kontrol Görevlileri Yıpranmış Durumda
Gıda kontrol görevlisi arkadaşlarımızın motivasyonu düşük. Üzerlerindeki bürokratik yük çok fazla. Denetime ayıracakları zaman gün geçtikçe azalıyor. Çoğu, mesai dışında denetim raporlarını tamamlamaya çalışıyor. Uyguladıkları idari cezalara karşı dava açılırsa, Bakanlık yerine kendileri muhatap oluyor. Bakanlık dijitalleşemediği için evrak işlerini de kendileri yapıyor. Çok fazla ceza uygularlarsa bu kez neden “nitelikli denetim” yaptıkları sorgulanıyor. Bu noktada çoğu sorun göz ardı ediliyor.
Bakanlığın laboratuvar alt yapısı da yetersiz. Bu eksikliği, özel yetki verilmiş laboratuvarlar tamamlıyor. Analizler halk sağlığı için yapılıyor, ancak bu süreçte bir geçim kaynağı hâline geliyor. Laboratuvarlar analizden kar etmek zorunda. Bunun için de analiz raporları sorunsuz olmalı. Aksi takdirde sermaye başka laboratuvarlara kaçıyor. Bu nedenle büyük sermaye sahiplerine yönelik denetimler hafifletiliyor. Nitelikli denetim yerine “şöyle bir bakılıp” geçiliyor.
Buna da “risk bazlı denetim” diyorlar. Ancak risk varsa da yoksa da denetim gevşiyor. Üstelik riskin var olup olmadığı da bilimsel verilerle ortaya konmuyor.