Petra'nın gizemi

Bazı şehirleri anlatmaya nereden başlayacağınızı bilemezsiniz. Şehrin kalbine giden pek çok yol vardır. Birini seçmeye karar vermek gerekir. "Kayıp şehir diye adlandırılan Petra'yı anlatmaya nereden başlasam" diye düşündüm. Buyurunuz size Gül Rengi Şehir: Petra

Petra nasıl bulundu? Nebatiler kimdi?

Hz. Muhammed'in Petra ile ne ilgisi vardı?

Petra sanatı, edebiyatı, şiiri, sinemayı nasıl etkiledi?

Buyurunuz size Gül Rengi Şehir: Petra

Bazı şehirleri anlatmaya nereden başlayacağınızı bilemezsiniz. Şehrin kalbine giden pek çok yol vardır. Birini seçmeye karar vermek gerekir. "Kayıp şehir diye adlandırılan Petra'yı anlatmaya nereden başlasam" diye düşündüm. Eğer bu kayıp şehir bugün dünyanın dört bir yanından insanları kendine çekiyorsa, anlatmaya başlamanın birçok yolu olmalı.

Tarih, olay silsileleriyle oluşur. Tıpkı evrendeki patlamalar gibi. O nedenle ben de Avrupa ve Dünya tarihinde, ardından gelen pek çok gelişmeyi tetiklemiş olan bir olaydan başlamayı seçtim: 1789, Fransız Devrimi. Devrim yalnızca bulunduğu coğrafyanın değil, tüm dünyanın kartlarını yeniden kardı. İnsanlar özgürleşti, insanlar öldü, insanlar yer değiştirdi.

İşte bu yer değiştirenlerden, daha doğrusu Fransız Devrimi'ne karşı olup kaçanlardan biri de Johann Ludwig Burckhardt'ın ailesi idi. İsviçreli bu aile belki devrimden uzaklaşmak için önce Almanya, ardından da Avusturya'ya kaçmasaydı, binlerce kilometre ötede gün yüzüne çıkmayı bekleyen bir şehir, belki daha uzun yıllar ziyaretçilerini bekleyecekti.

PETRA'NIN KEŞFİ

Seyahatlere meraklı olan Burckhardt, Cambridge Üniversitesi'nde Arapça, bilim ve tıp okudu. Bu sırada Ortadoğu halklarının giyim tarzını da benimsedi. Bir oryantalist olarak İngiltere'den ayrıldı ve benimsediği Arap ve Müslüman yaşam tarzını yerinde tanımak için Halep'e doğru yola çıktı. Malta durağında kendisi gibi bir oryantalist olan ve Ortadoğu'da bir "kayıp şehir" arayan Ulrich Jasper Seetzen'in adını duydu, hikayesini dinledi.

Seetzen kendisiyle aynı dönemlerde yaşamış bir Alman kaşif ve gezgindi. Tabii bu yıllarda kaşif ve gezginlerin aynı zamanda hazine arayıcısı, eski eser toplayıcısı ya da casus olabileceğini de unutmayalım. Seetzen 1802 yazında, bir arkadaşı ile Tuna Nehrinden aşağı inerek İstanbul'a oradan da İzmir'e gelmişti. Daha sonra Halep'e gitti. 1809'da hacı olarak gittiği Mekke'de Müslüman oldu. Hem geziyor hem keşfediyor hem de dergilere yazı yazıyordu. Ancak 1810'da, bu yolculukları esnasında - İslam Ansiklopedisi'nde belirtildiği üzere - Seetzen, San‘a yolu üzerinde Taiz yakınlarında San‘a imamının emriyle zehirlenerek öldürüldü. Ölüm sebebi ve şekli bugüne kadar aydınlatılamayan Seetzen'in bir kayıp şehir peşinde olduğu söylentileri de vardı.

Petra'nın gizemi - Resim : 1

Halep'te geçirdiği sürede Müslüman olup İbrahim İbn Abdullah adını alan ve eğitim gören Burckhardt ise yıllarca Suriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün coğrafyasında fakir bir Arap kılığında seyahat etti, yerlerde yatarak ve deve sürücüleriyle yemek yiyerek keşifler yaptı. Akabe'ye giderken Wadi Musa'da, antik kalıntılara dair söylentilerle karşılaştı. Bu bölge, Arabistan'ın eski Roma eyaleti Petra idi. Bu şehrin Malta'da duyduğu harabeler olduğunu tahmin etti ve rehberine bir keçi kurban etmek istediğini söyleyerek dar bir vadiden içeri girdi. Burckhardt, 22 Ağustos 1812'de antik Nebati şehri Petra'yı gören ilk çağdaş Avrupalı ​​oldu.

Şimdi bu "Nebati" kelimesini unutmayın (hem zaten nasıl unutacaksınız ki). Daha sonra bu konuya döneceğim ama şimdi zaman makinesine binip 210 yıl sonraya, bugüne gelelim.

KAYIP ŞEHİR PETRA

Bugün Petra dünyanın dört bir yanından gezginleri çekiyor. Jordan Times'in 2 Ocak 2022 tarihli haberine göre Petra Kalkınma ve Turizm Bölge Otoritesi, 2021 yılında 135.064 yabancı, 16.026 Ürdünlü olmayan Arap ve 84.776 Ürdünlü olmak üzere tüm milletlerden toplam 236.088 turist Petra'yı ziyaret ettiğini belirtiyor. Pandemi dönemine göre artış yüzde 118 olmuş. 2021'in son dört ayı, tüm milletlerden yaklaşık 150.000 ziyaretçi almış.

Türkiye'deki turizm şirketleri ve tur operatörleri özellikle pandemide uzak rotalarını kaybedince yakın, vizesiz ve sorgusuz sualsiz gidilebilecek bölgelere turları yoğunlaştırdılar. Aslında Petra'nın da Türkiye'deki seyahat meraklıları için popüler hale gelmesi galiba biraz pandemi ile hızlandı. Son aylarda Türkiye'den çok sayıda turizm şirketi Petra'ya turist taşıyor. Doğrusu ben Petra'yı Instagram'da gördüm, öyle güzel fotoğraflar vardı ki ilgimizi çekti. Ablam Instagram'ın turizmi ve seyahat ilgisini artırdığını söylüyor. Doğrudur, zira eskiden seyahat fotoğraflarını albümden göstermek için eve misafir bekleyenler, şimdi attıkları adımları, yediklerini içtiklerini paylaştıkça turizm de - tabi ki imkanı olanlar ve bütçe ayırabilenler için - cazip oldu.

Petra'nın gizemi - Resim : 2

Petra arkeolojik alanı, Wadi Musa yani Musa Vadisi kasabasına çok yakın. Burası din tarihi açısında çok zengin bir yer. Musa Peygamber'in vadiden geçtiği ve yanındakiler için kayadan su çıkardığı bölge. Bugün birkaç yerde Ayn Musa yani Musa Pınarı olduğu söyleniyor. Wadi Musa ayrıca "Petra'nın Koruyucusu" olarak da anılırmış. Petra'ya ulaşan dar geçite yaklaşık 15 - 20 dakikalık sağlı sollu eski kralların mezarlarını da görebileceğiniz bir yol ile ulaşıyor sonra dar kanyonda da bir o kadar yürüyorsunuz.

GÜL RENGİ ŞEHİR

Petra'nın gizemi - Resim : 3

Petra'yı bulduğumuza göre artık Kayıp Şehir demeyi bırakıp, şimdiki adıyla Gül Rengi Şehir diyelim. Zira güneşin ışıklarıyla kızıldan pembeye, pembeden gülkurusuna dönen rengiyle bu ismi hak ediyor. Zira keşfedilmesinin ardında edebiyatçıların da ilgi odağı olmaya başlayan Petra'ın rengi, 1845'te İngiliz şair John William Burgon'un, Oxford ödüllü Petra adlı şiirine de mısra olmuş: "... zamanın yarısı kadar eski, gül kırmızısı bir şehir..." Petra'nın en ünlü yapısı olan El Hazne'ye ulaşan daracık geçitte ilerlerken günün çeşitli zamanlarında bu renkleri doyasıya görebiliyorsunuz. Tabii kanyon boyunca göz alabildiğine sağlı sollu şekiller, kanallar, duvar kabartmaları, heykeller var. Ama esas büyüleyici görüntü 20-30 dakikalık bu yürüyüşün ardından karşınıza çıkıyor. Herkes o kareyi, o ilk anı, o ilk karşılaşmayı fotoğraflamak istiyor, dar geçidin sonunda görülen El Hazne'yi. Yalnızca şimdi değil, bundan 200 yıl önce de...

Petra'nın gizemi - Resim : 4

Zaman makinemize binip 200 yıl önceye gidelim. Ressam Frederic Edwin Church'ün bir akıllı telefonu olsaydı, bugün aynı kareyi kendi instagram hesabına koyan ilk gezginlerden olurdu. Church, Amerikalı bir manzara ressamıydı. 1867'nin sonbaharda ailesi ile birlikte Avrupa'ya bir seyahat gerçekleştirdi. Ancak onlar da dönemin oryantalizm akımından etkilenerek Arap coğrafyasına yol aldılar, İskenderiye, Yafa, Beyrut... Şubat 1868'de Church, bir arkadaşı ve bir grup yerel rehber ile gezginler arasında ünü giderek yayılmış olan kayıp şehir Petra'ya yola çıktı. Bölge sanatçılar arasında popülerdi ancak tehlikeli kabul ediliyordu; Church, kendisinden önce bir sanatçının vurulduğunu duymuştu. Kutsal yerlerin eskizlerini almak, mutlaka masum bir faaliyet olarak görülmüyordu.

El Hazne ile karşılaşan Church bu eski şehri oldukça "şaşırtıcı" buldu ve günlüğünde de somon rengi olarak tanımladı, "Sanki kendi iç ışığında parıldayan güzel bir tapınak" yazdı. Church orada, en önemli çalışmalarından biri olan El Khasné, Petra'nın (1874) ilk taslağını çizdi. Resim, Church'ün karısına bir hediyeydi. Ressam eserini oturma odası için çerçevesiyle birlikte tasarlamış, somon rengi iç dekorasyona da uyum sağlamıştı.

Petra'nın gizemi - Resim : 5

Ben de Petra'ya gitmeden aynı kareyi çekebilmek için tabloyu fotoğrafların içine kaydettim. İşte o an geldiğinde resme baktım ve ilginç bir şey gördüm. El Hazne'ye ulaşmak için yürüdüğümüz yolda küçük bir dere ya da su birikintisi vardı. Öyle ya... Rehberin bize anlattığı gibi, aslında bu bölge çok fazla yağmur alıyor ve su birikiyordu. Hatta bazı mevsimlerde su seviyesi bir hayli yükseliyordu. Zaten bu suyu toplamak, tahliye etmek ve kullanım için biriktirmek üzere yol boyunca su kanalları yapılmıştı. Hatta yukarıda anlattığım Musa Pınarı gibi kaynaklardan gelen sular bu kanallarla şehre ulaştırılıyordu. Tabii şehir denince sadece turistlerin gelip büyülendikleri bu dar alandan söz etmiyoruz. Petra şehrinin yüzölçümü 264km2. Tamamını gezmek, içindeki kiliseleri, tapınakları, mezarları, yolları, tiyatroları, geçitleri vb görmek için 1 hafta kalmak gerekiyormuş.

Petra'nın gizemi - Resim : 6

NEBATİ KRALLIĞININ BAŞKENTİ

Petra'da yerleşim MÖ. 7000'de başlamış. Ama tarihte Nebati Krallığı'nın başkenti olarak biliniyor. Peki kimmiş bu Nebatiler? İslam Ansiklopedisi'nde, "Yazılı belgelerde Nabat, Nabât, Nebît, Enbât, Nabatî ve Nubâtî şeklinde geçen ismin -yaşadıkları bölgeye izâfeten- “fışkırmak, parlamak” anlamlarındaki Akkadca nabâtu masdarından veya Tevrat’taki Nabayot şahıs adından (ataları olan Hz. İsmâil’in büyük oğlu) geldiği ileri sürülmektedir" deniyor. Şimdi bu "parıldamak, parıltı" meselesi aklınıza "ekonomimizde parıldayan gözleri" getirmiş olabilir. Nebati bakanın ata dedeleri midir, bilinmez ancak tüccar bir halk imiş.

İslam Ansiklopedisi'ne göre kullandıkları dil ve kültürleriyle Aramiler'den çok Araplar’a daha yakın olan Nebatiler'in, MÖ 4. yüzyılda krallıklarının başkenti olacak Petra'ya yerleştikleri tahmin ediliyor. Ticarete yatkınlığı ile bilenen Nebatiler, kendilerine bir hayli gelir sağlayan Petra'yı önemli bir bölgesel ticaret merkezi haline getirmişler. Çorak çöllerde yaşamaya alışmış ve bölgenin dağlık arazisinden yararlanarak saldırıları püskürtmeyi başarmış bu halk, özellikle yağmur suyunun toplanması, tarım ve taş oymacılığında çok yetenekliymiş. Zaten El Hazne'nin de tüm mimari ve yapı mantığının tersine yukarıdan aşağı doğru taş oyularak inşa edildiği tespit edilmiş. El Hazne'nin 2007'de Dünyanın Yeni 7 Harikasından biri seçildiğini de buraya ilave edelim. Petra’nın genelinde tamamen kayalar oyularak inşa edilen çok zarif saray, ev, tapınak ve mezarlar Yunan, Roma ve Mezopotamya etkisindeki yerli sanatın bir karışımını yansıtıyor.

Roma İmparatorluğu'nun yayılması ile MS 106'da Nebati Krallığı ve Petra bağımsızlığını kaybetmiş. Sonraki depremler, istilalar, denizciliğin gelişmesi derken yıldızı sönüyor ve tarihin karanlığına gömülüyor.

EDEBİYATTA, SANATTA VE SİNEMADA PETRA

Petra keşfedilmesinin ardından birden sanatın ve edebiyatın ilgi odağı oluyor. Mesela İngiliz yazar Agatha Christie'nin 1938'de yayınlanan Ölümle Randevu adlı polisiye kurgusu Kudüs ve Petra'da geçer ve kitabın İngiltere'deki ilk baskısının kapağında El Hazne çizimi vardır. Daha birçok romanda, hikayede, oyunda Petra'nın bahsi geçer. Ama Petra'yı ve Petra'nın incisi El Hazne'yi dünyaya tanıtan en ünlü prodüksiyon, Indiana Jones: Son Macera filmi oldu.

Petra'nın gizemi - Resim : 7

Ama burada iki yaşam öyküsüne değinmek isterim. Biri 1979'da bir Bedevi olan Muhammed Abdullah ile evlenerek kocasının ölümüne değin Petra'da bir mağarada yaşayan Yeni Zelandalı Marguerite van Geldermalsen'in "Bedevi ile Evli" adlı kitabı. Bir diğeri de İngiliz yazar Joan Ward'ın 2004–2013 yılları arası Petra'da Bedeviler ile yaşadığı günleri anlattığı Araplarla Yaşamak: Petra Bedevi ile Dokuz Yıl adlı kitabı.

Bunları neden vurguladım? Çünkü Petra gerçekten de bugün Ürdün'de yaşayan Bedevilerin anayurtları. Hala bu mağaralarda yaşıyorlar. Petra'ya girdiğinizde göreceğiniz sürmeli gözlü, kırmızı beyaz kefiyeli Bedeviler bu mağaralarda doğup büyümüşler ve hala yaşamaya devam ediyorlar. Petra'nın turizme kazandırılması sürecinde burayı terk etmek istemeyen Bedeviler'e Ürdün Kralı II. Abdullah, buranın işletmesini vermiş. Yani Petra turizminden pay alıp oradaki bazı tesisleri işletiyor; bazı etkinlikleri, gece eğlencelerini vs. düzenliyor ve hala mağaralarda yaşıyorlar.

PETRA'NIN GİZEMİ

Şimdi başlıkta gördüğünüz en hassas konuya gelelim: Acaba İslam'ın ilk kabesi Petra mıydı? Kanadalı arkeolog ve oryantalist tarihçi Dan Gibson, bölgede yıllarca süren araştırmalarında bulduklarının İslam tarihi ile çeliştiğini öne sürüyor. Gibson'a göre Hz. Muhammed, Mekke'de değil, Petra'da doğmuştu. Araştırmalarının sonucunda çok detaylı kanıtları öne sürüyor. Kısaca özetleyelim:

Öncelikle görüştüğü Müslüman arkeologlara göre, MS. 740 yılından öncesinde Mekke ile ilgili hiçbir arkeolojik kayıt yok. Oysa Petra yıllarca bir ticaret üssü olarak biliniyor. Mekke, etrafı surlarla çevrili, içinde bahçeler, tapınaklar olan bir şehir olarak anlatılıyor. Ancak kazılarda herhangi bir arkeolojik buluntuya rastlanmıyor. Oysa Petra'da tarımın izleri var. Hani başta Nebati kelimesinin "parlayan" anlamındaki kökeninden söz ettik ya, işte Petra da yıllarca parlak bir ticaret merkez. Mesela Mekke surlarına güllelerle saldırıldığından söz ediliyor. Ancak ne Mekke'de sur var ne de gülle kalıntısı. Petra'da ise surlar da var, gülleler de hala duruyor. Mekke halkının kutsal alandaki ağaçları kesmek istemediğinden söz ediliyor, ancak Mekke'nin kurulduğu alan taşlık arazi ve çöl. Bu tezin en çarpıcı kısmı ise İslam'ın ilk yıllarında yapılmış ve bugün hala yaşayan tüm camilerin mihrabının Petra'yı göstermesi. iddiaları burada bırakalım. Zira bu tartışma çok uzun; merak eden konu ile ilgili bir belgesel var izleyebilir. Ancak anlaşılan o ki, bölge Emevilerden Abbasilere geçerken İslam tarihi yazınları da biraz farklılaşmış olabilir. Bu konuya itiraz eden İslam tarihçileri ise tartışmaya girmiyorlar. Ürdün Krallığı ise bu duruma kayıtsız görünüyor. Bence bu gizemle kalmasını tercih ediyorlar.

Sonuçta bu coğrafyanın her karışı kutsal. Mekke'sinden Medine'sine, Kudüs'ünden Petra'sına dek.

Petra'nın gizemi - Resim : 8

Musa Vadisi'ndeki Nebo Dağı vadedilmiş toprakların Musa’ya gösterildiği yer olarak geçiyor. Nebo Dağı'ndan açık ve net bir havada kuş uçuşu baktığınızda Mescid-i Aksa'yı görebiliyorsunuz. Musa Vadisi'nden ayrılmadan bir de Madaba şehrine uğramak gerekiyor. İşte bu kutsal toprakları MS 6ncı yüzyıla yani Bizans dönemine ait Aziz George kilisesinin tabanındaki mozaik çalışmasında görebiliyoruz. Madaba Haritası Kutsal Topraklar, antik Filistin ve özellikle Kudüs'ün işlendiği günümüze ulaşan en eski özgün harita çalışması.

Eşsiz...

Haftaya Ölü Deniz ve Lut Gölü Efsanesi

Etiketler
Melda Onur