Bugün cuma enseyi kapa

TBMM'de dezenformasyon ismini taktıkları sansür yasası görüşülürken, iktidarın dezenformasyon karnesi masaya yatırılıp, "yasa olsaydı şimdi bunlar ne...

TBMM'de dezenformasyon ismini taktıkları sansür yasası görüşülürken, iktidarın dezenformasyon karnesi masaya yatırılıp, "yasa olsaydı şimdi bunlar ne olacaktı" soruları soruluyordu doğal olarak.

Mesela diyorlar ki, şimdi Kadıköy'deki patlama ile ilgili apar topar doğalgaz diyerek topu İBB'ye atmak isteyen ve halkı yanıltan bürokrasiye ne olurdu? Ya da uyuşturucu çıkan aracın Albayraklar'a ait olduğunu öğrendiğimizde, olayı İBB'ye kitlemeye çalışan Yeni Şafak ceza alır mıydı? (Aslında Yeni Şafak kendine ateş ederek cezayı aldı o ayrı...)

Bir de Kemal Kılıçdaroğlu'nun ABD'de uçaktan iner inmez FETÖ kaçağı kişi tarafından karşılanması iddiası var ki, tam dezenformasyon yasalık. Ama bu arkadaşlar kimi görmek istiyorlarsa onu görüyorlar. Mesela -bu konuya kıyas teşkil etmez ama- Saruhan Oluç'u Onur Akın, Sezai Temelli'yi de Aytuğ Atıcı sanıp "CHP'liler HDP Kongresi'nde gövde gösterisi yaptı" diye ortalığı ayağa kaldırmışlardı.

YALAN, YANLIŞ

Elbette iktidar cenahına bir şey olmayacak; insanlar da bunu bilerek, bir şey olmayacağının farkındalığıyla soruyorlar bu soruları. Zira dezenformasyonu iletişim stratejisinin zeminine sermiş iktidarın, bu yasayı esas çıkarma amacının, seçime giden süreçte haber akışının önüne olabildiğince set çekmek olduğu biliniyor. Olabildiğince diyorum, çünkü yoruma açık her tweet ve retweet'in bu yasaya takılması teknik olarak mümkün değil; başa çıkılmaz bir iş yükü halini alır. Ama daha önce de yaptıkları gibi seçmece kişi avlayacaklar. Birkaç seçilmişe gözaltı, sorgu, tutuklama, ceza, hapis zulmü yaşatacaklar ki insanlar geri dursun.

İktidarın yandaşı olmayan medya tarafından yapılan ve iktidar cenahını rahatsız edecek haberler, duyumlar, kulisler, araştırmalar, raporlar, paylaşımlar, ihbarlar doğrudan "yalan" ve "dezenformasyon" damgası yiyerek hukuki ve cezai işlem görecek; ama yandaş medyada çıkanlar "yanlış" haber olarak kabul görüp düzeltmesi çoğunlukla yapılmayacak. Belki göstermelik birkaç ceza verirler.

DEZENFORMASYON ARTACAK

Bu dezenformasyon yasası ile zannedilmesin ki iktidar tarafında minik de olsa bir durulma olacak. Bilakis, bundan böyle dezenformasyonun hızla yayılışını göreceğiz. Çünkü zaten bu yasanın çıkmasının sebebi, iktidar cenahının dezenformasyonu gönlünce yapabilmesi. Yalan haberlerin açığa çıkarılmasının önüne set çekilmesi. Doğru haberin duyulmaması. Ya da doğru haberin etkisinin azaltılarak yayılımının önlenmesi. Örneğin gerçek enflasyon rakamları.

İktidar kanadı dezenformasyonda ısrarlı olmayı önemsiyor. Çünkü yalan haber ne kadar çok tekrar edilirse o kadar inandırıcı hale geliyor. Bir de asla geri adım atmamaları gerekiyor. Çünkü geri adım, sorgulamayan kitlenin kafasının karışmasına neden olabilir. Kabataş Cami yalanı gibi... Mesela bunu yine tekrarlayacak Cumhurbaşkanı, ama yalan haberi yaymaktan kimse dezenformasyon yasasını işletemeyecek. O nedenle haberlerde tekzip işinde, düzeltmeye pek girmek istemiyorlar. Mesela İsmail Saymaz'ın anında kanıtlı fotoğrafla düzeltmesine karşın, Kemal Kılıçdaroğlu'nun ABD'deki karşılanması ile ilgili yalan haber birçok yandaş yayın organından kaldırılmadı. Mesela Abdülhamit toprak kaybetmedi gibi, bizden önce sokaklarda ambulans yoktu, evlerde buzdolabı yoktu gibi haberler de yalan değil yanlış olarak alınıp söylenmeye devam edecek. Hem de daha sıklıkla.

GÜNAH ÖZGÜRLÜKÇÜSÜ

Mesela 17-25 Aralık dönemindeki yolsuzlukların açığa çıkmasına "insanların günah işleme özgürlüklerine müdahale" diye tepki göstererek İslam hukuku ile modern hukuka kısa devre yaptıran Metin Külünk'ü daha sık görebiliriz artık. Bir yandan mafyadan her ay 10.000 dolar alıp Almanyalı Osmanlıları ihya ettiği iddiasını soran gazetecilere "hassasiyetinize çok teşekkür ediyorum, çalışmalarınızda başarılar diliyorum" minvalinden (hani gece hayatında paparazzilere yakalanmış da cevap verememiş sosyal kişi gibi) bir yanıt veriyor; diğer yandan da TV programına çıkıp "vatandaşlar ellerindeki doları satsa dolar 7-8 TL'ye düşer" diye epistemolojik takılabiliyor. Üstelik itiraz eden gazetecinin de "beni mi yargılıyorsunuz" diye beyini yakıyor

Dolar 10 lira olacak diyenler yargılanırken, doların üfürükten önlemlerle düşeceğini söyleyenleri daha sık göreceğiz. Sansür ülkeyi cendereye alıp, retweet mağdurları adliyelerde dosya kuleleri oluştururken, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da "kimse tweet attı diye yargılanmıyor demeyi" sürdürecek.

NE YAPMALI

Ama bu medyayı, haberciliği durdurmayacak, gazeteciler yazmayı sürdürecek. Bu ülke çok sansür gördü. Hepsini aştı. Basın özgürlüğü de akacak yolunu bulacak. Dün akşam sansür yasasının tartışmalı 29. maddesinin geçmesinin hemen ardından sosyal medyada bazı isimler birbirlerinden alıntılayarak "Biz şu kişi ya da kurum olarak bulduğumuz sonuç neyse onu açıklamaya devam edeceğiz" yazılı bir metin paylaşmaya başladılar. Ben bunu önemsiyorum. Çünkü her ne kadar bu yalnızca bir sosyal medya yasası değil, basına sansür yasası ise de tüm medya kuruluşlarının birer sosyal medya hesabı olduğu için bu yolla yayılımı daha hızlı ve fazla oluyor. Bu nedenle sanki yalnızca sosyal medya içinmiş gibi algılanıyor. Hatta özellikle böyle yapılıyor. Çünkü sosyal medya linçlerinden, spamlarından, bot hesaplarından hemen herkes şikayetçi.

Ama bu yasanın hedefi medyadaki haber üretimi ve o haberlere veri sağlayan kaynaklar. O nedenle konuya basın ve haber alma özgürlüğü olarak bakmak gerekiyor. Bu yüzden tüm basın kuruluşları, haberleri vermeye devam edecekleri mesajını kamuoyu ile paylaşmalı.

Burada muhalefet partilerine de iş düşüyor. İktidarın kendilerine karşı söylemlerinin peşine düşüp, sıkı sıkı takip edip, yalan ve dezenformasyon haberlerini ısrarla ihbar etmeli, ilgili kamu kurumlarının buna el atmasında ısrarcı olmalı, dava açmalılar.

CANIM BENİM TAVŞAN KULAK

Zaten gerçek haberciler, kanıtlı, belgeli bilgi ile hareket edenler geri adım atmayacaktır. Güvenilir kurum ve kuruluşların raporlarını araştırmalarını kullanmayı sürdürecek, iyi muhabirler iktidarın gazabına rağmen sorularını sormaktan vazgeçmeyeceklerdir. Ama iktidardan gelecek yanıtlar da her gün daha şaşırtıcı olacaktır. Misal İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, işine gelmeyen sorulara, yanak okşama, gıdıdan makas alma, burun sıkma gibi "offensive touch"larla veya "yılların eskitemediği Türk işi şakalarla" yanıt vermeye devam edebilir.

Mesela bugün kendisine, örneğin uyuşturucu baronları ile ilgili bir soru yöneltirseniz, soruya "Bugün Cuma, Enseyi Kapa" gibi bir cevap alabilirsiniz. Şansınız varsa enseye şaplağı yemezsiniz. Ama eğer, neden hep bu baronların kendisiyle fotoğraf çekinmeyi tercih ettiklerini sorarsanız, "dur birlikte de çekinelim, senle de olsun" diyebilir. Aman dikkat edin canım benim diyerek arkadan tavşan kulağı yapmasın.

Etiketler
Melda Onur